Eski parlamenter ve insan hakları savunucusu Akın Birdal gündemdeki gelişmeleri DİHA'ya değerlendirdi.

Türkiye'nin içinden geçtiği bu kritik süreçte, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelerin daha önce birçok örnekte görüldüğü gibi savaş halinin durması ve sorunun çözümüne yönelik müzakerenin masaya taşınmasında önemli rolü olacağını vurgulayan Akın Birdal, krizden ve çatışmalı ortamdan çıkabilmenin yolunun da, bir an önce Öcalan ile görüşmelerin sağlanması ve tecride son verilmesi olduğunu söyledi.

Birdal, savaşın kaotik ortamından kendi lehine sonuç çıkartmak isteyen AKP'nin savaş konseptine karşı demokrasi güçlerinin de güçlü bir vicdan hareketi oluşturması gerektiğini belirtti.

'AMAÇ SAVAŞIN KAOTİK ORTAMINDAN KENDİ LEHİNE SONUÇ ÇIKARMAK’

AKP'nin yeni bir savaş konseptini devreye sokmasının başlıca nedeninin Kürt sorununun çözümsüzlüğü konusundaki tutumu olduğunu belirten Akın Birdal, yaşananların devletin geleneksel "Sorun çözülecekse biz çözeriz, yapılacaksa biz yaparız" anlayışının devamı olduğunu söyledi. Merkezi otoritenin ve iktidarlarının çöküşüne sebep olan 7 Haziran'ın ardından AKP'nin savaş konseptine girişi başlattığını dile getiren Birdal, amacın ise savaşın yaratacağı kaotik ortamdan tek başına iktidar için sonuç almak olduğunu söyledi.

Birdal, "İnsan hakları ve özgürlükler askıya alınacak, TMY-İç Güvenlik Yasası bütün boyutlarıyla devreye sokulacaktır. 2009'da yürütülen gözaltı ve tutuklamalar yeniden başlatılmış ve toplum terörize edilmek istenmektedir" dedi. AKP'nin Türkiye'yi savaş konseptine sokmasının nedenlerinden birisinin de uluslararası güçlerin cesaretlendirici boyutunun da göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten Birdal, Rojava Devrimi sonrası yaşanan gelişmelerin emperyal güçlerin Ortadoğu'daki emellerini kesintiye uğrattığını bu açıdan da yeni bir konsepte girildiğini söyledi.

'AKP BENDEN SONRA TUFAN ANLAYIŞINI SÜRDÜRÜYOR’            

Birdal, "Bu durum AKP'nin yalnızca ruh haliyle açıklanamaz. Kürt sorununun çözümsüzlüğü diğer iktidarların sonu olmuştur. Çünkü Kürt sorununun çözümsüzlüğü ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel büyük yıkımlara yol açmıştır. AKP de kendisi için bu sonucun kaçınılmaz olduğunu bilerek benden sonrası tufan anlayışını sürdürmektedir. Sorunun TBMM'de demokratik, barışçıl çözümüne ilişkin büyük bir fırsat yakalanmışken Türkiye'nin ve toplumun beklentilerine ve özlemlerine karşılık vermek yerine, kişisel iktidar ve heveslere heba etmektedir. Demokratik çözüm ve barış sürecinin bir hukukunun oluşturulmaması, çözüm yerine yeniden savaşa başvurması AKP'nin içine düştüğü hukuksuzluğun ve çırpınışın bir sonucudur" değerlendirmesinde bulundu.

'NE ZAMAN SORUN DEMOKRATİK ZEMİNE TAŞINSA ÖCALAN TECRİT ALTINA ALINDI’     

