PKK Lideri Abdullah Öcalan İmralı’da tutulmakta ve 5 Nisan’dan bu yana ailesi, avukatları ve HDP heyeti ile görüştürülmemektedir.

KCK Yürütmek Konseyi Başkanı Cemil Bayık, İmralı süreci ve mevcut duruma ilişkin Fırat Haber Ajansı’nın sorularını yanıtladı. Bayık, bir kez daha, ‘Öcalan’a yaklaşım savaş ve barış gerekçesidir’ hatırlatmasında bulunarak, önümüzdeki sürece ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

İşte KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık’ın açıklamalarından öne çıkanlar:

*Öcalan’dan en son ne zaman mesaj aldınız ve hareketinize yönelik, önümüzdeki dönem için nasıl bir perspektif sundu?

‘’Önder Apo’yla ilişkimiz en son 5 Nisan’da yapılan görüşmede olmuştu. Yine ondan önce yapılan görüşmeler vardır. Dolmabahçe Mutabakatının sunulduğu ve Erdoğan’ın reddettiği dönemdeki görüşmelerde Önder Apo açıkça; demokratik çözümden yana olduğunu, bu konuda ısrarlı olduğunu, ısrarını sürdürdüğünü, ama buna gereken karşılık verilmediğini, bu açıdan artık kendisinin yapacak bir şeyi olmadığını, söylemiştir. Hatta bu son görüşmelerde HDP heyetine eğer demokratik çözüm olmayacaksa, müzakere olmayacaksa, bir sonuç olmayacaksa gelmeyin demiştir. Bundan sonraki gelişleriniz ancak sohbet olur, hiçbir değeri olmaz demiştir. Önder Apo'nun yaklaşımı böyle olmuştur. Bu durumda Kürt halkı artık kendi yolunu kendisi çizer; kendi mücadelesini kendisi yürütür; benim artık ne örgüte, ne halka söyleyeceğim bir şey olamaz, mesajlarını vermiştir. Önder Apo'nun son dönemlerdeki mesajları bu çerçevedeydi. Zaten bunları zaman zaman İmralı’ya giden HDP heyeti de dile getirmiştir. Hatta önderlik eğer bir çözüm olmazsa çok sert, şiddetli bir savaş gelişir diyerek bir çözüm olmadığı takdirde ortaya çıkacak durumu açıkça, netçe ortaya koymuştur.

‘’Önder Apo İmralı’da müzakereyi sürdürdüğü dönemde bile siyasi soykırım operasyonları yapmışlardır, 2011-2012’de şiddetli bir savaşa girmişlerdir. Çünkü çözüm politikası olmayınca sonunda Kürt halkının örgütlülüğünü, mücadelesini ezmek, Kürt halkının iradesini kırmak, Kürtleri haklarını talep edemez duruma getirmek isteyeceklerdir. Çünkü Kürtler bilinçleniyor, örgütleniyor, haklarını istiyor. Bu haklar ya verilecektir ya da verilmediğinde ezme politikası devreye girecektir. Önder Apo bu gerçekliği bildiğinden, buradan görüşmelerden, diyalogdan bir sonuç almazsak bunun sonu benim de önüne geçemeyeceğim şiddetli bir savaş olur diye hükümeti uyarmıştır. Hatta hükümete defalarca şunu söylemiştir; Kürt sorununda adım atmazsanız darbe mekaniği devreye girecektir. Gerçekten de böyle olmuştur. Kürt sorunu çözülmediği için Türkiye'de tekrar darbe gerçekleşmiştir; darbe mekaniği devreye girmiştir.’’

AKP ETRAFINDA FAŞİST CEPHE OLUŞTU

‘’Bugün AKP etrafında ortaya bir faşist cephe çıkmıştır. Bütün şovenist milliyetçiler, Ergenekoncu denenler, Kürt düşmanlarının hepsi AKP etrafında bir ittifak kurmuştur. 1990’lı yıllarda kirli savaşı yürütenler bugün yeniden görevlendirilmiş, Cizre’de, Nusaybin’de, Gewer’de, Sur’da, Kürdistan'ın her tarafında bu çeteler kullanılmaktadır. JÖH denilen JİTEM’dir. PÖH denilen, 1990’lı yıllardaki kirli savaşçılardır.

