HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Diyarbakır’da gerçekleştirilen MED Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu’nun 1’inci Olağan Kongresinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Hasta tutukluların serbest bırakılması gerektiğini söyleyen Buldan, “Bir önemli mesele de hasta tutsaklardır. Bugün kendi yaşamını tek başına idame ettiremeyecek durumda olan yüzlerce arkadaşımız var. Barış ve müzakere sürecinin önemli gündem maddelerinden bir tanesi de hasta tutsaklar meselesiydi. O zaman yaptığımız görüşmelerde, Sayın Öcalan için olmazsa olmaz şartlardan biri de hasta tutsaklardı. Biz zaman kaybetmeden hasta tutsaklar salıverilmeli, özgürlüklerine kavuşmalı, barış ve müzakere süreci bu çerçevede başlayabilir demiştik. O zaman hükümet ile yaptığımız görüşmelerde, hükümet yetkililerine bunu aktardığımız zaman onlar da en yakın zamanda hasta tutsakları bırakacağız demişlerdi. Ancak hala hasta tutsaklar içeride” dedi.

Çığ felaketinden dolayı başsağlığı dileyen Buldan, konuşmasının devamında şunları söyledi:

Tedbir alınmaması sonucu insanların hayatını kaybetmesi bu iktidarın sorumluluğu altındadır. 

Bunca hak ihlalinin olduğu bir dönemde tutuklu ailelerinin dernek kongresi yapması anlamlıdır

Bizler bu coğrafyada çok büyük acıların yaşandığını, çok büyük bedellerin ödendiğini biliyoruz. Yaşanan her acının ve ödenen her bedelin aslında insanlarımızı, yurttaşlarımızı derinden üzdüğünü ve yaşanan acıların insanlarımızın yüreğinde derin izler bıraktığını biliyoruz. Bütün bunları ifade ederken; bugün burada tutuklu ailelerimizin kurmuş olduğu derneğin 1’inci Olağan Kongresini gerçekleştiriyoruz. Tutuklu Aileleri Derneği’nin, cezaevlerinde binlerce insanımızın olduğu, binlerce insanın haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutulduğu bir dönemde, bu kadar çok hak ihlalinin yaşandığı bir dönemde böylesi bir kongreyi gerçekleştirmesi önemli ve anlamlıdır.

‘HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ VEREN KİM VARSA BUGÜN CEZAEVİNDE’

Cezaevlerinde binlerce arkadaşımız yaşamını yitirdi. 12 Eylül vahşetini yaşayan Diyarbakır zindanı başta olmak üzere, bugüne kadar binlerce insan cezaevlerinde ne yazık ki yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren bütün insanlarımızı bir kez daha rahmet ve minnetle anarken, ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyorum. Hak mücadelesi yürüten, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren, faşizmin hukuk dışı uygulamalarını eleştiren, kadın mücadelesini yürüten ve muhalif görüşlerini ifade eden kim varsa, bugün cezaevindedir.

‘CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA CEZAEVLERİ HİÇ BU KADAR DOLMAMIŞTI’

Biz biliyoruz ki, cezaevleri yoluyla bu insanlar etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. Bu topraklarda yaşanan acılardan bahsettik, bu topraklarda ödenen bedellerden bahsettik, insanlık dışı nice uygulamalara bu toprakların tanıklık ettiğinden bahsediyoruz. Ama en fazla hak ihlali, en fazla acı, en fazla bedel cezaevlerinde gerçekleşiyor ve ödeniyor. Bugün cezaevlerinde en yüksek doluluk oranlarının olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Tarih boyunca, belki de Cumhuriyet tarihi boyunca cezaevinde hiçbir zaman bu kadar doluluk oranına rastlanmadı.

‘AKP’NİN DAYATTIĞI ANLAYIŞIN TÜRKİYE DEMOKRASİSİ İÇİNDE YERİ OLAMAZ’

Çünkü, hak iddia eden, barışı ifade eden, demokrasi ve özgürlük isteyen herkesin, ağzını açan herkesin, AKP hükümetini eleştiren herkesin, birçok sebepten dolayı insanların haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde rehin olarak tutulduğunu biliyoruz. Bugün binlerce arkadaşımızın haksız ve hukuksuz şekilde cezaevinde yattığını da biliyoruz. Hiçbir suçu yokken, hiçbir suç işlememişken; barış, demokrasi ve özgürlük talepleri için bugün insanları cezaevlerinde rehin tutmak bu iktidarın görevi olmuştur. Böyle bir zihniyetin, böyle bir anlayışın Türkiye demokrasisi içinde asla yeri olamaz.