Bu bağlamda PKK Lideri Öcalan üzerinde tecride başlanması ve bunun sürdürülmesinin de rastlantı olmadığını belirten Birdal, geçmişte de olduğu gibi sorunun demokratik bir çözüm zeminine kavuşması ile birlikte Öcalan'a tecrit uygulanarak, bu zeminin kaybedilmeye çalışıldığını söyledi. Öcalan'ın üzerindeki tecridine son verilmesi ile hem halkın iradesinin tutsaklığının sona erdirilmiş olacağını hem de çözüm sürecinin yeniden masaya taşınmasının gerçekleşeceğini ifade eden Birdal, "Aksi takdirde Türkiye ve çözüm sürecinin geleceği belirsiz bırakılarak Türkiye bir savaş konseptine itilmektedir. Öcalan'a uygulanan tecrit bir siyasi tutsağın hele de o kişi, bizim irademizdir diyen milyonların temsilcisi ise sınırlandırılama ve gasp edilemez hakları vardır. Geçtiğimiz yıl uluslararası komplonun 16. yılında Öcalan'a ve Siyasi Tutsaklara Özgürlük kampanyası başlatılmış 10 milyon 400 bin imza toplanmıştı. Toplanan imzalar yine komplonun yıldönümü öncesinde Avrupa Parlamentosu'na verilmiştir. 27 Temmuz 2011'den bu yana avukatlarıyla, yaklaşık 6 aydır ailesiyle, 5 Nisan'dan bu yana da İmralı Heyeti ile görüştürülmemektedir. Bu tutum keyfi bir uygulamadır. Bu uygulamanın ne uluslararası hukukta ne de Türkiye'deki yasalarda bir karşılığı yoktur" diye konuştu.

'KRİZDEN KURTULMANIN YOLU ÖCALAN’IN ÜZERİNDEKİ TECRİDE SON VERİLMESİ’    

Türkiye'nin içinden geçtiği böylesi kritik bir süreçte Öcalan ile görüşmelerin daha önce birçok örnekte görüldüğü gibi savaş halinin durması ve sorunun çözümüne yönelik müzakerenin masaya taşınmasında önemli rolü olacağını vurgulayan Birdal, krizden ve çatışmalı ortamdan çıkabilmenin yolunun da bir an önce Öcalan ile görüşmelerin sağlanması ve tecride son verilmesi olduğunu söyledi.

Birdal, şöyle devam etti: "Bunun için öncelikle tecridin son bulması için çaba gösterilmelidir. Yeniden, bir çatışmasızlık kararının oluşmasında demokratik bir basınç yaratılmalıdır. Çözüm masası yeniden kurulmalı, gözaltı ve tutuklamalar durdurulması ve serbest bırakılmaları konusunda demokrasi güçleri ortak bir refleks oluşturmalıdırlar. HDP çevresinde birleşen demokrasi güçleri savaşın durdurulması ve yeniden bir barış sürecinin inşasında oynayabilecekleri hem içerde hem dışarıda rolleri olabilir. Barışın muhatabının yaratılmasında, barış dilinin kullanılmasında önemli katkıları olabilir."

'BİR VİCDAN HAREKETİ OLUŞTURULMALI’      

Savaşa karşı demokrasi güçlerinin de birçok görevi olduğunu belirten Birdal, demokrasi güçlerinin hükümetler dışı uluslararası güçlerle diyaloga geçmesi ve sürece ilişkin enformasyon sağlaması gerektiğini söyledi. Uluslararası topluluklara ve Türkiye'nin üyesi olduğu kuruluşları harekete geçirecek lobi çalışmaları yapılması gerektiğini de belirten Birdal, emek cephesinin ve sermaye çevrelerinin ve örgütlerinin de sürece müdahil olmalarının sağlanması gerektiğine dikkat çekti. "Bir vicdan hareketi oluşturulmalı barış için herkesin yapabileceği bir şeyin olduğu gösterilmelidir" diyen Birdal, barış ve özgürlük istemenin bedelinin savaş ve ölüm olmaması bilinci öne çıkarılması gerektiğini söyledi.

Birdal, "Demokrasi güçleri, uluslararası akil insanlar heyetinin oluşturulması ve devreye girmesinde rol üstlenmelidir. HDP'nin barış konusundaki çabalarını cesaretlendirici etkinlikler düzenlenmelidir. Yine toplumun bilgi edinme ve haber alma hakkının kullanılması ve toplumun barış sürecine dahil olması konusunda medya ile ilişkiye geçmelidir. Barış ve özgürlük istemenin bedelinin savaş ve ölüm olmaması bilinci öne çıkarılmalı. Barış umudu her şeyin üstünde tutulmalıdır. Yaşam hakkı gibi barış hakkı da herkes için vazgeçilmez bir haktır" dedi. (DİHA)