‘’Önder Apo, kesinlikle diyalog ve görüşme olduğu zaman örgütün kendisinin bu diyalog ve görüşmelerine fırsat verilmesini istemiştir. Hatta Dolmabahçe Mutabakatı konusunda itirazlarımız olduğu halde, bu itirazlara gerek yok, böyle bir mutabakat yayınlayacağız demiştir. Ama Önder Apo defalarca da ve en son görüşmelerde de “biz burada bunu sonuca götüremezsek Kürt halkı tabii ki kendi yolunu kendisi çizecektir, kendi mücadelesini kendisi yürütecektir; kendi kendini yönetecektir; kendi özgür ve demokratik yaşamını kuracaktır” demiştir. Bu hem görüşmelerde dile getirilmiştir, hem de savunmalarda vardır. Bu yönüyle tabii ki diyalogun, müzakerenin olmadığı, gelişmediği yerde onlar Kürt halkını ezmek isteyecekler, buna karşı da Özgürlük Hareketi direnecektir. Nitekim daha diyalogun sürdüğü 2014 yazında savaş kararı almışlardır. Önder Apo bunu fark etmiş, üç aşamalı demokratik müzakere taslağıyla önüne geçmek istemiştir. Bu çabalarıyla Dolmabahçe Mutabakatını sağlamış, ama devlet ve ordu içinde Kürt düşmanı bir kesimle uzlaştığından bu çabaları ellerinin tersiyle itmişlerdir.

‘’Şu açıktır, herkes de takdir etmektedir; önderlik İmralı’dadır. Her zaman devletin görüp konuşabileceği, yan yana gelebileceği yerdedir. Önder Apo burada en makul yaklaşımları göstermiştir. En yaratıcı yaklaşımları göstermiştir. Bunu Türkiye kamuoyu da dünya da takdir etmiştir. Önder Apo'nun çözümleyici yaklaşım içinde olduğunu, sorunları çözmek istediğini görmüşlerdir. Bu ne anlama gelmektedir? Önder Apo'nun yaratıcılığıyla, basiretiyle yapamadığı, çözemediği bir sorunu dışarıda herhangi birilerinin, “biz hükümetle görüşeceğiz, şöyle yapacağız, böyle çözeceğiz” demesinin bir değeri yoktur. Önder Apo bu hükümete adım attıramamışken, bu hükümet Dolmabahçe Mutabakatını da yok saymışken birilerinin biz hükümetle görüşürüz, şununla, bununla görüşürüz, yeni bir süreç başlatırız, yeni bir şey yaparız gibi yaklaşımları kendini kandırmaktan ibarettir. Biz bu çerçevede Önder Apo'nun yapamadığını biz yapacağız gibi bir yaklaşım içinde değiliz. Artık halkımıza ve bize düşen görev, Türk devletinin bu politikasına karşı mücadele etmek olmaktadır. Önder Apo da zaten savunmalarında ve İmralı’daki görüşmelerinde eğer sonuç çıkmazsa örgüt de, halk da kendi yolunu kendi çizer demiştir ve bu çerçevede Harekete ve halka kendi inisiyatifini kullanma yolunu açmıştır; bu hakkı tanımıştır. Bu hakkın ne olduğunu açık ve net bir biçimde söylemiştir.’’

TECRİT SÜRDÜĞÜ MÜDDETÇE SAVAŞ ŞİDDETLENECEK

*Öcalan’a yönelik bu saldırılar devam ettiği müddetçe, bu sürecin şiddetleneceğini söylemek mümkün mü?

