HDP Sözcüsü ve Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Olası Afrin operasyonuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Bilgen, “Afrin’le ilgili tutum da tek tip gibi aynı basiretsizlikle, aynı siyasi hesaplarla tüm ülkeyi uçuruma sürüklemenin bir örneğidir. Oraya düzenlenecek operasyonun sadece bir örgütle ilişkilendirilmesinin izah edilir tarafı yoktur. 100 binlerce insanın silahların hedefi haline gelmesi, oraya yönelik öfkenin bedelini kadınların, çocukların yaşaması kabul edilemez. Afrin’den Türkiye’ye bir tehdit bir saldırı yok. Bu saldırı gerekçesi yapılamaz. Türkiye Rusları ikna etmek için çaba sarf ediyor. Kürtlere el uzatmak yerine kolunu Ruslara kaptırmış bir dış politika ile karşı karşıyayız” dedi.

Bilgen’in açıklamaları şu şekilde:

Alevilerin sesi TV 10 yöneticilerinin, Veli Büyükşahin ve Veli Haydar Güleç’in tutuklanmış olmalarına dikkat çekmek istiyorum. Bir topluma yönelik dışlamanın şimdi doğrudan bir televizyon kanalına yönelik uygulamaya dönüşmüş olması dikkat çekici bir durum.

TEK TİP KIYAFET UYGULAMASI

Tek tip kıyafetle ilgili yaklaşımı tüm topluma yönelik tek tipleştirme siyasetinin parçası olarak görüyoruz. Hayatın her yerinde tek tipçiliği esas alanlar, tek tipleşmeyi politika haline getirenler cezaevlerine de aynı uygulamayı dayatmak istiyorlar. Bu uygulamanın eşitlik, adil yargılama ilkesi açısından anlamına dair çok şey ifade ettik. Avrupa Konseyi’nin, BM’nin, AİHM’in daha önce verilmiş kararları doğrudan doğruya Türkiye idaresinin uygulamalarını bağlıyor olmasına rağmen bunları yok saymak, OHAL’i fırsata çevirmek ve KHK ile yeni bir gerilim fitili ateşlemek yeni bir provokasyona imza atmaktır.

‘TÜRKİYE TERSİNE GİDİYOR’

Daha önce Kenan Evren’in denediği ve siyasi hükümlülerin iç çamaşırlarıyla mahkemelere çıkmayı göze alıp tek tipe karşı direndiği gerçeğini biliyoruz. Yine, 80’lerin sonlarında Danıştay’ın verdiği tek tiple ilgili iptal kararı ortada. Tüm dünyanın yargılamada daha adil davranma, hukuk devleti inşa etme konusunda aldığı mesafeye rağmen Türkiye’nin tersine gidişi, içinde bulunduğu durumu da net bir şekilde ortaya koyuyor.

‘TEK ADAMIN BÜTÜN ÜLKEYİ TEK TİPLEŞTİRME AMACININ GÖSTERGESİ’

Tek tip uygulaması, tek adamın bütün ülkeyi tek tipleştirme amacının, öfkesinin eseridir. Siyasetçiler seçim meydanlarında söylediklerinin esiri olmamalıdır. Elbette ki seçim meydanlarında nefret dili kullanmamak, öfkeyle konuşmamak, hamaset dolu mesajlarla oy toplamaya çalışmamak konusunda özen göstermek zorundalar. Hele bir de o ortamda söylenmiş talihsiz sözlerin esiri olup, o sözlerin gereğini yaparsanız. Meydanlarda fanatik bir kesimi memnun etmek için söylenmiş sözün bir uygulamaya dönüşmesi ve bunun bedelinin bütün ülkeye ödetilmesi kabul edilemez.

KHK’da uygulamaya karşı gelenlerin, direnenlerin ziyaretçi yasağına tabi tutulacağı söyleniyor. Yani tek tip kararıyla sadece tutuklular değil yakınları, çocukları, akrabaları da cezalandırılıyor.

