Susurluk Kazası’nda ortaya çıkan devlet-mafya-siyaset ilişkisinin bugün AKP-MHP iktidarında olduğunu söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Susurluk’tan bugüne uzanan çete örgütlenmelerinin dayandığı en önemli zemin, Kürt düşmanlığıdır” dedi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuştu. HDP yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’na dair konuşan Buldan, “Ülke tam bir yangın yerine dönüştü. Çöküş, çürüme, ortaya saçılan pislikler, hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk, ahlaksızlık, mafya ve çete düzeni, kara para, yalan, talan, haram almış başını gidiyor. Bütün bunlar yaşanırken, iktidar ne yapıyor? Sincan’da bir AKP mahkemesi kurmuşlar, geçmişler kürsüye, senaryosunu önceden kurguladıkları Kobanê kumpas davasıyla güya HDP’yi yargılayacaklar” dedi.

‘İKTİDAR SUÇÜSTÜ YAKALANDI’

Yapılan duruşmalarda ortada bir hukuk davasının olmadığını herkesin gördüğünü belirten Buldan, “Bu kumpas; çökmeye yüz tutmuş AKP iktidarının HDP’den siyasi intikam alma davasıdır. Tek cümleyle 7 Haziran’da, 31 Mart’ta iktidara neden kaybettirdiniz davasıdır. Sandıkta istedikleri sonucu alamayınca siyasi hınçlarını hukuksuz mahkeme kürsüsüne taşıdılar. Kobanê Davası AKP’nin HDP’yi engellemeye yönelik yürüttüğü bir siyasi parti faaliyetidir. Seçim çalışmasıdır. Kumpaslarla siyasi yargılama yapmak isteyen iktidar bu davada suçüstü yakalanmıştır. IŞİD’i sahiplenerek suçüstü yakalanmıştır” şeklinde konuştu.

BAŞARAMADILAR

Buldan, şöyle devam etti: “Dosyada AİHM’in başka kararlarını referans gösterirken, Demirtaş kararını yok sayan mahkeme, yaptığı bu hukuk gaspıyla, hileyle suçüstü yakalanmıştır. Hakikatler dava süresince bir bir ortaya dökülecektir. Asıl sanık sandalyesinde olanlar kendisini yargıya dönüştüren AKP iktidarıdır. Milyonların iradesini yargı yoluyla engellemeye güçleri asla yetmeyecektir. HDP’yi demokratik siyasetten vazgeçirmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Milyonların barış ve demokrasi taleplerini engellemeye güçleri yetmeyecektir. Kobanê kumpas davası bir yüzleşme ve hesaplaşma sürecidir. Herkes bu tarihi mücadeleye tanıklık edecektir. Komplolarla partimize, halklarımızın geleceğine pusu kuran suç ortaklığı, milyonların şahitliğinde kendi suçlarıyla yüzleştirilecek ve hesap verecektir. İktidar kendi kurduğu mahkemede hakikatler karşısında mahkûm olacaktır. Evet, Kobanê’de başaramadılar, Sincan’da da başaramayacaklar.

SUSURLUK KAZASI 

Tarih 3 Kasım 1996. Susurluk kazasıyla mafya-devlet-siyaset ittifakının suç ortaklığı ortaya saçılmıştı. Susurluk’ta devlet içinde kurulan devlet ve 90’larda Kürt halkına karşı işlediği insanlık suçları bir bir deşifre olmuştu. 28 Şubat Darbesi’yle Susurluk’un üzerini apar topar kapattılar. Oradaki tuğlaya dokunmadıklarını hepimiz hatırlıyoruz. Yıl 2021. Çeyrek asır sonra Türkiye, AKP-MHP iktidarında bir kez daha siyaset-bürokrasi-mafya ilişkileriyle ve ürettiği suç karanlığıyla karşı karşıyadır. Nedeni bellidir: Susurluk’tan bugüne uzanan çete örgütlenmelerinin dayandığı en önemli zemin, Kürt sorununun inkârı ve güvenlikçi politikalardır. Kürt düşmanlığıdır. 

KÜRT SORUNU

Faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, işkenceler, insanlık suçları 1993 konseptiyle gerçekleştirildi. Susurluk çetesi de bu zemin üzerinden yükseldi. Söylemleri neydi? Beka ve güvenlik. Bugün ortaya saçılan çete-mafya ilişkileri de yine Kürt sorununda çatışmalı sürecin tırmandırıldığı 2015 konseptinin yarattığı zemin üzerinden yükselmiştir ve bugünlere kadar gelmiştir. Bir kez daha görülmüştür ki; Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden, sistem demokratikleştirilmeden, hukukun üstünlüğü sağlanmadan çete-mafya-siyaset ilişkileri ve suçları da son bulmaz. Sona ermez. Aktörleri değişse de bu yapı hiçbir zaman değişmez. Altını özellikle çiziyorum: Son 6 yıl çok önemlidir.

