BDP Genel Merkezi, 23 Nisan dolayısıyla yaptığı açıklamada, devletin öldürdüğü çocuklara dikkat çekerek, "Çocukların özgür ve güvenli bir toplumda yaşamasını kendisi için tehlike sayan ve onların haklarını çekince koymak suretiyle engelleyen devlet aklı onları öldürmekten çekinmeyecek ve onlara güvenli, sağlıklı bir gelecek de vadetmeyecektir" dedi.

BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı, İnsan Hakları ve Hukuk Komisyonu Başkanı Meral Danış Beştaş, Türkiye'de kutlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla yazılı açıklama yaptı.

Beştaş, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 24. yıldönümünde, Türkiye'de çocuk hakları ihlallerinin artarak devam ettiğini belirterek, 24 yılda Kürdistan'da asker ve polis müdahalesi sonucu 569 çocuğun yaşamını yitirdiğini ve anadil, dini inanç eğitiminin hala yasaklı olduğunu hatırlattı. Türkiye genelinde 8 milyon 397 bin çocuk işçi bulunurken, TMK mağduru çocuklar, çocuk gelinler, sokak çocukları, göç mağduru çocuklar ve çocuğa şiddet gibi kategorik sorunların da devam ettiğine değinen Beştaş, şunları kaydetti:         

"20 Kasım 1989 yılında BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve 2 Eylül 1990 yılında resmi olarak yürürlüğe giren Çocuk Hakları Sözleşmesi, bugüne değin 193 ülkenin taraf olduğunu ilan etmesi bakımından dünyanın en yaygın biçimde kabul gören sözleşmelerinden biridir. Çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı, ayrım gözetmeme şeklinde belirlenen temel ilkeleri ile sözleşme, Türkiye tarafından da 1990 yılında kabul edilmesinin ardından 1995 yılında resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe konuldu. Ancak 54 maddeden oluşan sözleşmeye taraf olan Türkiye, 17, 29 ve 30'uncu maddelere çekince koydu. Kimlik, kültür, dil, eğitim bakımından çocukların fiziksel ve zihinsel yaşamını tehdit eden uygulamalara karşı korunmasını ve tedbir alınmasını öngören bu maddelere çekince konulmasının gerekçesi, "Lozan Antlaşması'nın hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkını saklı tutma" olarak açıkladı.

Çocukların özgür ve güvenli bir toplumda yaşamasını kendisi için tehlike sayan ve onların haklarını çekince koymak suretiyle daraltan/engelleyen devlet aklı onları öldürmekten, onlara işkence etmekten de çekinmeyecek ve onlara güvenli ve sağlıklı bir gelecek de vadetmeyecektir."

1990-2002 YILLARI ARASINDAKİ BİLANÇO

Beştaş, Türkiye’nin yakın geçmiş çocuk hakları karnesinin iç açıcı olmadığına vurgu yaparak, şu bilgileri verdi:

"1990-2003 yılları arasında 544 patlamasında 284 çocuk yaşamını yitirdi, 253 çocuk yaralandı. 2003 yılında, işkence gördüğü tespit edilen 779 kişiden 96’sı çocuktu. Şiddet içeren 109 bin olayda 10 bin 383 çocuk fiziki ve manevi zarar gördü. Aile içinde yaşanan 5142 şiddet olayında 424 çocuk şiddete maruz kalarak yaralandı. Polis tarafından haklarında işlem yapılan çocuk sayısı 83 bin 249 olarak tespit edildi ve yine aynı yıl 57 bin 587 çocuğun bağımlılık içeren madde kullandığı tespit edildi. 640 bin kız çocuğu okula gönderilmeyerek eğitim hakkından mahrum bırakıldı.

'ONLARCA ÇOCUĞU DEVLETİN SORUMSUZLUĞU ÖLDÜRDÜ'

Günümüzde de uluslararası toplumda hukuk ve demokrasi fikri temelinde gelişen ve yaygınlaşan çocuk haklarının, Türkiye'de hukuk düzleminde kurumsallaşmak yerine ihlaller ile gündeme gelmeye devam ettiğini belirten Beştaş, 2012 yılında devlet vatandaşlarına yönelik koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği için toplumsal olaylar sırasında 3; kara mayını ve askeri mühimmat nedeniyle 4; silahlı çatışmalar esnasında 4; yargısız infaz nedeniyle 1 ve kamu görevlilerinin ihmali sebebiyle 34 çocuğun yaşamını yitirdiğini bildirdi.