‘IŞİD DE TEK TİP GİYDİRİYOR’

Dünyada çok örneği var. Erdoğan da altını çiziyor, Guantanamo örneğini veriyor. Ama insan haklarına yönelik kötü uygulamalar kimse için emsal oluşturmaz, kötü örnekleri kimse kendi yanlışına emsal gösteremez. Kaldı ki başka örnekler de var. O turuncu tulumları IŞİD’liler de Türk askerlerini, Avrupalı gazetecileri yakarken kullandılar. Kafeslerin içinde insanları yakarken bu kıyafetleri giydirdiler. ABD’nin Guantanamo’da yaptığını, IŞİD’in Suriye’de yaptığını örnek alan bir ülkenin dünyaya söyleyeceği çok fazla söz yok. Bir kez daha uyarıyoruz; bu yanlışlar, bu acılar tekrarlanmasın. Bunun bedelini henüz yargılanma süreçleri tamamlanmamış, suçlulukları ispat edilmemiş kimselere dayatarak tüm ülke ödemesin.

‘AFRİN ÇATIŞMA YAŞANMAYAN NADİR BÖLGELERDEN’

Afrin’le ilgili tutum da tek tip gibi aynı basiretsizlikle, aynı siyasi hesaplarla tüm ülkeyi uçuruma sürüklemenin bir örneğidir. Afrin Suriye’de çatışma yaşanmayan nadir bölgelerdendir. Nüfusu çatışmalı bölgelerden yoğun göç aldığı için Kürtlerle birlikte diğer halkların huzur içinde yaşadığı bir bölgedir. Oraya düzenlenecek operasyonun sadece bir örgütle ilişkilendirilmesinin izah edilir tarafı yoktur. 100 binlerce insanın silahların hedefi haline gelmesi, oraya yönelik öfkenin bedelini kadınların, çocukların yaşaması kabul edilemez.

Afrin’den Türkiye’ye bir tehdit bir saldırı yok. Bu saldırı gerekçesi yapılamaz. Türkiye Rusları ikna etmek için çaba sarf ediyor. Kürtlere el uzatmak yerine kolunu Ruslara kaptırmış bir dış politika ile karşı karşıyayız. Biz bu yaklaşımı “güvenlik sorunu” olarak görmüyoruz. Tam tersine bu girişimi Türkiye barışını tehdit edecek bir krizi beraberinde getirecek bir yaklaşım olarak görüyor ve bu yanlıştan dönülmesi çağrısını yapıyoruz.

Bu yaklaşım ister iç politikada önümüzdeki seçimlerde 50+1’i almanın aracı olarak manipülasyon amacıyla kullanılsın, ister Suriye’deki krizi derinleştirmek amaçlı olsun her halükarda kaybedecek olan Türkiye toplumu olacaktır, gariban ailelerin çocukları olacaktır.

Bunun karşısında sessiz kalmamak, duyarlı olmak için herkesi göreve, sorumlu hareket etmeye çağırıyoruz. Türkiye’de barıştan yana olan, birlikte yaşama umudunu halal koruyan, Türkiye’nin saygın bir ülke olmayı hak ettiğini düşünen herkesi bu yanlışı durdurmaya çağırıyoruz. Herkesin bu felaketi durdurma konusunda sorumluluğu olduğunu düşünüyoruz.

HAMİLE ÇOCUKLAR

İstanbul’da 115 çocuğun maruz kaldığı muamele ve bu uygulamanın üstünün örtülmesine de değinmek isterim. Nasıl tek tip uygulamasının mağdurları sadece cezaevindekiler değil çocukları olacaksa, Afrin’e yönelik saldırının mağdurları kadınlar, çocuklar olacaksa; insan hayatıyla ilgili sorumsuz bu yaklaşımın mağduru da çocuklar.

115 çocuğun 40’a yakının Suriyeli olması da dikkat çekici. Mülteci sorununda Türkiye’nin fedakarlıkları elbette takdire şayan ama bu sorunun sadece Avrupa’dan para alarak çözülmesinin mümkün olmadığı bu insanlık dramıyla, bu utanç fotoğrafıyla bir kez daha ortaya çıktı.

