Halkların Demokratik Partisi (HDP) “Demokratik Mücadele Programı” kapsamında başlattığı “Demokrasi Buluşmaları” programını Diyarbakır’da gerçekleştirdi. Program kapsamından konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, "Biz sorunların diyalog ve barış ile çözüleceğine inancımızı bir kez daha ifade ediyor, ve aynı noktada olduğumuzu kararlılık ile ifade etmek istiyoruz. Toplumsal barışın tesisi için sorumluluk almaya hazır olduğumuzu halklarımızın ve tüm Türkiye kamuoyunun bilmesini isteriz" dedi. 

Kürt sorunu, adalet, insan hakları ve demokrasi sorunu gibi bu ülkenin en temel sorunlarının çözümünün AKP-MHP çözümsüzlük ittifakının insafına bırakılmayacak kadar hayati olduğunu belirten HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın açıklamaları şöyle:

“Partimizin bir süre önce başlattığı Demokratik Mücadele Programının ikinci aşaması kapsamında Diyarbakır’da savaş politikalarına ‘Hep Birlikte’ karşı çıkmak barış ve çözüm taleplerimizi hep birlikte dile getirmek üzere toplanmış bulunmaktayız. Bildiğiniz üzere 1 Haziran’da açıkladığımız Demokratik Tutum Belgesi ile Demokratik Mücadele Programı başlattık. Bu kapsamda Edirne ve Hakkari’den Ankara’ya darbeye karşı demokrasi yürüyüşümüzü tüm engellemelere rağmen halkımız ve kamuoyunun desteğiyle tamamlamış olduk. Tabi ki yürüttüğümüz Demokratik Mücadele Programı sadece iktidarın politikalarına itirazla sınırlı değil, gerçek bir demokrasi ve ortak bir geleceği hep birlikte inşa etmek için mücadele ediyoruz. İktidarın politikalarından rahatsız olan değişimi isteyen; barış, adalet ve demokrasi isteyen herkese ortak mücadele buluşmayı hedefliyoruz. Kamuoyunun ve halkımızın da ilgiyle izlediği üzere darbeye karşı başlattığımız yürüyüş, iktidarın kuşatması ve baskı altında nefes alamayan ve çıkış yolu almayan tüm topluma nefes aldırmaya başlığına tanıklık ettik. 

SAVAŞA KARŞI BARIŞI HAYKIRMAK İÇİN

Sadece topluma nefes aldırmak ile sınırlı olmayan, ses olan ve değişimin öncülüğünü başlatan umudu büyüten bir yerden başlattık bu yürüyüşü. Demokrasi, özgürlük ve adalet daha fazla konuşulmayan talepler daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Şimdi bu mücadeleyi daha fazla büyütme zamanıdır. Herkese yönelen iktidar baskısı ve savaş politikalarına hep birlikte omuz omuza durarak karşı çıkmak zorundayız. Demokrasi, barış ve adalet ve özgürlük mücadele edilerek kazanılır. İşte bu inançla yola çıktık, yürüyoruz. Mecliste 7 Temmuz’da tüm grubumuzun katılımı yaptığımız açıklama ile Demokratik Mücadele Programımızın ikinci aşamasını başlattık. İkinci aşamayı Türkiye'nin demokratik vicdanı olan tüm kesimlerle demokrasi buluşmaları olarak gerçekleştireceğiz. Bugün Diyarbakır'da olmamızın nedeni, iktidarın savaş politikalarına hep birlikte karşı çıkmak, savaşa hayır demek, hep birlikte barışı haykırmaktır. 

İKTİDAR AKLI DEMOKRASİYİ ZEHİRLİYOR

Kürt sorunu, Türkiye’nin en önemli sorunu olarak karşımızda durmaktadır. Bu ülkede demokrasi,  adalet, hak, hukuk ve özgürlük sorunu ve Kürt sorunu birbiriyle bağlantılı sorunlardır. Biri çözülmeden diğeri de çözüme kavuşmayacaktır. Kürt sorunu çözülmeden, demokrasi sorunu çözülmez, demokrasi sorunu çözülmeden adalet ve özgürlükler sorunu da çözülmeyecektir. İşte yıllardır tüm sorunların demokratik temelde çözüm için meydanlarda, parlamentoda, her alanda halkımız ile birlikte mücadele etmekteyiz. Onurlu bir barışı bu ülkeye getirmenin, demokratik bir geleceği yaratmanın mücadelesini veriyoruz. Barış içinde yaşayacağımız bir ülke ortamını tesis etmeye çalışıyoruz, Türkiye’nin tüm farklı kesimleri ile birlikte. Barıştan korkan iktidarın aklı ise diyalog ve müzakere ile çözme imkan varken güvenlikçi politikalara sarılarak demokrasiyi zehirlenmekte ve umutlar bir bir karartılmaktadır. 