Beştaş, açıklamasında "devlet önlem almadığı için ortaya çıkan yaşam hakkı ihlalleri" olarak ise şu bilgileri paylaştı:

"Aile İçi Şiddet, Akran Şiddeti, Çocuk Cinayetleri olmak üzere toplam 48 çocuk öldü.

Bireysel Silahlanma Sonucu Yaşam Hakkı İhlalleri neticesinde  30 çocuk öldü.

İhmal Sonucu Yaşam Hakkı İhlalleri neticesinde toplam 361 çocuk öldü.

İş Yeri Ölümleri ise 38 olarak gerçekleşti tam 38 çocuk işçi öldü. Doğal afetler ve yabancı çocuk ölümleri de eklenince Devlet 2012 yılında 609 çocuğun ölmesinden doğrudan veya dolaylı olarak sorumlu oldu.

Pozantı, Antalya ve Mersin çocuk cezaevlerinde çocuklar tecavüze uğradı ve yetkililer bu utanç verici ihmali örtbas etmeye çalıştı. İhmalin ve insanlık dışı fiillerin sorumluları bulun(a)madı, yargılanmadı.

2013 yılında kamu otoritesinin doğrudan sorumlu olduğu hak ihlalleri sonucu 633 çocuk yaşamını yitirdi."

MAHSUN, CEYLAN, UĞUR, ÇAĞDAŞ, BERKİN...

2012 yılında AİHM, Çosalev v. Ve Kayak v kararları ile Türkiye’yi AİHS 2. (YAŞAMA HAKKI) Maddesini ihlalden iki kez mahkum ettiğini anımsatarak, toplumsal gösterilerde gözaltına alınan ve tutuklanarak cezaevine konulan çocukların sayısının 2 binin üzerinde olduğunu ifade eden Beştaş, sadece 2010-2012 yılları arasında 464 çocuk gözaltına alınırken, bunlardan 380'inin tutuklandığını; 2013 yılı itibariyle toplam bilançonun ise 1880 olduğunu kaydetti. 405'inin hüküm giydiği 1880 kişinin çoğunun da kamuoyunda, "TMK mağduru" olarak bilinen çocuklar olduğuna işaret eden Beştaş, açıklamasının devamında ölümlerinde devletin doğrudan sorumluluğu olduğu bazı isimleri şöyle hatırlattı:

"MAHSUN MIZRAK (14)

Diyarbakır'da 28 Mart 2006'da yaşanan olaylar sırasında başına isabet eden gaz fişeği sonucunda yaşamını yitiren 14 yaşındaki Mahsun Mızrak'ın ölümüyle ilgili davada, Mızrak'ın kafatasından çıkarılan bombaatar fişeğinin “adli emanette” değiştirilerek yerine av tüfeği fişeği konulduğu tespit edildi.

CEYLAN ÖNKOL (14) 14 yaşındaki Ceylan Önkol 28 Eylül 2009'da Diyarbakır Lice'nin Şenlik köyünde koyun otlatırken meydana gelen patlamada hayatını kaybetmişti. Önkol'un cenazesi altı saat boyunca olay yerinde bırakıldı, savcı "can güvenliği" gerekçesiyle olay yerine üç gün sonra gitmişti. Önkol'un ölümüyle ilgili raporlar Jandarma Komutanlığı ve Emniyet tarafından hazırlandı, patlayıcıya tahra (eğri budama bıçağı) ile vurduğu iddia edildi. Fail yada failler bulun(a)madı.

UĞUR KAYMAZ (12) Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz, 21 Kasım 2004’te Mardin Kızıltepe’deki evlerinin önünde açılan ateş sonucu hayatını kaybetmişti. 12 yaşındaki Uğur’a 13 kurşun, babası Ahmet Kaymaz’a ise 8 kurşun isabet etmişti. Failleri meşru müdafaadan beraat ettiler.