Türkiye toplumundaki çürüme açısından da tüyler ürpertici bir manzara. Bir hastane yönetiminin yanlışlarının mülki idare tarafından üstünün örtülmesi insanın, çocuğun ne kadar değersizleştiğini görmek açısından dikkat çekici bir durum.

SORU-CEVAP

Soru: Karamollaoğlu’nun Abdullah Gül’ü işaret eden açıklamaları oldu. Sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir?

Türkiye’nin birinci gündemini OHAL’den çıkış, savaş politikalarından vazgeçilmesini sağlayacak etkin muhalefetin inşası olduğunu düşünüyoruz. Şüphesiz kişiler önemlidir ama bugün içinde bulunduğumuz duruma, tavra karşı bir yaklaşım ortaya koymak da Türkiye yönetimine talip olan herkes için önemli bir gösterge.

Biz şu anda isim konusunda konuşmayı, isim tartışmayı çok doğru bulmuyoruz. Şüphesiz Saadet Partisinin, Sayın Gül’ün tercihi olacaktır. Ama biz şu anda seçim güvenliğini çok daha fazla önemsiyoruz. Çünkü referandumda yaşanan baskı, engelleme, YSK’nin tavrı tün Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren tehditlerdi. Bunu herkes şimdiden dert etmeli. Türkiye’yi tek adam rejiminden kurtaracak, normalleştirecek, insanca yaşanır bir ülke haline getirecek her çaba bizim için değerli. Ama önce Türkiye’nin OHAL’den kurtarılmasını ve ondan sonra adil bir seçimin gerçekleşmesini sağlamak gerekiyor.

Partiler adaylarını belirleyebilirler. Bu konuda buluşmalar, arayışlar ciddi katkı sağlayacaktır. Biz de kurullarımızda tartışmalar yürüteceğiz, hangi koşullarda, hangi ilkeler etrafında buluşmalar bir başarıyı beraberinde getirebilir, bunu şüphesiz geçmişteki örneklerden ders çıkararak yapmamız gerekir.

Soru: Afrin’e yönelik müdahale halinde HDP’nin eylem planı var mı?

Bugünden o noktaya varmadan sadece HDP’nin değil, Türkiye’yi kendi  koltuğundan daha çok seven, Türkiye’de kimsenin burnunun kanamaması için herkesin sorumluluğu olduğu düşüncesindeyiz. HDP de üzerine düşeni yapacaktır. Bu tablo sadece HDP’lileri korkutacak, tedirgin edecek bir durum değil.

Kim askere gidecek? Tartışmalar ortada. Bedelli askerlik için çok yoğun bir başvurunun olduğu bir dönemde Türkiye’yi yönetenlerin yakınlarının nerede, nasıl askerlik yapıldığına ilişkin ciddi bir bilgi olmayan bir ortamda bunun bedelinin kim tarafından ödeneceği çok açık. Dolayısıyla bunu kendine dert edinen,  çocuklarını oralarda kaybetmek istemeyen, Türkiyeyi ölüm üzerine değil yaşam üzerine kurmak isteyen herkesin bu konuda duyarlı olması gerekiyor. Yanlışın neresinden dönülürse kardır. Bir kaygı varsa bunun kaygının gerçekleşmemesini sağlamak toplumsal duyarlılıkla mümkün olacaktır.

Belki iktidar bizim sözümüzü önemsemiyor olabilir, buradan bir siyasi rant elde etme hesabı yapıyor olabilir. Kürtleri hedefe koyarak milliyetçi oyları kenetlemek ve istiyor olabilir Ama Maide suresini tekrar etmek gerekir: Bir kavme olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin.

Suriye’de bir an önce barışın tesis edilmesi gerekir. Bu girişim Suriye’de barışı geciktirmekten başka bir şeye hizmet etmeyecektir. Komşudaki yangını büyütmek Türkiye’ye de fayda getirmeyecektir.

Kaynak: Demokrat Haber