HDP Kars Milletvekili ve Sözcüsü Ayhan Bilgen, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

AKP’nin Meclis Başkanı adayı İsmail Kahraman’a sert eletiriler yönelten Bilgen, “İsmail Kahraman bir nezaket göstererek partilerin genel başkanlarıyla görüşme yapacağını söylemiş. Sn Kahraman unutmuş olabilir, bizim eş başkanlarımız cezaevinde. Ama yine de ziyaret ermek istiyorsa adres bellidir. Tabii ki bizim de sembolik de olsa bir Meclis Başkanı adayımız olacak. Tutuklu vekilimiz Selma Irmak bizim Meclis Başkanı adayımızdır” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın nüfus artışına yönelik açıklamasını eleştiren Bilgen, açıklamanın ayrımcı ve tekfirci olduğunu savundu.

Bilgen, “Erdoğan geçen gün muhafazakar kadınlara çok çocuk yapın diyor. Örgüt çok yapıyor, diyor. Bu neresinden bakarsanız ayrımcı, tekfirci bir anlayıştır. Onlar için bölgede öldürülen çocukların hiç bir önemi yok. Nüfus planlaması onlar için güvenlik meselesi olabilir. Osmanlı'dan Cumhuriyetin ilk yıllarına, 28 Şubat'a kadar bilindik yöntemler bunlar. Doğurganlık üzerinden siyaset darbecilerin eski bir alışkanlığıdır” dedi.

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen'in konuşmasından satır başları:

IRAK-İRAN SINIRINDAKİ DEPREM

Depremde bile insani tutum sergileyemeyenler, dillerindeki faşizmi deşifre edenler, insanlıktan nasibini almayan numunelerdir. Bu acıya karşı dayanışma göstermekten başka hiçbir tavır kabul edilemez.

MECLİS BAŞKANI’NA CEZAEVİNİN YOLUNU GÖSTERDİ

İsmail Kahraman bir nezaket göstererek partilerin genel başkanlarıyla görüşme yapacağını söylemiş. Sn Kahraman unutmuş olabilir, bizim eş başkanlarımız cezaevinde. Ama yine de ziyaret ermek istiyorsa adres bellidir. Tabii ki bizim de sembolik de olsa bir Meclis Başkanı adayımız olacak. Tutuklu vekilimiz Selma Irmak bizim Meclis Başkanı adayımızdır.

KONYA BELEDİYESİ’NİN RAKKA’DAKİ ARACI

Başbakan, ABD’de söyleyemediklerini şimdi söyledi. IŞİD'le mücadele için Rakka’ya TIR sevk ediliyormuş. Umarız bir açıklama yapılır. Ama Konya Belediyesi’nin Rakka’da bulunan iş makinesiyle ilgili açıklamayı kendisi mi yapar yoksa eski başbakan mı bilmiyoruz.

Başbakan ABD ile görüşmesinde "nereye çağırdıysanız gittik ve sormadık" diyor. Evet bunun farkındayız. Amerika'nın bir dediğini iki etmiyorsunuz ama muhalifler bir yabancıyla oturunca gazeteleriniz komplo teorileri kuruyor.

LÜBNAN VE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDAKİ GERİLİM

Bir ülkenin başbakanı bir ziyaret sonrası ortadan kayboluyor. Daha sonra başka ülkede açıklama yapıyor, ülkeye döneceğini söyleyip şart koşuyor. Böyle bir durumda halklar kendi sorunlarını çözebilir mi? Ortadoğu'da saraylarını korumak için etnik ve mezhep savaşı çıkaranlar yaşananların sorumlusudur. Halkların eşit, birlikte yaşamaması için Öcalan tecrittedir. Bu tablo Türkiye'nin iç barışıyla ilgili değil sadece. Konfederal sistemin duyulmasının engellenmeye çalışılmasıdır bu tecrit.

ERDOĞAN’IN RUSYA ZİYARETİ

Erdoğan Soçi ziyareti öncesi açıklama yaptı, 'Dünyayı ahmak yerine koymayın' dedi. 4 saat sonra Putin'le basın açıklaması sırasında tutum tam tersine döndü. Türkiye'nin dış politikası aylarla günlerle değil, saatlerle değişiyor artık.