ÇAĞDAŞ GEMİK ( 17) Antalya'da polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle polis memuru Mehmet Ergin tarafından 27 Ekim 2008'de boynundan vurularak öldürülen 17 yaşındaki Çağdaş Gemik'le ilgili görülen davanın 4 Aralık 2012 tarihinde görülen duruşmasında polis Ergin tahliye oldu.

BERKİN ELVAN (14) Gezi Direnişi sırasında, Okmeydanı'ndaki evinden ekmek almaya giderken başına isabet eden biber gazı kapsülü ile yaralanan ve 269 gün komada kaldıktan sonra 11 Mart 2014'te hayatını kaybeden 14 yaşındaki Berkin Elvan kamu gücü kullanan polis tarafından öldürülmesine rağmen olayla ilgili olarak herhangi bir sorumlu/fail henüz tespit edilememiştir."

8 MİLYON 397 BİN ÇOCUK İŞÇİ

1990'lı yıllardan itibaren çatışmalı süreçlerde bölgede bulunan binlerce köyün yakılması ya da boşaltılması nedeniyle yerlerini-yurtlarını terk etmek zorunda bırakılan yüz binlerce yurttaşın kentlere göç etmesi sonucunda, yurttaşların kentlerde adaptasyon sorunu ile birlikte sosyo-ekonomik sorunlar yaşamasının en çok çocuk nüfusu etkilediğinin sosyolojik bulgularla kanıtlandığını kaydeden Beştaş, ağır ekonomik koşullar vasat iş gücünün ortaya çıkmasına neden olurken, çocuklar dahil bütün aile bireylerinin çalışmak zorunda olmasının, çocuk nüfus üzerinde yaşamsal etkiler bırakan bir diğer sosyolojik konu olarak değerlendirildiğini belirtti. Türkiye'de 8 milyon 397 bin kişi olarak ifade edilen çocuk işçi sayısının oransal olarak büyük kısmının Kuzey Kürdistan ya da Türkiye'nin batısındaki illerde mevsimlik işçi olarak bulunduğunu ifade eden Beştaş, "Türkiye'nin çocuk işçiliğinin önlenmesi konusunda etkin çalışmalar yapmazken, kayıt dışı iş alanlarında ucuz ve güvencesiz koşullarda çocuklar, yaşanan iş kazalarında ya yaşamını yitirdi ya da sakat kaldı" diye ekledi.

DEVLET NE YAPMALI?

"Bir çocuk için Türkiye de yaşamak tehlikeli ve zor bir iştir" ifadelerini kullanan BDP'li Beştaş, çocukların güvenle yaşayabilmesi için devlete görevlerini hatırlattı:

"Çocukların kişisel gelişimi için yükümlülüklerini yerine getirmeyen devlet kurumları ve yetkililer kanunlarla sorun yaşayan çocukları cezalandırma yaklaşımına son vermeli. Çocuklar bakımından tutuklama son seçenek olmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa ve yasaları Çocuk Hakları Sözleşmesiyle uyumlu hale getirmelidir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin bireysel başvuru hakkı ile ilgili ek protokolü onaylanmalıdır.

Çocuğa yönelik şiddet ve çocuk intiharlarına ilişkin önleyici mekanizmalar oluşturulmalıdır.

TÜİK istatistiklerinde çocuklar görünür kılınmalıdır. İstatistikler 0–18 yaş grubuna ilişkin verilerin net olarak görülebileceği yöntemler ve yaş aralıkları bazında toplanmalıdır.

Devletin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki çekinceleri kaldırması, anadilde eğitim başta olmak üzere, çocukların toplumsal süreçlere katılımlarının önündeki engellerin kaldırılması için gerekli düzenlemeleri yapması gerekmektedir.

Özellikle sınır bölgeleri dışında kalan alanlardaki kara mayınları temizlenmeli; temizleme sürecinde gerekli işaretlemeler ve mayın risk eğitimleri yapılmalıdır.  İşaretleme ve eğitimler risk gruplarının anadillerinde yapılmalıdır.

Çocukların cinsel istismarı vakalarında failleri cezalandırmayı engelleyen ‘rızası ile‘ veya ‘çocuğun ruh sağlının bozulma’  şartlarına bakılmasına son verilmelidir." (ANF)