SUÇ ORTAKLIĞI

İktidar, bu güçlerle uzlaşarak, bunun altını önemle çizmek istiyorum, iktidar bu güçlerle uzlaşarak ittifak kurdu ve çözüm sürecini bitirdi. Güvenlikçi politikaya sarıldı. Çatışmalı süreci büyüttü. Böylece bugünlerde ortaya saçılan tüm bu çete ve mafya düzeninin de önünü açmış oldu. 6 yıldır İmralı’da sürdürülen tecrit politikasını bu süreçten bağımsız ele alamayız. Tecrit, ülkeyi ve toplumu savaş sarmalının içine sürükleyerek, savaş rantını sürdürmek isteyen mafya-çete odaklarıyla ittifak kuran siyasi iktidarın ortak yürüttüğü bir süreçtir. Amaç nedir? Müzakerenin ve çözümün önünü kapatmak, ülkeyi kapalı ve karanlık bir rejimin içerisine sürüklemektir ve aynen öyle yaptılar. Bu kuşatmayı İmralı’dan başlayarak tüm ülkeye ve topluma yaydılar ki, demokratik bir ortam asla oluşmasın, barış iklimi gelişmesin, çatışma ve şiddet ortamı devam etsin ve çete-mafya düzeni istediği gibi at koştursun, rant devşirsin, suç işlesin, iktidar da bundan güç ve rant sağlasın. İşte anlaşmaları tam da bunun üzerinedir. Bu, barışa karşı bir suç ortaklığı anlaşmasıdır. Gençlerin canı, kanı üzerine kurulan bir ortaklıktır.  Kürt düşmanlığı ortaklığıdır. Tıpkı 93 konseptinin suç ortaklığında olduğu gibi. 

KATLEDİLEN KÜRT İŞ İNSANLARI

Bunlar aynı çuvala girdi. Şimdi o çuvalın içinde birbirlerini tırmalıyorlar. 90’lardaki faili belli bin operasyonun sahipleri bugün kim tarafından korunmaktadır? Kiminle ittifak halindedir? Ki, dönemin Başbakanı Tansu Çiller 4 Kasım 1993’te İstanbul Holiday Inn Otelinde bir açıklama yaptı. ‘Elimizde örgüte yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var hesap soracağız’ dedi. Ardından Kürt işadamları birer birer infaz edildi. Bu cinayetlerin planlayıcısı da ‘Devlet adına bin operasyon yaptık’ dedi. Kutlu Savaş’ın hazırladığı raporun bir bölümünün engellenip sansürlendiğini hatırlarsak o sansürlü bölüm içerisinde aslında Türkiye’de nelerin olup bittiğini hepimiz çok iyi anlayabiliriz. Musa Anter cinayetinden Savaş Buldan cinayetine kadar işlenen bütün faili meçhul cinayetlerin planlayıcıları, tetikçileri ve emir verenleri kim varsa o sansürlü bölümde saklıdır. O bölüm hala sansürlüdür.

JİTEM’İN YERİNİ IŞİD ALMIŞTIR

Bunlar şimdi, bin odalı sarayın sahibiyle birlikte iş yapmakta, birlikte hareket etmektedir. O nedenle Saray yönetimi kendisini bu işlerden asla soyutlayamaz. Dışındayız diyemez. Tam da bu işin merkezinde yer alıyorlar. Patates soğan dağıtımına kadar her şeye karar veren tek adam, tüm bu yaşananlardan bilgim ve haberim yoktur diyemez. Bu iktidar döneminde yaşananlar, her şeyi açıkça ortaya koymaktadır. 90’ların faili belli cinayetleri AKP iktidarındaki Roboski katliamıdır. Sur’daki, Cizre’deki, Nusaybin’deki vahşettir. Suruç Katliamıdır, Ankara Gar Katliamıdır. Susurluk’taki JİTEM’in yerini Ortadoğu’nun JİTEM’i olan IŞİD almıştır, paramiliter güçler almıştır. 90’ların işkenceleri AKP iktidarında karakolda, sokakta, cezaevlerinde, helikopterde yapılan işkencedir. 90’ların yargısız infazları AKP iktidarında güvenlik güçleri tarafından yapılan açık sivil infazlardır. Kemal Kurkut’tur, Uğur Kaymaz’dır, Berkin’dir ve daha niceleridir.