YOLSUZLUK İDDİALARI VE ZARRAB DAVASI

Türkiye'nin neden dışarıda başı dik değil? Ülkelerin yumuşak karınlarından birisi yolsuzluk konusudur. Yolsuzluk demokratikleşmeyle doğrudan ilgilidir. Dünyada şeffaflık demokratikleşmeden ayrılmaz. Yolsuzluklarla mücadele darbelerle mücadeleden ayrılamaz. Türkiye kızarmaz yüzlü siyasetçilere teslim olmuş durumda. Bizde Malta konusu gündeme geldiğinde, değil istifa özür bile olmuyor. Başbakan araştırma olsun diyor, araştırma önergesi teklifi AKP'nin oylarıyla reddediliyor. Ekranlarda hamaset yapmak kolay. Reza Zarrab davası da bundan farksızdır.

PARADİSE PAPERS BELGELERİ

İsveç Maliye Bakanı devlet bütçesinden çikolata aldığı için istifa ediyor, Paradise Belgeleri ortaya çıktığında Türkiye'de bırakın istifayı, özür dileme erdemini bile gösteren var mı?

MUHALEFET PARADİSE ELEŞTİRİSİ: ‘NEDEN SUSKUNLAR’

İçeride vatan millet Sakarya hamaseti yaparken, çocuklarınız 3 kuruş vergi ödememek için başka ülkelerin bayraklarını çekiyorsa, kimseye vatanseverlik yapmayacaksınız.

Paradise Belgeleri konusunda muhalefetin suskunluğu da son derece manidar. Bizim hiçbir ülkede Off Shore hesabımız olmadığı için galiba rahat konuşuyoruz.

2006'da Bakanlar Kurulu bir liste yayınlama kararı veriyor. Listede ismi geçen Off Shore şirketleri için vergi düzenlemesi yapıyor. Bakanlar, kabineler değişti ama şirketler hala belirlenemedi. Şirketler ortada yok ama tütün üreticileri daha fazla vergi versin diye torba yasada düzenleme yapıyorlar. Bu adım uluslararası tröstlere ülkeyi teslim etme girişimidir.

EKMEK FİYATLARI

Ekmeğin fiyatını artırmıyorlar, gramajını düşürüyor. Siz bir ekmek alıyor olabilirsiniz ama çocuğunuzun kursağına giden lokma küçülüyor. Bunun adı israfla mücadele olamaz. 2 hafta önce sarayın harcamalarını aktarmıştık. Bazıları itibardan tasarruf olmaz diyor. Halk yoksullukla mücadele ederken Cumhurbaşkanı harcamalarla itibar yapıyor.

‘TÜRKİYE DAR GELİRLİLER İÇİN VERGİ CEHENEMMİDİR’

Türkiye dar gelirli için bir vergi cehennemidir. Türkiye'de vergilerin yüzde 65'i dolaylı vergidir. Maliye okuyanlar bilir; dolaylı vergiler çok yüksekse vergi adaletsizliği vardır, vergi kaçırma vardır.

2 bin lira maaşın yüzde 20'si vergiye kesiliyor. 5,5 lira yakıtın 3 lirası vergiye gidiyor. Bu açıdan Türkiye listede ilk sırada. Bu vergiler nereye gidiyor? Tabi Cumhurbaşkanlığı Sarayı var ama bir de faiz lobileri var. Türkiye ekonomisinde vergilerin yüzde 11,3'ü faize gidiyor. Vergiler faize giderken taşeron sorunu bir türlü çözülemiyor. Yine binlerce sağlık çalışanının atamaları yapıldığı halde işe başlatılmıyor. Bu nedenle doktorlar fazla mesailere zorunlu tutuluyor. Bu intiharlara neden oluyor.

SEÇİM BARAJI TARTIŞMASI

HDP kurulduğunda seçim barajına ilişkin ne söylüyorsa bugün de onu söylüyor. Kime fayda sağlayacağına bakmaksızın baraja karşıyız. Baraj milletin iradesi sandığa yansımasın diye uydurulmuş bir sistemdir. Ancak şunu söyleyelim bugüne kadar seçim sistemi kimseyi kurtarmadı, AKP'yi de kurtarmayacak. Türkiye'de seçim sistemi tartışması iyi niyetli yürütülmüyor.

