HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan partisinin grup toplantısında konuştu.

Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Buldan, YSK'nın İstanbul kararına değindi. Gerekçeli kararın tam bir hukuksuzluk olduğunu ifade eden Buldan, "AKP Genel Başkanı ne diyordu, 'organize oy hırsızlığı var' diyordu. YSK kararında oy hırsızlığı yok. Çünkü İstanbul halkı'nın iradesi çalındı. Asıl gerekçeli kararı 23 Haziran'da İstanbul halkı verecek. İstanbullulara çağrım, bu 250 sayfalık gerekçeye 23 Haziran'da 250 bin fark atalım ki anlasınlar" dedi.

Buldan'ın açıklamaları şöyle:

AÇLIK GREVİ

Açlık grevleri barış ve demokrasi için yükselen bir sesti. Bu eylem tecrit politikasıyla ülkenin yönetilemeyeceğini herkese göstermiştir. Yasal bir hak olan avukat ve aile görüşünün sürdürülmesi önemlidir. Çözüm sürecinin sonlandırılıp, tecrit politikasının devreye sokulmasıyla ülke darbeden, ekonomik krize her alanda bir kaos ortamına girdi. Çözüm sürecinde anneler ağlamıyor, genç fidanlar toprağa düşmüyordu. Basrışa bir nebze de olsa yaklaşılıyordu. Ne yazık ki o sürecin bititilmesi bu ü-lkeye 4 yıl kaybettirdi. Demokratik çözüm ve barış olmadan bu ülkenin düzlüğe çıkamayacağını bu 4 yıl gösterdi. 

Tecridin tamamen kaldırılıp, diyaloğun yeniden başlatılması sorunları çözme perspektifi sağlayacaktır. Tek adam rejimiyle, demokrasiyi yok sayan zihniyetle ülkenin yönetilemeyeceği, demokratik taleplerin bastırılamaycağı görülmelidir. Tüm sorunların çözümü toplumsal uzlaşıyla mümkündür. Brış ve demokrasiden başka bir çıkış olmadığını hepimiz biliyoruz. Hükümet de bunun farkındandır. Ya Kürt sorunu, demokrasi ve adalet sorunu çömzülecek ya da devlet ve iktidar çözülecek. Demokrasiden barıştan adaletten yana olan tüm kesimlerin, bu ülkeyi faşizm karanlığında tutmak isteyen tekçi zihniyetin karşısında durması oldukça önemlidir. 

İSTANBUL SEÇİMİ

HDP olarak barış ve demokrasi çizgisinde ısrar edeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz. Mücadelemizi daha da yükselteceğiz. Demokratik muhalefeti büyüteceğiz. Demokratik mücadelenin sonu, demokratik müzakere olacak. HDP varolduğu sürece demokrasi ve barış umutları büyümeye devam edecek.

Hukuk dışılıkta gelinen son noktayı YSK'nin İstanbul kararında gördü. 250 sayfalık gerekçe tam bir hukuksuzluk. 250 sayfa uydurdular. Çünkü savunamadılar. AKP Genel Başkanı ne diyordu, 'organize oy hırsızlığı var' diyordu. YSK kararında oy hırsızlığı yok. Çünkü İstanbul halkı'nın iradesi çalındı. Asıl gerekçeli kararı 23 Haziran'da İstanbul halkı verecek. İstanbullulara çağrım, bu 250 sayfalık gerekçeye 23 Haziran'da 250 bin fark atalım ki anlasınlar. 

AKP’nin bir sözcüsü seçmenlerine “23 Haziran’a kadar bizi idare edin, sonrasında tövbe ederiz” diyor. 23 Haziran sonrası toplu tövbeye çıkacaklar. AKP artık öyle bir hale geldi ki toplu tövbe merasimleri düzenliyor çünkü günahları çok. Merak etmeyin, İstanbul halkı 23 Haziran günü size sandıkta tövbe ettirecek! Recep Bey, “7 Haziran, 24 Haziran, 31 Mart bize bir dersti” diyor. Ama bu dersten halen anlamadıklarını da görüyoruz. Şimdi 23 Haziran’da en büyük dersi İstanbul halkından alacaklar. Beklesinler ve görsünler. 

