HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, devam eden MYK toplantısının gündemlerini kamuoyu ile paylaştı.

Bilgen, HDP Genel Merkezi'nde bir basın toplantısı düzenledi. Soçi zirvesi ve Malatya'da Alevilerin evlerinin işaretlenmesiyle ilgili konuşan Bilgen, "Ayda 3 kez Rusya'ya gitmek istemiyorsanız Suriye'deki Kürt halkıyla barışçıl ilişki kurmalısınız" dedi.

Basın toplantısında Bilgen erken seçimle ilgili soruya da yanıt verdi. Bilgen, Seçim takviminden önce Türkiye hangi koşullarda seçime gidebilir sorusunu yanıtlamalı. Siyasi hesaplar, YSK yapısını nasıl değiştirsem, barajla nasıl oynasam tartışmalarının sorunu değiştirmeyeceği çok açıktır" diye konuştu.

Bilgen'in açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Soçi’deki zirve ve Suriye’de barış umudunun güçleniyor olması, savaşın sonuna gelinmiş olması hepimiz açısından umut verici. Sorunun ancak diyalogla çözülebileceği ve vesayet savaşının bitmesi gerektiği ile ilgili yaklaşımın görünür olması ve Türkiye hükümetinin de bu noktaya gelmiş olması sevindirici. Ama Kürtleri yok sayarak ayak sürümek sadece kanın akmaya devam etmesine hizmet edecektir. Türkiye ayda 3 kez Rusya’ya gitmek istemiyorsa doğru yöntem Suriye’deki Kürt halkıyla iyi, barışçıl ilişki kurmayı kabul etmelidir. Bu yaklaşım bölgedeki tüm halkların lehine olan ibr yaklaşımdır. 

Tersi tutumlar sadece Türkiye’nin iç barışına zarar vermekle kalmayacak bölgede yeni gerilimleri beraberinde getirecektir. Bu konuda sağduyuyla, akılla hareket edilmelidir.

ZARRAB DAVASININ DEVLETİN BEKASIYLA İLİŞKİLENDİRİLMESİ GERÇEĞİ ÖRTME ÇABASI

Aslında çok kez uyarmamıza rağmen Reza Zarrab davasının geldiği nokta Türkiye siyaseti açısından çok acıdır. Bundan 3 yıl önce bakanları yargıdan kaçırmanın, meclisi, kamuoyunu sağlıklı bilgilendirmekten kaçınmanın kötü sonucu ile karşı karşıyayız. Türkiye toplumu doğru bilgilendirilseydi bu noktaya gelinmezdi. 

Artık Cumhurbaşkanı Sözcüsünün ve kimi bakanların da itiraf ettiği gibi ambargonun delinmesi söz konusu. Hükümet bunun arkasında duruyor mu, ortaklaşma boyutunda önemsiyor mu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Çünkü bir ülkenin ekonomik çıkarları sadece hükümetin sorunu olamaz. Bunun hangi gerekçelerle yapıldığını paylaşma sorumluluğu var. 

Davanın ikinci boyutu da rüşvettir. Rüşvet davasının milli çıkarlarla beka ile ilişkilendirilmesi gerçeği örtme çabasıdır. Bunun milliyetçi gerekçelerle üstünün örtülmesi kabul edilemez. Sadece Türkiye’deki bazı siyasilerin değil bütün bir ülkenin rehine pozisyonuna düşmesine hizmet eder. Eğer bir ciddi rüşvet iddiası varsa bu yargılamanın iç hukuk sürecinin hakkaniyetle işlemesi gerekir. Eğer bakanlarınızı Meclis’teki sayısal çoğunluğunuza güvenerek soruşturmaz, yargılamaz ve oldu bittiyle ortada suç yok diyerek üstünü örterseniz bedelini tüm Türkiye toplumu öder. Dolayısıyla bunu ekonomi politik tartışması olarak sunmak doğru değil. Rüşvet tartışmasıyla ilgili açıklama yapılmalıdır. 

Bu konu üzerinden süren gerilimi yeni silah alımlarıyla örtmeye kalkmak yanlığı yanlışla kapatmaktır. Daha önce Avrupa ülkeleriyle yapılanlar tekrarlanıyor, Amerika’dan “Patriot” alımlarıyla bu yaşananların üstü örtülmeye çalışılıyor. 

TORBA YASA YENİ VERGİ YÜKÜ GETİRECEK

Torba yasa parlamentoda tamamlanarak geçti. Torba yasa, Türkiye’ye sadece yeni vergi yükü getirecek. Bunun bedelini dar gelirli üretici ödemek zorunda kalacak. Ek harcama kalemlerine, ek kaynak arama yolu çıkar yol değildir. Kriz riskini, ekonomik tehdidi daha da büyütür. Torba yasadaki yaklaşım bütçe için de geçerli. Özellikle savunma harcamalarındaki çok ciddi artış Türkiye’nin hem ekonomik açıdan karşı karşıya bulunduğu çok büyük bir tehdittir hem de insan yaşamı açısından tehdittir.

