Cizre'de bir binanın bodrum katında 9 gündür hastaneye kaldırılmayı bekleyen yaralılar için İçişleri Bakanlığı binasında açlık grevi yapan HDP milletvekillerinden Meral Danış Beştaş, Cizre'deki durumu Radikal.com'a yazdı.

Meral Danış Beştaş'ın Radikal'e yazdığı yazının tam metni şöyle;

Bazen büyük tablonun içindeki küçük bir ayrıntı, tablonun tümüne dair büyük ipuçları verir bize ve o tablonun içinde nelerin var olduğunu daha görünür kılar. Aylardır Kürt illerinde süren abluka ve katliamları görünür kılan şey, dün Cizre’deki Vahşet Bodrumundan gelen görüntüler olmuştur! Bütün hukuk ve ahlak normlarının devre dışı kaldığı bu vahşet ikliminde ‘Sadece Su!’ diye inleyen yaralılara karşı ‘O bodrum içindekilerle birlikte yok edilmeli’ diye bağırıp duran cenah bizi bir kez daha aynı canlı soyundan gelmekten utandırdı; hem de binlerce kez…

Bu ülkedeki bütün insani değerleri faşizmin ve vahşetin cenderesinde ufaltan muktedirler, bize iki yol bıraktı: Ya sessizce olanları kanıksayıp insanlığımızdan, değerlerimizden tamamıyla vazgeçmek; ya da zalime karşı daha gür bir sesle direnmek! Nazi toplama kamplarında uzun yıllar kalan ünlü psikiyatr Viktor Frankl, bir kitabında ‘’Alman faşistleri o kampta iki yol sunmuşlardı bize: Ya tamamıyla teslim olup kendi benzerlerimize zulmetmek; ya da direnmeyi göze alıp iyi insanlar olmaya devam etmek. Fakat üzülerek belirtmeliyim ki bütün iyi insanlar orada kaldılar…’’der.

Bu ülkede bombalar değil en çok sessiz yığınların suskunluğu insanları öldürmüştür. Çoğumuz banka kuyruklarında ev taksitini ödemek için beklerken Suruç katliamı oldu ve onlarca eve ateş düştü; kimimiz çocuğumuzun saçını okşarken Ankara katliamında yüz insan bombalarla paramparça edildi ve saçını okşadığımız çocuğumuzun akranları öldü o katliamda. Kimimiz yan odada uyuyan sevdiğimizin üstünü örtmek için gece yarısı uyanırken tam yedi gündür Cizre’de bir bodrumda buz gibi havada ‘’su heval sadece su’’ diye inleyen insanlar var! Ve en kötüsü o insanların ölümünü kendi şeref hanesine yazdırmak için günlerdir ölüm naraları atan bir faşizm var bu ülkede! Franco’nun ‘Yaşasın Ölüm’ diye bağıran sesi bu topraklarda uzun zamandır yankı buluyor artık; onların ölümü kutsayan bağırışlarına karşı ‘Yaşasın Yaşam’ diye bağırmanın terörizmden sayıldığı bir faşizm!

‘Özerkliği onların başına yıkacağız, belki orada yaralılar yok’ diyen zatın kapısında bekleyen bil cümle kapıkullarına karşı sadece ‘İnsani’ olanın yanında yer almayı politik olmanın ötesinde insan olmanın asgari bir ölçütü olarak kabul ediyoruz. “Belki orada yaralı yok” diye bin odalı sarayından bağıran zatın mesajı nettir: “Aklından yaşamak ve yaşatmak fikri geçenlerin olduğu binaları da onların başına yıkacağız.” İşte Vahşet Bodrumunu anlamak için muktedirin bu sözünden hakikate yürümek lazım.

Ve lütfen unutmayın: O bodrumda yaralı insanlar var; o insanların üzerine çökmüş duvarlar var; o insanların ölüp ölmediklerini dahi bilmeyen aileleri var; ölümüze de dirimize de her gün küfür edip duran bil cümle iblis sürüleri var; o bodrumdaki insanlar için dua eden milyonlarca anne ve baba var…
O bodrum yıkılırsa hepimizin insanlığı o enkazın altında kalacak; birbirimizin yüzüne belki bir daha bakamayacağız!
Ve en önemlisi hala bu vahşeti durdurabilecek kadar insanlığımız ve cesaretimiz varken…