Haksızlık ve hukuksuzluk sadece İstanbul’da yapılmadı. Bizim belediyelerimize karşı her türlü hukuk dışı yol ve yöntemlere başvuruyorlar. Sandıkta kazanamadıklarını gayri meşru yollarla almaya çalışıyorlar. Buna izin vermeyeceğimizi her toplantıda söyledik bugün bir kez daha tekrar ediyoruz. Gerekirse halkımızla birlikte belediyelerimizin önünde 7/ 24 saat irade nöbeti tutarız ve o belediyelerimizi yine size teslim etmeyiz. Bu irade hırsızları şunu da bilsin ki çalınan oylarımızın da gasp edilen belediyelerimizin de hesabını 23 Haziran’da sandıkta bir bir soracağız. 23 Haziran İstanbul seçimleri bizim için aynı zamanda Şırnak seçimidir, Muş seçimidir, Bitlis, Tatvan seçimidir, Bağlar seçimidir! Gasp edilen 6 belediyemizin seçimidir. Hırsızlığa karşı halk iradesinin galip geleceği bir seçim olacaktır 23 Haziran seçimleri. 

BELEDİYELERİMİZE ÇÖREKLENMEYE ÇALIŞAN BİR ÇETE VAR

Türkiye’nin demokratik vicdanına, demokrasiden yana olan tüm kesimlerine buradan çağrıda bulunuyorum. HDP’nin kazandığı belediyelere yöneltilen hukuk dışı saldırılar karşısında sessiz kalmayın. Sesinizi, itirazınızı mutlaka yükseltin. Unutmayın; hukuk dışılığı önce Bölge’de devreye sokuyorlar sonra tüm ülkeye yayıyorlar. Tatvan’da 9 belediye meclis üyemizi görevden uzaklaştırarak, HDP’nin belediye meclisindeki çoğunluğunu kaybettirdiler. Belediyelerimize çöreklenmek isteyen bir çete var. Biz bu çeteyi gayet iyi biliyor ve tanıyoruz. Eğer demokratik kamuoyu ve demokrasi güçleri buna sessiz kalırsa bu çete bundan cesaret alarak ileride aynı gasp yöntemini batıda da uygular. 

Demedi demeyin. O yüzden hukuksuzluklara karşı bir bütün olarak karşı çıkılması, topyekun mücadele edilmesi gereken bir dönemdeyiz. Tatvan’da yaşanan gaspa Tayvan Meclisi’nde yaşanan bir olaymış gibi seyirci kalırsanız, batıdaki her belediyeyi Tatvan gibi yaparlar. Bunu hiç kimse unutmasın. Sustukça sıra size gelir. Susmayın ve sıra hiç size gelmesin. Bu hukuksuzluklara, gayrimeşruluklara karşı hep birlikte omuz omuza mücadele edelim ki hep birlikte kazanalım, faşizmi hep birlikte yenelim.

HALFETİ'DEKİ İŞKENCE ORTADA

Bu ülkeyi karanlıkta bırakmak, toplumu korkutarak sindirmek isteyenlerin varlığını biliyoruz. İşte Urfa Halfeti’de dünyanın gözü önünde insanlara yapılan insanlık dışı işkence ortada. Gözaltına alınanlar ters kelepçelendikten sonra yüzüstü yere yatırılarak işkence yapıldı. İşkence gözaltında da sürdürüldü. Gözaltına alınanların kafalarına torba geçirildiği; falaka, elektrik şoku, dayak, hakaret ve cinsel saldırıda bulunulduğu ve bu kişilerin gördükleri işkenceler sonucu kafa, kol ve bacaklarının kırıldığı, yüzlerinin tanınmaz hale geldiği bilgileri kamuoyuna yansıdı. Bu süreçte Halfeti’ye giriş-çıkışlar yasaklandı, bu olay bahane edilerek Suruç’ta aralarında çocukların da bulunduğu ve tarım işçilerini taşıyan bir minibüs tarandı. 6 tarım işçisi yaralandı, darp edildi, tehdit edildi. Suruç’ta polis tarafından araçları taranan mevsimlik tarım işçilerine, "Kusura bakmayın, arkadaşları şehit olmuş, psikolojileri bozuk" denildi. 