‘AKP’YE BAKARKEN İLK ÖNCE ÖNÜMÜZE KOYACAĞIMIZ RESİM CEZAEVİ RESMİDİR’

İşte biz AKP hükümetinin yaptıklarına bakarken, AKP hükümetinin başta Kürt halkı olmak üzere bu ülkede yaşayan, Türkiye toplumuna dayattıkları ve yaptıklarına bakarken, ilk önce önümüze koyacağımız resim, cezaevi resmidir. Suçsuz binlerce yoldaşımız var Suçlular dışarıda ellerini kollarını sallayarak dolaşırken, içeride olan arkadaşlarımız, suçsuz çocuklarımız ve kardeşlerimiz ne yazık ki cezaevinde bulunuyor. Siyasetçisinden normal vatandaşına kadar, milletvekilinden belediye başkanına kadar, parti yöneticisinden normal bir vatandaşa kadar binlerce insanımızdan bahsediyoruz. Halkın seçtikleri, Sayın Demirtaş’tan, Gültan Kışanak’tan, Diyarbakır halkının iradesinden tutalım “Ben Kürdüm, ben dilimi kültürümü kullanmak istiyorum” diyen binlerce insana kadar.

‘ROBOSKİ, ANKARA, SURUÇ KATLİAMLARI İLE BERKİN, UĞUR VE CEYLAN’IN KATİLLERİ DIŞARIDAYKEN BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK İSTEYENLER NE YAZIK Kİ İÇERİDE’

Bu arkadaşlarımızın, siyasi olarak cezaevlerinde rehin tutulan hiçbir arkadaşımızın bir suçunun olmadığını biliyoruz. Ancak bu ülkede Kürt düşmanlığı üzerinden yürütülen bu anlayış, bu kadar insanın cezaevinde olmasına sebep olmakta. Suçlular dışarıda gezerken, 34 insanımız Roboski katliamında yaşamını yitirmiş ve bunların failleri belliyken, Uğur Kaymazların, Berkin Elvanların, Ceylan Önkolların katilleri dışarıda gezerken, Suruç katliamını gerçekleştirenler, Ankara Gar katliamını gerçekleştirenler bugün dışarıdayken, 17 bin faili meçhul cinayetini gerçekleştirenler bugün dışarıdayken barışı, adaleti ve demokrasiyi isteyenler ne yazık ki içeride. İşte bu, Kürt halkına karşı uygulanan, Türkiye toplumuna karşı uygulanan bir düşmanlıktır.

Bunun başka bir adı yoktur, başka bir izahı yoktur. Dolayısıyla içerideki her bir arkadaşımız, içerideki her bir yoldaşımız, bu ülkenin geleceği için, bu ülkenin barışı için, halklarımızın demokratik bir ülkeye kavuşabilmesi için mücadele veren ve sadece ve sadece görüş ve düşüncelerini ifade etmekten dolayı cezaevinde olan insanlardır. Hiçbiri eline silah almamış, bıçak almamış, hiçbir şiddet uygulamamış, hiçbiri insan öldürmemiştir.

Bugün insan öldürenler, katliam gerçekleştirenler dışarıda, bugün acılar yaşatanlar dışarıdayken, bizim insanlarımızın içeride olması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu kongrede elbette alınacak olan kararları ve hayata geçecek olan kararlar, cezaevlerinde yaşayan binlerce insanımızı çok yakından ilgilendirecektir.

‘İMRALI’DA 21 YILDIR TECRİT İÇİNDE TECRİT YAŞANMIŞTIR’

Bir başka önemli konu İmralı Cezaevi’ndeki tecrit konusudur. 21 yıldır Sayın Öcalan mutlak bir tecritle karşı karşıya. En son Sayın Öcalan ile yapılan son görüşmeler, bizlerin siyasi heyet olarak 5 Nisan 2015’te, avukatların 7 Ağustos 2019’da, ailelerin ise 12 Ağustos 2019’da yaptığı görüşmelerdir. Bu tarihten sonra İmralı Adası’nda herhangi bir görüşme gerçekleşmemiştir. En son ailenin yaptığı görüşmeden sonra, İmralı Adası bir kez daha kapatılmış ve tecrit her anlamıyla uygulanmaya başlanmıştır. Tecridi ilk defa sadece bugün görmüyoruz. Tam 21 yıldır İmralı’da tecrit içerisinde tecrit yaşanmıştır. Hükümetin, bu ülkeyi yönetenlerin canı istediği zaman, işlerine geldiği zaman İmralı’ya ya siyasi heyetleri ya da avukatları göndermesi, ama işine gelmediği zaman bu görüşmeleri bitirmesi, bir AKP anlayışı olarak karşımıza çıkıyor. 21 yıldır hep aynı şeyden bahsediyoruz.