BEYAZ TOROSLARIN YERİNE SİHA’LAR 

Beyaz Torosların yerini AKP’nin SİHA’ları almıştır. Bunu açık ve net ifade ediyorum. Biliyorsunuz en son Dersim Ovacık’ta Murat Yıldız adlı genç mantar toplamak için gittiği köyde SİHA’lar tarafından bombalandı katledildi. Dersim’de, son 6 yılda 11 yurttaş kolluk güçleri tarafından katledildi. Yine 18 Mayıs'ta Hakkari’nin Derecik ilçesine bağlı Hacıbey Köyünün Derindere mezrasında kaybettiği hayvanlarını arayan 23 yaşındaki Şahap Şendol ve 17 yaşındaki Celil Ekinci askerlerin açtığı ateş sonucu yaralandı. Son 5 yılda Hakkâri’de, 10 sivil güvenlik güçlerince katledildi. Bu iktidarın sorumluluğunda daha sıralayabileceğimiz çok sayıda sivil ölümleri vardır, bunları yeri zamanı geldiğinde arkadaşlarımız anlatıyorlar.  
 
FAİLLER İKTİDARIN KORUMASI ALTINDA
 
Bunlar AKP iktidarındaki faili belli cinayetlerdir. Peki, failler, sorumlular nerededir? İktidarın bizzat koruması altındadır. Görevi başındadır bunların hepsi! 90’ların suçlularından birçoğu yine bu iktidar döneminde göreve getirilmiştir. 90’ların yargısız infazları AKP iktidarında aynı zamanda büyük bir yargı infazına dönüşmüştür. Binlerce arkadaşımızın tutuklandığı siyasi soykırım operasyonları bu iktidarın 90’ların zihniyetiyle kurduğu derin ittifakın sonuçlarıdır. Cumartesi Anneleri çeyrek asırdır kayıplarını aramakta, hakikat mücadelesi vermektedir. O dönemin failleri, sorumluları şimdi AKP-MHP iktidarıyla birlikte iş tutmaktadır. İşte geçmişiyle yüzleşmeyen bir akıl yüzsüzleşir, saldırganlaşır, suç örgütüne dönüşür ve sonunda çürür. Bugün yaşananlar tam da budur işte.

SUSURLUK MİMARİSİNE TUĞLA EKLENİYOR

Bu iktidar, Susurluk mimarisine yeni tuğlalar ekleyen bir yönetim olarak tarihe geçmiştir. O tuğlalardan Saray yaptılar ve oradan yönettiler her şeyi. Türkiye’den Suriye’ye ve İran’a, Kıbrıs’tan Kolombiya’ya, Venezuela’ya, Libya’ya, Irak’a uzanan bir suç organizasyonu var ortada. Bunu son dönemlerde daha net görüyor ve dinliyoruz. Suriye’de IŞİD, ÖSO çetelerini desteklediler, işbirliği yaptılar. İçeride de Susurluk’un devamı olan çetelerle işbirliğine girdiler. Bu iktidar çetesiz yapamıyor. Çetesiz duramıyor. Suç ve adaletsizlik üreten bu iktidar düzeni ve yarattığı talan sistemi ülke kaynaklarına ve toplumsal değerlere çökme üzerine kuruldur. Karşımızdaki yapı Kürtlerle, Alevilerle, bu ülkede yaşayan her kimlik ve inançla, kadınlarla, gençlerle, demokrasi ve barış isteyen herkesle mücadele etmek, tüm toplumu susturmak, sindirmek için ittifak kurmuştur.

HEP BERABER ÇÖKTÜLER

Toplumu çökertmek için işbirliği yapmışlardır. Bunlar yeni Türkiye, yeni sistem diyerek; demokrasiyi çökerttiler, faşizmi getirdiler. Hukuku, yargıyı çökerttiler, hukuksuzluk karanlığını getirdiler. Ekonomiyi çökerttiler, yolsuzluk düzenini kurdular. Halkın öz kaynaklarına çöktüler, yoksulluğu büyüttüler. Halkın seçimdeki iradesine çöktüler, kayyım rejimini getirdiler. Üniversitelere çöktüler, kayyım rektörleri getirdiler. Medyaya çöktüler, sansürü getirdiler. Çözüm ve barış arayışlarının üzerine çöktüler savaş ve yıkımı getirdiler. İktidar, 128 milyar doların üzerine çökerken, mafya ise bir başka koldan başka ekonomik kaynakların üzerine çöktü. Hep beraber çöktüler.  Bankaların içinin boşaltılması Susurluk çetesinin faaliyetleri arasındaydı. Bugün de Merkez bankasının rezervleri, kasası boşaltıldı. Hem de iktidar eliyle. Bunlar derslerine iyi çalışmışlar. Bu işi Susurluk döneminden çok daha iyi yapmaya çalışıyorlar. 