‘’Önder Apo'ya yönelik bu tecrit, psikolojik baskı, ağır baskı sürdüğü müddetçe bu savaşın şiddetleneceğini ortaya koyar. Zaten savaş esas olarak 5 Nisan’da başlamıştı. Önceden karar alındı, ama ilk önce uygulaması, ağır uygulaması oradan başlatıldı. 7 Haziran’dan sonra ise tamamen demokrasi güçlerinin birliği ve mücadelesi görülerek faşist bir cephe kurulmuş, savaş şiddetlendirilmiştir. Bu açıdan Önder Apo'ya yaklaşım değişmeden, Kürt sorununu çözme anlayışı ortaya çıkıp gerçek anlamda bir müzakere ortaya çıkmadan şu andaki çatışmaların, savaşın duracağını beklemek doğru değildir. Çünkü faşist cephe bu savaşı sürdürme kararı almıştır. Mücadeleyle geriletilmeden yeni bir siyasi durum ortaya çıkmayacaktır. Bu nedenle önderlik muhatap alınmayacak, şu deniyor, bu deniyor. Önderlik muhatap alınmayacak derken, aslında hiç kimse muhatap alınmayacak, artık Kürt sorunu yoktur anlamına gelmektedir. Zaten geçen gün Davutoğlu 1925’i kast ederek 91 yıldır bu tür girişimde olanlar olmuştur, hepsi ezildiği gibi bu da ezilecektir demiştir. Öyle şu Kürt’ü, bu Kürt’ü muhatap alma, çözme gibi bir yaklaşımı yoktur. Hiç kimse kendini kandırmasın. Sadece toplumu kandırmak, özel savaş gereği, psikolojik savaş gereği istişare meclisi kuracağız, şunlarla görüşeceğiz, bunlarla görüşeceğiz demektedirler. Bunlar tamamen Kürt sorununu çözmemenin üstünü örtme yaklaşımlarıdır, çözmemenin söylemleridir. Bunu açıkça burada vurguluyoruz. Herkesin de böyle bilmesi gerekiyor.

‘’Yürütülen savaş ve tutum en başta da Önder Apo'ya karşıdır. Önder Apo ile o kadar diyalog olmuştur, görüşme olmuştur; Önder Apo'nun söyledikleri reddediliyor, kabul edilmiyor. Önderliğin makul çözüm yaklaşımı kabul edilmediği için bu savaş başladı. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Yoksa savaşı biz başlatmışız, şöyle başlamış, bunların hepsi yalandır, hikayedir, bir özel savaş yönlendirmesidir. Savaşı Türk devletinin kendisi Dolmabahçe Mutabakatını reddederek, Önder Apo'yu tecrit altına alarak, önderliğin ortaya koyduğu en makul yaklaşımları reddederek özgürlüğünü talep eden, demokrasi isteyen, örgütlü olan Kürt’ü ezmek için başlatılmıştır. Bunun başka türlü bir izahı yoktur. Başka türlü bir izaha başvurmak, Türk devletinin politikalarını, AKP'nin politikalarını görmezden gelmek, kafayı kuma gömmek, özel savaş propagandalarının etkisiyle hareket etmektir. Ya da özel savaşın etkisi altında hem nalına, hem mıhına vurma yaklaşımlarıdır. Önder Apo'ya bu kadar baskı yapanların, tecrit uygulayanların aynı zamanda savaşı sürdürenler olduğu açıktır. Önder Apo tecrit altında olduğu müddetçe kesinlikle Türk devletinin saldırısı da sürecektir, buna karşı Özgürlük Hareketi'nin direnişi de sürecektir.

‘’Hareketimiz defalarca söylemiştir; Önder Apo'ya yaklaşım savaş ve barış gerekçesidir. Bunu şunun için söylemiştir, Kürt diyalektiği budur. Kürt önderlerine yaklaşım Kürt’e yaklaşımdır. Kürt’e yaklaşımın değişmesi ancak önderlerine yaklaşımın değişmesiyle mümkündür. Kürt’ün siyasi iradesini tanımayan, siyasi iradesini reddeden, ezen tabii ki aynı zamanda Kürt’ün hakkını, hukukunu, Kürt’ün varlığını reddetmektedir, yok saymaktadır. Bu açıdan Kürt’ün siyasi iradesinin tanınmadığı, baskı altına alındığı bir yerde tabii ki bu Kürt halkına karşı, Özgürlük Hareketi'ne karşı savaş anlamına gelmektedir.