AYM’YE TEPKİ

Perşembe günü, Anayasa Mahkemesi, milletvekilimiz Gülser Yıldırım ile ilgili dosyayı değerlendirecek. Biz bugüne kadar arkadaşlarımız AYM önünde açıklamalarla, burada kürsüden defalarca çağrıda bulunduk. AYM evrensel hukuka uygun davranmayı göze alamıyorsa bile bari kendi kararının arkasında dursun. "Dün dündür, bugün bugündür" anlayışının siyaseti de kuşattığının farkında olsunlar. Anayasa Mahkemesi bu dosya incelemesini Demirtaş üzerinden başlatmıştır. Şimdi Demirtaş’ın dosyası üzerinden yazışmalar yapacaksınız, Adalet Bakanlığı’ndan görüş alacaksınız sonra torbadan bir dosya seçmiş gibi Gülser Yıldırım’ın dosyasını gündeme alacaksınız.

Biz meseleyi asla sadece tutukluluk meselesi olarak görmüyoruz. Elbette milletvekillerinin tutuklu yargılanması kabul edilemez ama asıl sorun, Anayasa’ya yapılan darbedir. Anayasa Mahkemesi sözünün sadece bir kişiyle ilgili yaklaşımı ortaya koyarak değil Türkiye’deki darbe tablosunu değiştirecek cesaretle irade ortaya koymalıdır.

SURUÇ KATLİAMI DAVASI

Suruç’ta 33 genç Rojava ile dayanışma için, oradaki çocuklara umut taşımak için yola çıktılar ve Suruç’ta bir basın açıklaması düzenlerken hayatlarını kaybettiler. Bu katliamın üzerinden geçen zamana rağmen bu davanın seyri aslında ilk günlerdeki tepki hangi anlayışı yansıtıyorsa tam da onu ispat ediyor.

Geçtiğimiz duruşmada sanığın duruşma salonuna getirilmesi yönünde mahkeme heyeti karar veriyor. Mahkeme heyetleri değişiyor, avukatlar tutuklanıyor, dünkü duruşmada SEGBİS’le katılan sanık adeta mahkeme heyetini fırçalıyor. “Ne haddinize beni getirmek” diyor. Mahkeme tavrını şu şekilde değiştiriyor: duruşmaya gelip gelmemek sanığın tercihidir.

Daha birkaç hafta önce Demirtaş’la ilgili, Yüksekdağ ile ilgili siz değil miydiniz duruşmaya SEGBİS’le katılmaları sağlansın kararı alan? Bu nasıl adalet bu nasıl yargı? 33 kişinin hayatını kaybettiği bir davada sanığın tercihine bırakıyorsunuz ama milletvekilleriyle ilgili kararlarda kendi korkularınızı belirleyici yapıyorsunuz.

Suruç davasının avukatları gibi birçok avukat keyfi bir şekilde gözaltına alınıyor ve savunma hakları engelleniyor. En son tutuklanan isim Selçuk Kozağaçlı oldu. Dün onu da tutukladılar. Biz avukatların kimin davasına baktığına, hangi siyasi görüşe mensup olduklarına bakmaksızın muhalif oldukları için cezalandırıldıklarının farkındayız. Bu zor günler gazeteciler için de avukatlar için de geçecek.

TUTUKLU AVUKATLAR

Pek çok avukat tutuklandı, savunma hakkı engellendi. Son isim ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı idi. Umarız bu zor günler avukatlar, gazeteciler ve vekiller için geçecek. Baskılar sadece duruşma salonlarında değil. Birileri gerektiğinde yargıya talimat verirken; tepki çeken kararlar karşısında yargı bağımsızlığı ilkesinin ardına sığınıyorlardı. 10 yaşındaki bir çocuk istismara uğradı ve 90 yıl hapisle yargılanan sanık tahliye edildi.

HDP BİNASINA YAPILAN SİLAHLI SALDIRI

Baskıların türlüsüyle karşı karşıyayız. Birkaç gün önce Pervin Buldan Esenler ilçesinde bir panele katıldı. Panel sonrasında kapıda provokasyon zemini hazırlandı .Bu provokasyona arkadaşlarımız fırsat vermeyince provokasyonu sosyal medyada sürdürdüler. Sosyal medyada hedef gösterildi ilçemiz ve bir linç kampanyası yürütüldü ve dün gece yarısı ilçe binamız kurşunlandı. Hangi yola tenezzül ederseniz edin bu parti, bu halk şimdiye kadar çok ağır süreçleri atlattı, bu zor günleri de atlatacak. Ne korkacak ne boyun eğecek ne de davasından vazgeçecek.