Halfeti’de yapılanlar, insanlık düşmanı anlayışın son pratiğidir. Bu anlayışı biz Cizre'den, Sur'dan, Nusaybin’den Suruçlu Şenyaşar ailesinin başına gelenlerden, Mardin’den, Muğla’dan, Batman’dan, birçok yerden çok iyi tanıyoruz. Faşist devlet politikasının son örneğidir Halfeti

‘İşkenceye sıfır tolerans’ diyen AKP iktidarının sorumluluğunda yaşanıyor Halfeti işkencesi. ‘İşkenceye sıfır tolerans’ değil, işkenceciye sınırsız tolerans anlayışıyla karşı karşıyayız. Uluslararası Af Örgütü çağrıda bulunurken, İngiltere’nin en büyük sendikası “Kendi yurttaşına işkence yapan Türkiye’yi durdurun” çağrısı yaparken, hükümetten şu ana kadar hiçbir şekilde sesin çıkmamasını da hayretle izliyor ve buna tanık oluyoruz. 

Buradan hükümeti uyarıyor ve çağrı yapıyoruz: Halfeti’den elinizi çekin. Halfeti’deki işkenceciler hakkında derhal gereğini yapın. Urfa’daki mülki amir ve emniyet yetkililerini derhal görevden alın ve işkencecileri yargı önüne çıkarın. HDP olarak Halfeti’de yaşanan işkencenin peşini bırakmayacağımızı, hukuki zeminde bunu hesabını soracağımızı bir kez daha belirtmek isterim. Bu işkenceyi yapanlar, emrini verenler bu iktidara asla güvenmesinler. Gün olur, devran döner; hukuk önünde herkes tek tek hesabını verir. O yüzden diyoruz ki bu suçu işleyen iktidar da memurlar da hesabını verecek. Çünkü zulüm ile abad olanın ahiri berbad olur!

SİYASETÇİLER İÇERİDE, İNSAN ÖLDÜRENLER TAHLİYE EDİLİYOR

Halfeti’de insanlık dışı işkence yapılırken, diğer yandan ise devlet adına faili meçhul cinayetler işleyen, aralarında DEP Milletvekili Mehmet Sincar suikastının failinin de bulunduğu Hizbullahçılar birer birer tahliye ediliyor. İnsan öldürenler, faili meçhul cinayetler işleyenler, kayıpları, yargısız infazları hayata geçirenler tek tek serbest bırakılıyor. Bugün demokrasiyi, barışı, adaleti savunanlar; Selahattin Demirtaşlar, Figen Yüksekdağlar, Sebahat Tunceller bugün içerideyken katiller dışarıda. Bunu asla kabul etmiyoruz, buna olan itirazımızı her yerde ifade edeceğiz Selahattin Demirtaşlar bu ülkeye lazım, Figen Yüksekdağlar bu ülkeye lazım. Barış için, adalet için Sebahat Tuncellerin, Selma Irmakların, Burcu Çeliklerin, Abdullah Zeydanların, Sırrı Süreyya Önderlerin, İdris Balukenlerin varlığına olan ihtiyaç, adalete barışa ve demokrasiye olan ihtiyaçtır. Siyasetçiler, milletvekilleri, belediye başkanları, gazeteciler düşünce ve ifadelerinden dolayı cezaevlerinde ama insan öldürenler tahliye ediliyor. Hukuk dışılığın ve devletin durduğu yerin resmidir bu ne yazık ki. 

Hizbullahçıları tahliye eden yargı, Roboski Katliamı’nın faillerine dokunmuyor, katliamda kardeşi ve yakınını kaybeden Veli Encü’yü birkaç gün önce tutukladılar ve cezaevine gönderdiler. Yine o aileden milletvekilimiz Sevgili Ferhat Encü 3 yıldır rehin tutuluyor. Roboski’de aynı zamanda hukuku da, adalet duygusunu da katlettiler! Adaleti yok edenler unutmasın! Adalet ölürse insanlık da ölür! Daha geçenlerde Cumhurbaşkanı “Adalet çökerse devlet çöker” dedi. Peki, sizin adaletiniz nerede? Bunu sormak isteriz. Nerede sizin hukukunuz? Mazlumu değil zalimi koruyan bir adalet, adalet midir? Bir gün o adalet herkese lazım olacak, size de lazım olacak Sayın Erdoğan, bunu da unutmayın! Biz, zalimin karşısında mazlumun yanında durarak adaleti ve hakikati haykırmaya her zaman devam edeceğiz! Adalet gelene kadar da susmayacağız! Pes etmeyeceğiz!