‘’Bu açıdan Önder Apo'nun özgür ve demokratik koşullarda müzakere yapmadığı, önderliğin özgürleşmediği bir yerde ne Kürt sorunu çözülür ne de bu mücadele biter.  Kürt halkı da koşullar ne olursa olsun direnecektir.’’

*Erdoğan artık HDP’li vekillerin de gitmesine gerek yok. Hükümet Öcalan’ı muhatap almamalı dedi. Tecridin daha da ağırlaştırılacağı görülüyor. Devlet bununla ne yapmak istiyor?

‘’Artık tecridin ağırlaştırılmasından da söz edilemez. Zaten tecrit uygulanıyor. Beş yıla yakındır avukatlarıyla görüştürülmüyor, ailesiyle görüştürülmüyor. Burada sorun artık ağır tecrit sorunu değildir; Kürt halkına yönelik bir soykırım politikası vardır; inkar ve imha politikası vardır. Bir şiddetli savaş yürütüyor. Bu şiddetli savaşı yürüttüğü ortamda önderliği de muhatap almazlar, her türlü baskı kurarak önderliği de teslim alma baskısı yürütürler. Nasıl ki dışarıda teslim alma politikası izleniyorsa, aynı baskı önderliğe de yapılıyor. Bu şu anda yürütülen savaşın sonucudur. Kürt halkının iradesi kırılmak isteniyor, bunu görmek lazım. Niye şöyle yapılıyor, niye böyle yapılıyor denemez. Nedeni açıktır. Tamamen inkar ve imha politikasıyla bağı var. Şurada ya da burada biri eksiklik yapmış, hata yapmış, onunla ilgili değil. Bu, Erdoğan’ın, Davutoğlu’nu kişiliğiyle de ilgili değil. Evet, kişilikleri durumu daha da ağırlaştırıyor, kişiliklerin de siyasette etkisi var, ama bugün bir karar var. Bu Kürt halkını tasfiye etme kararı çerçevesinde bütün şovenist milliyetçi güçlerle, bütün Kürt düşmanı güçlerle birleşilmiştir. Açıktan açığa “biz Kürt’ü tanımıyoruz, Kürt’ü muhatap almayız, öyle muhatap alarak hiçbir sorunu çözmeyiz; biz özel savaşımız gereği inkar ve imha politikamız gereği bazı adımlar atabiliriz; daha doğrusu Kürtlere yönelik kültürel soykırımı engellemeyecek, Kürtlerin kültürel soykırımına örtü olacak, kültürel soykırım politikasının bir parçası olacak bazı özel savaş adımlarını biz kendimiz atarız diyorlar. Öcalan muhatap alınmamalı demek, Kürtler muhatap alınmamalı, Kürt sorunu yoktur demektir. Zaten Kürt sorunu yoktur, kalmamıştır, Kürt vatandaşlarımızın sorunu vardır, diyorlar. 1990’lı yıllarda, daha önceki yıllarda yürütülen politika ve söylemler bugün farklı biçimlerde tekrar edilmektedir. Bununla yapılmak istenen çok karmaşık değildir, nettir. Kürt’ün iradesini kırmak, ezmek; ezme temelinde kültürel soykırım sistemini geliştirmek, tamamlamaktır.’’

*Öcalan’ın 2013’ten beri geliştirmek istediği barış süreci neden tam karşılık bulamadı?