ÖLÜMLER ÜZERİNDEN İKTİDAR İNŞASI

Sınır içinde demokrasiyi büyütmek, siyaset yollarını, barış kanallarını açmak yerine sınır ötesinde askeri operasyonlar yönelmek 1987’den bu yana gelmiş geçmiş tüm iktidarların başvurduğu ancak sonuç alamadığı bir yol olmuştur. Kürt sorunu şiddet politikalarıyla bastırma politikası, siyaset ve devlet aklının ezberi olmuştur maalesef. Bu ezberden çıkamıyorlar, defalarca denenmiş ancak sonuç alınmamış yollardan geri dönüş yapmıyorlar. Bunun faturasını da Kürt’üyle Türk’üyle, 7den 70’e herkes ödemektedir. Demokrasinin tarihsel değerini bilmeyen bir zihniyet her gün gencecik bedenler toprağa düşerken bir mermi kaç para diye sormaktadır. Yaşamı değil, ölümü kutsamak, ölümler üzerinden iktidar inşa etmek bu ülke halklarına yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu zihniyet bizi her gün yeni acılarla baş başa bırakmaktadır. 

KÜRT HALKINI STATÜSÜZ BIRAKMAK İSTİYORLAR

Biliyorsunuz; özellikle son dönemlerde Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye başta olmak üzere hava operasyonları devam etmektedir. Bu operasyonlarda en çok siviller zarar vermektedir. Kobanê’ye yapılan hava operasyonunda 3 Kürt kadın siyasetçi bombalarla katledildi. Buradan bu üç Kürt kadın siyasetçiyi saygıyla anıyorum. Bizler Kürt kadın siyasetçilere dönük bu katliamları ve arkasındaki zihniyeti Paris ve Silopi’den çok iyi biliyoruz. Aynı katliamı Kobanê’de gerçekleştirdiler. Bu operasyonlar Kürt halkına, demokratik yaşam hakkı tanımayan Kürt düşmanlığının bir sonucudur. Kürt halkının seçtiği belediyeleri gasp eden, seçme seçilme hakkını ortadan kaldıran, Kürt halkına demokratik siyaset yollarını kapatmaya çalışan, Kürt halkının Kuzey Doğu Suriye’de halklar ile ortak gelecek kurma mücadelesini engellemeye çalışan geleneksel devlet ve iktidar aklının tek bir amacı vardır; o da Kürt halkını bu yüzyılda da statüsüz ve geleceksiz bırakmaktır. Kendi varlığı ve bekasını Kürt karşıtlığına ve Kürtlerin statüsüzlüğüne bağlayan ve tekçi ve retçi akıl halkların geleceğini açıkça tehlikeye atmaktadır. 

ÇÖZÜMSÜZLÜK SİYASETİ

2013-2015 sürecinde Sayın Öcalan ile İmralı'da bir diyalog ve görüşme süreci yürütüldü. Bizler de HDP’nin İmralı heyeti olarak bu süreçte önemli bir rol üstlendik. İmralı’ya her gidişimiz, yaptığımız her görüşme, çözüme dair umutları artırmış, barış umutları gerçekten büyümüştü. Sağlanan çatışmasızlık ortamı ile kayıplar son bulmuş gözyaşları dinmişti. Herkes rahat bir nefes almaya, geleceğe güvenle bakmaya başlamıştı. Çözüme az da olsa yaklaşılmıştı. Türkiye kamuoyu da bu barış sürecini sahiplendi ve destekledi. Kürt halkı barışın en güçlü iradesi olarak bu süreçte rolünü bir kez daha oynadı. Bu diyalog sürecinin müzakereye evrilmesi için belli bir aşamaya gelinmişti. 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı ile bu sürecin ilerletilmesi konusunda Sayın Öcalan, güçlü ve kararlı bir irade ortaya koymuştu. Ancak ne var ki iktidar, devlet içinde kurduğu gizli ittifaklarla bu süreci tersine çevirdi. Barış umutlarını söndürdü, çözüm yollarını tıkadı. Bunun sonucu olarak ülke şiddet ve darbe ortamına ülke sürüklendi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini çözümsüzlük siyaseti üzerine kurdular. Çözüm masasını devirdikleri gün tekçilik sisteminin anlaşmasını yaptılar. 