FEZLEKE SAVCILARI NEREDE?

Buradan soruyoruz: Aldığımız nefese kadar fezleke düzenleyen savcılar hani neredeler? Ortaya çıkan suçlarla ilgili neden bir soruşturma yoktur? Bir twit atanı sabahın köründe evinden gözaltına alanlar, ortaya saçılan bu büyük suçlarla ilgili neden kılını kıpırdatmıyor? Hepsi deve kuşu gibi başını kuma gömmektedir. Hepsi sessizdir. Neden? Çünkü kirli ortaklık üzerine bir denge kurulmuş. Bu dengenin bozulmasını elbette istemiyorlar! Bu iddialar dünyanın başka bir yerinde olsa yer yerinden oynardı. Çünkü iktidarın emrindeki yargı da bu karanlık sistemin bir aparatı haline getirilmiştir. Kanalizasyon patlamıştır. Pis koku her yere yayılmıştır. Çözülme de çok büyük olacaktır. Kurdukları denge bozulacaktır, yıkılacaktır.
 
ERKEN SEÇİM ÇAĞRISI
 
İlk yapılması gereken ülkenin derhal erken seçime götürülmesidir. HDP olarak çağrımızı yeniliyoruz Türkiye mutlaka seçime gitmelidir. Türkiye bu çeteleşmiş, mafyalaşmış düzenle bir gün dahi birlikte yaşayamaz. Bugün iktidar eliyle mafya-çete yapıları arasına sıkıştırılan bir ülkenin kaderi tekrardan bunlara teslim edilemez. Hep beraber bu karanlığı aydınlığa çevirme şansımız ve irademiz vardır. 

DEMOKRASİ İTTİFAKI 

Bizler, hakikat savunucuları olarak bu talan rejiminden büyüğüz, kalabalığız. Teslim olmayacağız, ülkeyi bunlardan mutlaka ama mutlaka kurtaracağız. Demokrasi ittifakı dediğimiz işte tam da budur. Bu karanlık düzene, soygun düzenine, suç ortaklığına karşı hep birlikte demokrasi için mücadele ortaklığıdır. Demokratik bir cumhuriyet için birlikte mücadeledir. Hukukun üstünlüğü için mücadele ortaklığıdır. Şeffaf yönetim için mücadele ortaklığıdır. Ülkeyi bu karanlık dehlizden çıkarma ve demokrasiyle, adaletle, barışla buluşturma yoludur. 

MUHALEFETE ÇAĞRI

Bu kirlenmişliğe karşı ortak itirazı büyütelim diyoruz. Gelin Türkiye halklarını bu kirlenme ve çürümeden kurtaralım diyoruz. Buradan parlamentoya, muhalefete özellikle çağrı yapıyorum. Derhal hakikatleri araştırma ve soruşturma komisyonları kuralım ve biran önce çalışmalarına başlasın. Arkadaşlarımız bu hafta genel kurula genel araştırma önergesi getireceğiz. Parlamento istese bunu yapar. Ama bu Parlamento, bu suçların örtbas edilemeyeceğini gösteren güçlü bir irade ortaya koymalıdır. 

SUSURLUK DOSYASI 

Susurluk dosyası yeniden açılmalıdır ve bugün ortaya çıkan suçlarla birlikte etkili, geniş bir yargı süreci mutlaka başlatılmalıdır. Ki Susurluk Raporu’nun sansürlenen bölümü açıklansa bu gerçekler ortaya çıkacaktır. HDP olarak bu sürecin peşini asla ama asla bırakmayacağımızı buradan ilan ediyoruz. Ülkenin dününü bugününü yaktılar ama geleceğini yakmalarına izin vermeyeceğiz. Ülkenin dününü, bugününü yaktılar, fakat geleceğini yakmalarına asla izin vermeyeceğiz. İlk seçimlerde halklarımız o tuğlaları çekecek ve bu kötülük düzenini değiştirecektir! Ördüğünüz o duvarlar, tuğlalar yıkılacak ve altında kalacaksınız!