Akkuyu santrali le ilgili dava danıştayda görüldü. ÇED raporu ile ilgili bilirkişi talebinde bulunuldu. Soçi’de bu konunun gündemde olduğu kulislerde konuşuluyor. Rusya’da nükleer sıkıntı riski üst boyuttayken, Türkiye de radyasyon tehdidi altındayken Akkuyu’da ısrarın bir açıklaması yoktur. Nükleer gibi son derece riskli bir alanı tercih etmek büyük devlet olmanın değil insanlığı tehdit eden anlayışa teslim olmanın ifadesidir.

ALEVİLERİN EVLERİNİN İŞARETLENMESİ TÜRKİYE İÇİN FAY HATTIDIR

Malatya'da Alevilerin evlerine işaret konulduğunu gördük. Geçmişte de yaşanan bir uygulama bu ve ne anlama geldiğini herkes biliyor. Bu yaklaşımın, bazı zihinsel özürlü kişilere fatura edilerek içinden çıkılması mümkün değil. Bu Türkiye için bir fay hattı. Tarihi sosyolojik bir geçmişi var. Bu konuda ciddi bir soruşturma başlatılmalı. Alevileri tedirgin ederek evlerini terke zorlamak kabul edilebilir bir durum değil. 

Önümüzdeki günlerde Demirtaş, Yüksekdağ ve Baluken davaları var. Adil yargılanma ve duruşmaya katılım hakkının bir kez daha altını çizmek istiyoruz. Ama AYM’nin Gülser Yıldırım kararı göstermiştir ki Türkiye’de iç hukuk yolları iflas etmiştir. AYM üyeleri oy birliği ile aldıkları kararı okudularsa ki onların yazdığını düşünmüyoruz, Murat Karayılan’ın tweet atarak talimat verdiğine inanan bir mahkeme kendi itibarından geriye ne kalmışsa sıfırlamış demektir. 

OHAL’den kaynaklı hak ihlalleri Türkiye için son derece önemli. Biz önümüzdeki günlerde emek ve meslek örgütlerinin OHAL kampanyasına destek olacağız. Bu Türkiye’nin en önemli gündemi.

SİYASETİN GÖREVİ CENAZELERE KATILIMI TARTIŞMAK DEĞİL

Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı hiçbir yetkisi olmamasına rağmen bir üyeyi komisyonun etkinliğinden men etmek istemiştir. Bu meclisin başkanı, divanı, komisyonları var. AİHM kararlarını yok saymaya bir komisyon başkanının hakkı yoktur. Bu kararlarda cenazeye katılmanın hiçbir suçla ilişkilendirilmeyeceği net bir şekilde ifade edilmiştir. Ayrıca insani değerler açısından da kabul edilemez. Siyasetin görevi cenazelere katılımı tartışmak değil, cenazelerin gelişini durdurmak olmalıdır. Bu cenazeler gelirken susmayı tercih eden bir komisyon başkanının keyfi yaklaşımı kabul edilebilir değil. 

YSK’nin rolü ve görevi Türkiye demokrasisi açısından bir göstergedir. Seçimi siyasi partiler yapar, YSK teknik katkı sunar ve koordine eder. Yani seçimin gerçek sahipleri yurttaşlardır, partilerdir, STK’lardır. Siz bu yetkileri devletin bir organına devrederseniz bu seçimin meşruiyetini tartıştıracaktır. Müşahit düzenlemesi, atama yetkisi, mülakat asla kabul edilemez. Bu konuda duyarlılık çağrısı yapıyoruz. Siyasi partilerin de bu oldu bittiye suç ortağı olmaması gerektiği uyarısını yapıyoruz. 

Bir seçimin meşruiyeti yurttaş denetiminin olup olmaması ile ilgilidir. Gizli oy ve açık sayım insanlığın ortak deneyimi ile anlamlıdır. Bu gittikçe azalacak, bürokrasinin kontrolüne girecekse Türkiye önümüzdeki dönemde çok daha vahim tartışmaların içerisine girecektir. 

SORU: HDP’nin erken seçim konusundaki tavrı nedir? 

Seçmen iradesinin önündeki engellerin kaldırılmasıyla seçim anlamlıdır. Bu siyasi krizi, tıkanıklığı aşmanın önemli araçlarından biri seçim olabilir. Ama seçimi şekli bir formalite olmadan çıkarmanın yolu da OHAL ortamında seçim yapmak gibi bir işten vazgeçmektir. Seçim kampanyası, seçim mekanizmalarının hayata geçirilmesi gibi tartışmalara da dikkat  çekmek isterim. Seçim takviminden önce Türkiye hangi koşullarda seçime gidebilir sorusunu yanıtlamalı. Siyasi hesaplar, YSK yapısını nasıl değiştirsem, barajla nasıl oynasam tartışmalarının sorunu değiştirmeyeceği çok açıktır.

Demokrat Haber