Özgür Gündem Gazetesi yazarı Ender Öndeş, "Deliliğin Eşiğinde" başlıklı yazısında, bölgedeki sokağa çıkma yasakları ile ablukaları yazdı. Öndeş, "Oslo, Dolmabahçe derken, vara vara vardığımız yer, artık Sri Lanka’dır!" dedi. Yazısında, "Kürtler Gezi'de neredeydi?" ev "Zaten AKP'yle anlaşmışlardı..." yönlü ithamlara da değinen Öndeş, "Bu sefer 'sağlam' geliyorlarmış. Biz sağlam duracak mıyız peki? Sağlam ve birlikte?" diye sordu.

Öndeş'in "Deliliğin Eşiğinde" başlıklı yazısı şöyle:

Mülteciler üzerine bir yazıya başlarken televizyonlar verdi haberi: Devlet, Cizre ve Silopi’deki öğretmen ve memurların ilçeyi terk etmelerini istemiş. Tüylerim diken diken oldu birden. Bir ülke diğerine savaş ilan ettiğinde ilk yapılan iştir elçilerin ve o ülkedeki yurttaşların geri çekilmesi...

Korkunç bir gazetecilik yapıyoruz biz. Her sabah yüreğimiz ağzımızda; gün içinde sürekli bir kalp çarpıntısıyla açıp bakıyoruz haber sitelerine. Bu öyle akşam eve gelip haberlere bakmak da şaşırmak gibi değil, her şeyi anı anına takip ediyoruz ve bir sonraki anın nelere gebe olabileceğini tahmin edebiliyoruz artık. Bu yüzden hepimiz yemekhanede, merdivenlerde komedyenlik gösterileri yapıyoruz, türlü espriler uyduruyoruz toplantı masalarında, ki beynimiz kendine bir çıkış yolu, bir telafi kapısı bulsun; yoksa bütün ruhsal dengelerimizi kaybedeceğiz.

(Bu Kürtler Gezi’ye katılmamıştı değil mi? Hee, katılmamışlardı. Katılsalardı halbuki...)

Bu satırları yazarken yarın neyle karşılaşacağımızı bilmiyorum. Böyle bir “beyazları boşaltma” kararının ardından ajanslara nasıl fotoğraflar düşecek, kestiremiyorum. Namluları Sur’a çevrilmiş tanklar şu anda hangi duvarları dövüyor, onu da bilmiyorum.

(Gelmemişlerdi evet, evet. Gelselerdi Geçici Devrim Hükümeti’nde Turizm Bakanlığı vereceğdik ama...)

Geçen gün Sabahat Tuncel’in arada kaynayan bir röportajı vardı; Tuncel orada, temmuz sonrasında başlayan savaşı herkesin “AKP’nin seçim kazanma oyunu” olarak gördüğünü, oysa bunun seçimlerin ötesinde Ortadoğu’yu, Rojava’yı da kapsayan toptan bir savaş ilanı olduğunu anlatıyordu. İtiraf etmek gerekirse, sürece daha “içeriden” bakma şansına sahip olduğum halde ben bile kasım ortalarında filan “Eh, Erdoğan alacağını aldı, şimdi bir kıvırma yolu bulup biraz ortamı gevşetir” diye düşünüyordum. Ancak görüldü ve anlaşıldı ki, bu artık kesintisiz bir delirme hali ve bu delilik bütün Ortadoğu’dan Kürt Hareketi’ni silme gibi nihai bir amaç güdüyor.

Oslo, Dolmabahçe derken, vara vara vardığımız yer, artık Sri Lanka’dır! Bu işi yöneten kafa, “Bir kereliğine büyük bir rezilliği göze alalım, nasıl olsa dünyanın oynak gündemi içinde bir hafta sonra herkes unutur gider” diye düşünüyor. Öyle de oluyor zaten; bugünün postmodern dünya belleğinden yağ gibi kayıp gidiyor her şey. Birkaç ilçeyi haritadan silsen ne olur ki? DAİŞ tutup New York’ta, Londra’da bir iş yapsa yarın, kim takar Silopi’yi? Charli Hebdo’ya saldırı yapıldığı gün Boko Haram 2 binden fazla insan öldürerek Nijerya’nın Baga kentini haritadan sildi, kim duydu?

(Zaten bunlar şeyle anlaşmışlardı, yani işte AKP’yle... Başkanlığı verip özerlik cukka cebe!)

Geçen yıl yaptığım röportajdan önce Cemal Şerik, Gezi’nin ilk günlerinde Kürtlerin çekingen duruşundan söz ederken, “Türkiye devrimci hareketiyle aramızda ortak mücadele geçmişi ve belleği zayıf. Yani birimiz bir şey yapınca ötekinin otomatik olarak hareketlenmesi şeklindeki deneyimlerimiz eksik” diyordu; bu yüzden ilk anda sıradan Kürt bireyinin, (hafızasındaki “ordu göreve” mitinglerinin de etkisiyle) “N’oluyo burada acaba, bu iş nereye gider” kaygısını taşıdığını ifade ediyordu.

Şimdilerde “nedir bu hendek işi, N’apmak istiyo bu Kürtler” kaygılarıyla kıvrananlar, o kaygıyı hiç anladılar mı? Bu kaygıları karşılıklı olarak anlamadan, daha da önemlisi, eğrisine doğrusuna bakmaksızın zulme uğrayanın yanında yer almadan nasıl kurulacak o köprü? Lanet olsun işte, çok karışık bir coğrafyada doğurmuş anamız bizi; şöyle dünyanın bir köşesinde “tek uluslu/tek dinli” bir ülkede doğaydık da ağız tadıyla bir sınıf mücadelesi vereydik iyiydi ama olmadı. Şimdiki zamanda, buradayız ve az ötede tanklar paletlerini gıcırdatıyor, namlulara mermi sürülüyor, “Bu sefer sağlam geliyoruz Cizreliler” diye fısıldıyor twitterin karanlık baykuşları...

Bu sefer “sağlam” geliyorlarmış.

Biz sağlam duracak mıyız peki? Sağlam ve birlikte?

Ha, Gezi...

Olsun, biz Türk’üz, büyük milletiz, affedelim onları!