YOLUN SONUNA GELDİLER

Sahte müjdelerinin maliyetini halkın sırtına yüklediler. Bunlar sahtekârdır. İşsizlik fonundan bugünkü karşılığı 33,1 milyar olan parayı geri ödemek üzere kullandılar, ama bu paralar bir daha geri dönmedi. Ortada yok. İşsizlere gitmesi gereken bu paraları yandaş müteahhitlerine aktardılar. Son günlerde her ilde gösterişli hükümet konakları yapıyorlar! Oysa ortada hükümet yok. Mafya düzeni var. Bir de, helalleşme değil, hesaplaşma vakti yakındır, asla unutmayın. Helalleşmiyoruz, hesaplaşacağız. Artık yolun sonuna geldiler. Hesap ödemeden masadan kalkmanın yollarını arıyorlar ama hesap vermekten kaçamayacaklar. 

İTTİFAKLAR GÜNDEMİ

Bugünlerde en fazla konuşulan konulardan biri de HDP’nin seçimlerde ne yapacağı. TV ekranlarına çıkanlar, HDP’nin olmadığı bir ortamda HDP’yi konuşmakta, HDP’nin ne yapacağını anlatmakta, bizim adımıza ahkâm kesmektedir. Yok, bakanlık pazarlığı yapılmış, yok bilmem ne yapılmış. Atıp tutuyorlar. Öncelikle halkımıza ve kamuoyuna şunu özellikle vurgulamak isterim, bu tartışmaların hiç birine itibar edilmemeli ve dikkate alınmamalıdır. Bırakın onlar kendi kendilerine çalıp oynamaya devam etsinler. Biz her yerde şüphe bırakmayacak sarihlikte hem ittifak konusuna hem de seçimlere dair düşüncelerimizi paylaşıyoruz. Buradan bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Bizim için esas olan dönemsel olarak yapılan bir seçim ittifakı değildir. Bizim için esas olan; demokrasiye geçiş için, adalet ve barış için en geniş siyasal ve toplumsal demokrasi bloğunun, güç birliğinin ve mücadele ortaklığının oluşturulmasıdır. 

Yine siyasal muhalefetle, seçim güvenliğinden, seçim döneminde temel hak ve özgürlüklerin, ifade, örgütlenme ve siyasal propaganda haklarının güvence altına alınmasına kadar ortak çalışmalar yürütülmesi, ortak tutum oluşturulmasıdır. Demokrasi ittifakı seçim dönemleri veya başka dönemsel adımlardan bağımsızdır, stratejiktir ve kesintisiz mücadele çizgimizdir. Milletvekili seçimleri için HDP’nin bir ittifak ihtiyacı ve arayışı olmadığını sürekli ifade ediyoruz. HDP’nin baraj sorunu da yoktur. HDP’nin milletvekili seçimlerinde baraj sorunu olmadığı gibi dengeyi belirleyecek toplumsal gücü vardır.  Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bakışımız ise; şu aşamada adaylık ve isim tartışmasından tamamen uzaktır. Herkesin bunu böyle bilmesi gerekiyor. En geniş toplumsal mutabakata ve demokratik ilkelere, demokratik hedeflere dayanan bir yaklaşımın, ortaklaşmanın ortaya çıkarılmasıdır bizim temel yaklaşımımız.

İTTİFAK POLİTİKASININ ESASI

Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş hedefi tabi ki önemlidir, bunu her zaman ifade ediyoruz. Ancak bunun ancak güçlü yerel demokrasiyle, hukukun üstünlüğü, bağımsız ve tarafsız yargıyla mümkün olacağını da unutmamak gerekiyor. Tüm bu konularda diyalog kurulması, birlikte tartışılması, demokratik ilke ve hedeflerin ortaklaştırılması gerekmektedir. Bizim esas yaklaşımımız budur. Biz isimlerle, şahıslarla değil ilkelerle hareket ederiz. HDP’nin ittifak politikasının esasını demokratik ilkeler ve Türkiye halklarının ortak geleceği oluşturmaktadır. Bunun dışındaki hiçbir tartışma bizi bağlamaz, bize mal edilemez.

HDP ÇANTADA KEKLİK DEĞİL

Buradan şunu da net olarak ifade etmek isterim: Hiç kimse de HDP’yi yedek bir güç olarak görmemelidir. HDP çantada keklik değildir. HDP’nin fikriyatı, ilkesel yaklaşımı ve demokratik siyasetteki kararlılığı Türkiye demokrasisine, Türkiye halklarına kazandıran bir hattır. HDP, Türkiye halklarının kazanması, bu zifiri karanlıktan çıkması, adalet içinde eşit ve özgür bir yaşamın kurulması, barışın sağlanması için demokrasi adına büyük sorumluluk almaktadır. Almaya da devam edecektir. Hiçbir insanımız bugünlere bakarak karamsarlığa asla kapılmamalıdır. Bu düzeni, bu devranı mutlaka ama mutlaka değiştireceğiz.”