ADALETSİZLİĞİ EN FAZLA KADINLAR YAŞIYOR
 
Adaletsizliği en fazla yaşayan toplumsal kesimin başında biz kadınlar geliyoruz. Kadınlara yönelik eril şiddet çok yönlü şekilde sürdürülmektedir. Kadınların yasal hakları kısıtlanmakta, yaşam hakkı, meşru müdafaa hakkı yok sayılmakta, nafaka ve sosyal yardımlara göz dikilmektedir. Mevcut durumda zaten kanayan bir yara olan kadın yoksulluğu hükümet eliyle daha da ağırlaştırılmaktadır. Orucunu bir yudum su, bir kuru ekmekle açmaya mahkum ettiğiniz yoksullar ülkesinde bu yoksulluğun en ağır yükünü kadınlar çekmektedir. Gerek toplumsal alanda gerekse ekonomik alanda kadın bedeni ve emeği tereddütsüz bir biçimde sömürülmektedir. 

Bakınız kayıt altına alınan rakamlara göre sadece Nisan ayında 36 kadın katledildi! Dikkatinizi çekmek istiyorum. Savaşta değil, doğal afette değil, trafik kazasında değil; erkek şiddetinde 1 ayda 36 kadın öldürüldü, 36 yaşam söndürüldü! Geçtiğimiz hafta, aynı zamanda bir insan hakları savunucusu olan Müzeyyen Boylu, Gizem Tabak ve 2 yaşındaki çocuğu ile Nergis Yavaş olmak üzere 3 kadın aynı gün içerisinde eşleri tarafından öldürüldü! Bu 3 kadına ve çocuklarına Allah’tan rahmet ve ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. 

HÜKÜMET CİNAYETLERİN BİRİNCİ SORUMLUSU

Herkes şunu çok iyi bilmelidir ki kadına yönelik cinayeti işleyen hiçbir fail yalnız değildir. Bu failler medya başta olmak üzere tüm ideolojik devlet aygıtları ile normalleştirilen kadına yönelik şiddet bilinci ile hareket etmektedirler. Çok açık ifade etmek isterim ki kadın cinayetlerini önleyici tedbirleri almayan, kadınları korumayan hükümet birincil sorumludur! 

İşte bakın önümüzde ibretlik bir olay var. Nevin Yıldırım müebbet hapis ile cezalandırıldı ve geçtiğimiz hafta Yargıtay da bu cezayı onadı. Bedenini, yaşamını korumak kadın için haktır ve bu hak asla ve asla cezalandırılamaz. Nevin Yıldırım suçlu değildir, yalnız da değildir. Biz kadınlar, hepimiz hem Kürt kadın özgürlük mücadelesi hem de Türkiye kadın hareketleri olarak Nevin Yıldırım’ın yanında olduğumuzu belirtiyoruz. 

Yürüttüğümüz kadın hakları mücadelemizi yükselterek devam ettireceğiz. HDP olarak bütün kadınlarla dayanışma içerisinde olacağımızı bir kez daha belirtiyoruz. Tüm bu hukuksuz ve haksız uygulamalara ve cezalara karşı yılmak yok, kadınların mücadele birliği var, direnişimiz var, biz varız, kadınlar var. Bizler; sömüren, saldıran, katleden erkeklik anlayışını mutlaka ama mutlaka sonlandıracağız. Onun yerine eşit bir yaşamın yasalarıyla anlam bulmuş büyük insanlığı yeşerteceğiz. Bu bizim bütün kadınlara sözümüzdür.

GEZİ RUHU AYNI CANLILIĞINI KORUYOR

3 gün sonra 31 Mayıs Gezi Direnişi’nin başladığı tarihtir. Bu vesileyle Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük başta olmak üzere Gezi’de yaşamını yitirenleri saygıyla anıyorum. Buradan ayrıca tutuklu bulunan Sevgili Sırrı Süreyya Önder’e de özel selam ve sevgilerimizi yolluyoruz. Evet Gezi direnişi, halklarımızın eşitlik, özgürlük ve adalet talebiydi. Gezi ruhu bugün de aynı canlılığını korumaktadır. Bu ruh 7 Haziran’da, 1 Kasım’da, 16 Nisan’da, 24 Haziran’da, 31 Mart’ta halklarımıza ve demokrasiye kazandırdı. 23 Haziran’da da aynı özgürlük ruhuyla halklarımız kazanmaya ve destan yazmaya devam edecektir.