İMRALI GÖRÜŞMELERİ

Hem Türkiye hem de Suriye barışının gelişmesi için çok değerli çabalar ortaya koyan Sayın Öcalan'a 5 nisan 2015'ten bu yana ağırlaştırılmış tecrit uygulanmaktadır. Tecrit, çözüm ve barış iradesine, tüm bu coğrafya halklarının barış ve demokrasi içinde yaşama isteğine yöneltilmiş sistemli bir yıkım politikasıdır. Ulus devletlerin Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'da sürdürdüğü hegemonya politikalarına tecrit ve savaş politikaları ile dahil olan siyasi akıl, 5 yıldır bu ülkeyi en büyük krizlerin içine sürükledi. Diyalog sürecinin bitirildiği 5 yıldan bu yana Türkiye, tarihinin en büyük siyasi, ekonomik, toplumsal krizini yaşamaktadır. Halklar, iktidarın yarattığı bu kriz ortamını yaşamak zorunda değildir. Bu coğrafya kan ve gözyaşına mahkum değildir. Savaş yıkımdır, daha fazla acı ve gözyaşıdır. Savaş kriz, toplumsal çöküştür. Savaş açlık, sefalettir. Savaş geleceği ve umudu yok etmektir, toplumu nefessiz bırakmaktır.

BARIŞ VE HUZURUN YOLU

Yıllardır içimizi kanatan, canlarımızı bizden koparan bu savaş politikalarına hep birlikte karşı çıkmalı, hep birlikte 'savaşa hayır' demeliyiz. Toplumun en temel talebi bu şiddet ortamının son bulmasıdır. Bu talebin iktidar tarafından mutlaka ama mutlaka görülmesi gerekmektedir. Barış ve huzurun yolu müzakere ve diyalogdan geçmektedir. Demokratik siyaset bunun için vardır. HDP kurulduğu günden bu yana bu meselenin çözümü için önemli rol oynamış, bedel ödemiş  bir partidir. Biz sorunların diyalog ve barış ile çözüleceğine inancımızı bir kez daha ifade ediyor, ve aynı noktada olduğumuzu kararlılık ile ifade etmek istiyoruz. Toplumsal barışın tesisi için sorumluluk almaya hazır olduğumuzu halklarımızın ve tüm Türkiye kamuoyunun bilmesini isteriz. 

KÜRT SORUNU 

Ancak şunu da net bir biçimde ifade etmek isterim; Kürt sorunu, adalet, insan hakları ve demokrasi sorunu gibi bu ülkenin en temel sorunlarının çözümü AKP-MHP çözümsüzlük ittifakının insafına bırakılmayacak kadar hayatidir. En nihayetinde karşımızdaki ittifak çözümsüz bıraktığı tüm sorunların varlığı üzerinden tehdit algısı yaratarak daha fazla otoriterleşmeye yönelmekte, tekçi iktidarını pekiştirmektedir. Barış meselesini, hak ve özgürlük meselesini terör sorunu olarak lanse eden iktidar anlayışı, buradan ürettiği güvenlik ve beka söylemi tüm toplumu, siyaseti, sivil demokratik alanı kuşatma altına almaktadır.  

ÖZGÜR GELECEĞİ HEP BİRLİKTE KURALIM

Bu kuşatmayı yırtmanın, kırmanın yolu, Edirne'den Hakkari'ye barışı daha fazla sahiplenmekten, çözümsüzlüğe karşı toplumsal itirazları daha fazla büyütmekten geçer. Barışı toplumlar sağlar, çözümü toplumların ortak mücadelesi gerçekleştirir, demokrasi birlikte mücadele ile kurulabilir ancak. Tüm Türkiye kamuoyu, canından, cebinden, sofrasından, geleceğinden her gün çalan bu savaş politikalarına karşı "savaş istemiyoruz, barış istiyoruz" demelidir. Barış ortamını hep birlikte yaratalım, barış içinde eşit ve özgür geleceği hep birlikte kuralım. Barış politikalarını yaşamın her alanında daha fazla büyütelim. Yıllardır bu savaşın acısını yaşayanlar olarak bir araya gelelim, barışta buluşalım ki bizleri birleştiren sevinç gözyaşları olsun. Halklar olarak barışın sesini öyle yükseltelim ki çözümsüzlük bu toprakların kaderi olmaktan çıksın. Barışla kalın, barışla kalalım.”