Bu baskıları sizin icat etmediğiniz biliyoruz. Sizden öncekiler de bu yöntemlerden medet umdu. Ama son iki yılda 11 bin civarında partilimiz gözaltına alındı. 4500 tutuklu var. 750 il, ilçe genel merkez yöneticilerimiz tutuklu. Ardahan ve Patnos’ta bütün eski ve mevcut yöneticilerimizi tutukladılar. Bunu birçok şehirde yapıyorlar. Bu yöntemlerle başarı elde edebileceğini sananlar nasıl başarılı olmadıklarını öğrendiler, gördülerse bugünkü iktidar da bunu görecek. Asla arkadaşlarımız bu korkutmayla çabalarından vazgeçmeyecekler.

‘YETİM PEYGAMBER MİRASINI TEMSİL EDER’

“Aslında medeniyet tarihi empati tarihidir” diye meşhur bir söz var, empati insan ahlakının konusudur ama bir o kadar da siyasi ahlakla ilgilidir. Empati yapamıyorsanız medeniyet namına bir şeyiniz yok demektir. OHAL uygulamalarının her hafta yeni mağduriyetleri oluyor ama bugün belki biz toplantıya başlarken geçekleşmiştir. Bir aile 10 yıl önce yetim bir çocuğu evlat ediniyor. On yıl sonra, çocuk 15 yaşında baba OHAL dolayısıyla tutuklanmış. Baba sonra tahliye oluyor ama Çocuk Esirgeme Kurumu, baba terör suçundan yargılandığı için çocuğu alıyor.

Hani bize ayet hadis okuyanlar var ya ben de onlara Maun suresini hatırlatıyorum. Yetim hakkı yemenin yetimi incitmenin ne demek olduğunu, Kuran doğrudan peygamber üzerinden anlatır. Çünkü yetim, bir peygamber mirasını temsil eder. Bu çocuğun ailesinde kalması konusunda Aileden Sorumlu Bakan ister anneyle, ister çocukla empati yapsın ama bir çocuğu üzmenin hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun meşru olmadığını görmesini istiyoruz.

EĞİTİM SİSTEMİ

Türkiye'de eğitim sistemi yok. Çünkü bir sistem planlamaya dayanır. Bu açıdan biz bu konuyu sistem olarak tartışmıyoruz. Çünkü birisi akşam televizyonda konuşuyor, sorumluları sabah yeni bir şey arayışına giriyor. Dış politikada nasıl tutarlılık yoksa, eğitimde de yok. Bu değişikliği savunmak için sınav stresi öne sürülüyor. Öğrenci ve velilerin tek stresi sizsiniz. Sürekli değişen sınav sistemi stresin kaynağıdır.

Şırnak'ta okul panosuna 'Kürtçe konuşmayacağım' diye yazılıyor. Vali çocuklar Kürtçe çok küfürlü konuşuyor bu yüzden yazı panoya asıldı diyor. Peki çocuklar Türkçe küfür ettiklerinde, Türkçe'yide mi yasaklayacaksınız?

ERDOĞAN’IN NÜFUS PLANLAMASINA DAİR AÇIKLAMASI

Erdoğan geçen gün muhafazakar kadınlara çok çocuk yapın diyor. Örgüt çok yapıyor, diyor. Bu neresinden bakarsanız ayrımcı, tekfirci bir anlayıştır. Onlar için bölgede öldürülen çocukların hiç bir önemi yok. Nüfus planlaması onlar için güvenlik meselesi olabilir. Osmanlı'dan Cumhuriyetin ilk yıllarına, 28 Şubat'a kadar bilindik yöntemler bunlar. Doğurganlık üzerinden siyaset darbecilerin eski bir alışkanlığıdır. Ama bunu düzeltmeye çalışanlar bir kez daha düşünmeli.