Sayın Öcalan bu ülkenin barışına her zaman katkı sunmuştur. Sadece bu ülke ile sınırlı kalmayan, aslında tüm Ortadoğu’yu kapsayan; Ortadoğu’nun barış havasını, rüzgarını atmosferini yaşayabilmesi için her zaman çaba sarf etmiştir. Ancak bu ülkeyi yönetenler, kendi koltuklarını koruyabilmek adına Sayın Öcalan ile görüşmeyi her zaman engellemiştir. En son 5 Nisan 2015 tarihinde yaptığımız son görüşmede Sayın Öcalan aynen şunu söylemiştir:

“Bu son görüş olabilir, bu görüşmeler bitebilir. Çünkü bu ülkeyi yönetenler görüşmelerin tamama ermesinden rahatsız oluyorlar. Çünkü kendi koltuklarını barış uğruna feda etmeyeceklerdir.” Oysa bu ülkenin barışa, demokrasi ve özgürlüğe ihtiyacı var. Bir insan üzerinde tecrit uygulamak, bir insanın sesini kitlesine, halkına ve insanlarına ulaşmasını engelleme ve bunu bir politika haline getirmek AKP’nin uyguladığı bir yol ve yöntem olmuştur.

‘TÜRKİYE TECRİT ALTINDADIR’

Tecrit bir insanlık suçudur. Bugün cezaevlerinde ailesi ve avukatları ile görüşen her tutuklu ve hükümlü için yasa ne ise, Sayın Öcalan için de yasa odur. Sadece Sayın Öcalan için bu yasaları kaldırmak bu yasaları yok saymak ve bu yasaların uygulanmasını engellemek doğru değildir. 200 gün boyunca insanlar bedenlerini açlık grevine yatırdılar. Başta Leyla Güven olmak üzere binlerce insan dışarıda ve cezaevinde bedenini açlığa yatırdı. “Biz Sayın Öcalan üzerindeki tecridi kabul etmiyoruz” dediler ve bizler de tecridin kabul edilmediğini ortaya koymak adına arkadaşlarımızı destekledik. Elbette tecrit bir insanlık suçudur ve asla kabul edilemez. O yüzden tecridin bir an önce, hiç zaman kaybettirmeden kaldırılmasını, ailesi ve avukatlarıyla görüşmesini talep ediyoruz. Tecrit sadece Sayın Öcalan ile de sınırlı kalmamış, bütün cezaevlerine yayılmış, Türkiye’nin her yerini bir tecrit politikası kaplamıştır. İmralı Cezaevi başta olmak üzere, bugün bütün Türkiye tecrit altındadır.

‘ÇÖZÜM SÜRECİNDE HÜKÜMET HASTA TUTSAKLARI SERBEST BIRAKACAĞINA SÖZ VERDİ AMA YERİNE GETİRMEDİ’

Bir önemli mesele de hasta tutsaklardır. Bugün kendi yaşamını tek başına idame ettiremeyecek durumda olan yüzlerce arkadaşımız var. Barış ve müzakere sürecinin önemli gündem maddelerinden bir tanesi de hasta tutsaklar meselesiydi. O zaman yaptığımız görüşmelerde, Sayın Öcalan için olmazsa olmaz şartlardan biri de hasta tutsaklardı. Biz zaman kaybetmeden hasta tutsaklar salıverilmeli, özgürlüklerine kavuşmalı, barış ve müzakere süreci bu çerçevede başlayabilir demiştik. O zaman hükümet ile yaptığımız görüşmelerde, hükümet yetkililerine bunu aktardığımız zaman onlar da en yakın zamanda hasta tutsakları bırakacağız demişlerdi. Ancak hala hasta tutsaklar içeride. Ayda bir kaç hasta tutsak cezaevinde yaşamını yitirirken, cezaevlerinden cenazeler çıkarken, hükümet bunları ancak ve ancak seyretmekte ve seyirci kalmakla kalmıştır.

‘CEZAEVLERİ HEPİMİZİN SORUNUDUR’

Cezaevleri bir bütün olarak binlerce hak ihlali yaşanan bir ortam. Birçok yasağın yaşandığı, kitap yasağı başta olmak üzere, ailelerin görüş saatlerinin kısıtlanması, kadın tutsakların zorla çıplak aramadan geçirilmesine kadar her türlü hak ihlalinin yaşandığı bir Türkiye gerçekliğinden bahsediyoruz. Türkiye cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, hepimizin sorunudur ve hepimiz bu sorunlarla ilgilenmek zorundayız. Ama bundan ötesi, bugün haksız bir şekilde cezaevinde olan insanların bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını bir kez daha talep ediyoruz. Bunun için üzerimize düşen görev ve sorumluluğu her şekilde yerine getireceğimizin sözünü bir kez daha veriyoruz. Bu kongrenin cezaevlerindeki yaşayan arkadaşlarımızın, yoldaşlarımızın özgürlüğüne kavuşmasına vesile olmasını diliyorum. Hepinize bir kez daha teşekkür ediyorum.