‘’AKP hükümeti 2013’teki görüşmelere 2012’de çok zorlandığı için gelmek zorunda kaldı. Çok zorlanmıştı. Bu görüşmelerle, diyalogla nefes almak istedi. Bir çözüm politikası yoktu. Eğer 2013 Manifestosu bir sonuç almadıysa, - bu süreç 2012’nin sonunda başlamıştı- nedeni, tamamen Türk devletinin, hükümetinin Kürt sorununda bir çözüm politikası olmamasıdır. Önder Apo makul yaklaşımlarla, tartışmalarla Türk devletini, hükümetini bir makul çözüme getirmek istedi. İmralı’da çırpında, ateşkesleri bunun için yaptı, yumuşak yaklaşımlar bunun için gösterildi, makul yaklaşımlar bunun için gösterildi, Türk devletinin gerçekten kabul edilmeyecek baskıları ve tutumlarına rağmen sabırlı davranarak, belki adım attırabiliriz denildi. Yoksa AKP'nin, devletin politikası vardı da süreç böyle başlamadı. Böyle bir yaklaşım göstererek onlara adım attırmak istedi. Böyle anlamak lazım.’’

*İmralı sistemi var oldukça bir barış ve çözüm sürecinden bahsetmek mümkün mü?

‘’Kuşkusuz İmralı sistemi bir uluslararası komployla kuruldu. Kürt halkına savaş açıldı. Kürt halkının özgürlük mücadelesi tasfiye edilmek için komplo gerçekleşti ve önderlik İmralı’ya atıldı. Bu amaçla Önderlik zindana atıldı ve 17 yıldır da tek başına bir adada tutulmaktadır. Komplo ve komplo temelinde kurulan İmralı sistemi zaten bir savaş politikasıdır, soykırım politikasıdır, ezme politikasıdır.  Komplo bu amaçla gerçekleşmiştir, İmralı sistemi bu amaçla sürdürülmektedir. Bu sürdüğü müddetçe de bu amaç sürüyor demektir. Bu amaç devam ediyordur demektir. Önderliğin özgürlüğü gerçekleşmeden Türk devletinin bu amacından vazgeçtiğinden bahsedilemez. Dolayısıyla Kürt Özgürlük Hareketini ezme, Kürtleri soykırıma uğratma politikası sürüyor demektir. Kürt halkının önderlerine yaklaşım bir soykırım politikasıdır. Komplo bir soykırım politikasının sonucudur. Önder Apo İmralı’da soykırım politikası sonucu kalmaktadır. Orada sadece Önder Apo'ya değil, Kürt halkına karşı bir soykırım politikası yürütülmektedir. Soykırım politikası nedeniyle önderlik İmralı’ya atılmıştır. Önderlik Türkiye Cumhuriyetinin soykırım politikasını Şêx Sait ve arkadaşlarına yönelik saldırıyla başladığını söyler. Fiziki ve kültürel soykırım Şêx Sait ve arkadaşlarının idamıyla başlatılır. Yani Kürt önderlerine yönelik idam politikasını, ezme, tasfiye politikasını Türkiye cumhuriyetinin soykırım politikasıyla açıklar. Soykırım politikasının ilk somut ifadesinin böyle ortaya çıktığını söyler. Bugün İmralı üzerinde de bu soykırım politikası izlenmektedir. Soykırım politikası sonucu önderlik İmralı’dadır. Bu açıdan o sistem var oldukça Türk devleti politikasından vazgeçmeyecektir. Bu gerçekliğin çok iyi bilinmesi gerekir.’’

BARIŞ İÇİN ÖNCE İMRALI’DAKİ POLİTİKANIN DEĞİŞMESİ LAZIM

‘’Barış, çözüm olabilmesi için ilk önce İmralı’daki politikanın değişmesi lazım. Bu yönüyle biz sürekli Önder Apo'nun özgürlüğünden söz ediyoruz. Önder Apo'nun özgürlüğünden söz ederken Türk devletinin Kürtler üzerinde uyguladığı politikayı bırakmasından söz ediyoruz. Önder Apo özgürleşmeden, İmralı sistemi ortadan kalkmadan hiç kimse Kürt sorununda çözüm olacağını beklememelidir. Aksine İmralı’daki duruma bakarak Türk devletinin politikası anlaşılmalı ve buna karşı Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamını sağlamak için mücadele yükseltilmelidir. Önder Apo'nun İmralı’daki durumu, Kürt halkında bir özgürlük denklemidir, özgürlük diyalektiğidir. Bunu herkes bilecek.’’