Bir milletvekili diyor ki “burada Kürtler kastedilmiyor”. Peki kim kast ediliyor? Nüfus artış oranı en yüksek il Urfa. Bebek ölüm oranı en yüksek il de Bingöl. Burada nefret söylemini ayrımcılığı mı konuşalım yoksa çok çocuğu olan kadınların Müslüman değilmiş gibi tekfirci zihniyetle hedef gösterilmesini mi konuşalım? Neresinden tutsanız dökülen bir anlayıştır bu. Nefret söylemi içerine bir mesaj bu. Galiba bundan dolayı Şırnak’ta kayyumun açtığı kuyuya düşen Feyzullah’ın, panzer altında hayatını kaybeden çocukların, Ceylan’ın, Uğur’un önemi yok galiba. Bundan dolayı galiba Roboski’de hayatına kaybeden onlarca çocuğun önemi yok. Onlar için nüfus konusu güvenlik konusu olabilir. Bu aşina olduğumuz bir konu. Osmanlı’nın son döneminde de nüfus planlamaları yapılıyordu, cumhuriyetin ilk yıllarında da bu arayışlar vardı. Çok yakın dönemde, 28 Şubat döneminde de 1997 MGK’sında Kürtlerin nüfusu 2050’de bilmem kaç milyon olacak, tedbir alınsın denilmişti. Yani nüfus üzerinden sosyoloji üzerinden, insanların doğurganlıkları üzerinden siyaset yapmaya kalkmak darbeci zihniyetlerin eski bir alışkanlığı.

AKP'YE ÇAĞRI

AKP’lilere Erdoğan’ın sevenlere, Erdoğan’dan beklentisi olanlara çağrıda bulunmak istiyoruz. Erdoğan’a iyilik yapmak istiyorsanız, böyle siyasetçilere yapılacak en büyük iyilik onlara gerçeği söylemektir. Gerçekten yol arkadaşıysanız onlara gerçeği söyleyin.

Onların söylediklerini bize aktarmaya kalkmayın ve ne olur ölü numarası yaparak bu süreci atlatmaya çalışmayın. AKP’de kalan birkaç vicdanlı insan, uymazlıktan gelme numarası yaparak bu zamanları atlatabileceklerini sanıyorlar. Güzel bir şiiri paylaşalım:

Saraylar saltanatlar çöker

kan susar birgün

zulüm biter.

menekşelerde açılır üstümüzde

leylaklarda güler.

bugünlerden geriye,

bir yarına gidenler kalır

bir de yarınlar için direnenler...

Yarın Seyit Rıza'nın idam edilişinin yıl dönümü. Seyit Rıza yaşı küçültülerek idam edildi. Benden önce idam etmeyin dediği oğlu da yaşı büyültülerek idam edildi.

ATATÜRKÇÜLÜK TARTIŞMALARI

Yarın Seyit Rıza’nın idam edilişinin yıl dönümü. Pis kuyudan temiz su çıkmaz. Tarihin hangi döneminde insanlık için utanç verici bir uygulama varsa onunla hesaplaşmak hepimizin boynunun borcu. 10 Kasım dolayısıyla yürütülen Atatürkçülük tartışmaları, aslında bu yüzleşmeyle birlikte anlamlı. Yoksa, Türkiye sağı yıllarca gardırop Atatürkçülüğü yaptı zaten. Atatürk istismarı üzerinden mağduriyetlere sebep olundu. Bakın, Atatürk’ü koruma kanunu çıkaran Demokrat partidir, CHP ile girdiği Atatürkçülük yarışının bedelini her çizgiden insan, muhalifler ödedi. Bu gardırop Atatürkçülüğü ancak dürüstlükle, yüzleşme ile anlamlı olur.

Geçen seçimde nasıl bize Kuran sallayarak siyaset yaptıysanız, önümüzdeki seçimde de Nutuk sallayarak siyaset yapabilirsiniz. Tercih sizin. Ya da Das Kapital sallayın. Her değişim sizin tercihiniz ama biz şunun farkındayız: Türkiye tarihi ile yüzleştikçe elbette devletinin kurucusuna saygıyı ama daha önemlisi geleceğe dair birlikte yaşama iradesini geliştirme imkanını kendinde bulacaktır. 

Seyit Rıza, yaşı küçültülerek idam edildi. Benden önce idam etmeyin dediği oğlu da yaşı büyültülerek idam edildi. İhsan Sabri Çağlayangil o dönemde oraya gönderilen ve idamları gerçekleştirmek için memur edilmiş bir isim. Diyor ki; “idam aslında bir gün sonra olacaktı ama Atatürk Elazığ’da bir köprü açılışına gidecekti ve Dersimliler Atatürk’e ulaşır da idamı engellerler diye biz “beyaz donlular”ın Atatürk ile buluşmasını engellemek için idamı bir gün önce yaptık”. Galiba bütün tartışmalara ışık tutan bir vaka.

Seyit Rıza’nın sözleriyle bitirelim: Sizin yalanlarınızla, hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu. Ben de önünüzde diz çökmedim bu da size dert olsun.