KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık Yeni Özgür Politika’da yayınlanan yazısında çözüm süreci ve AKP hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Yazısında, AKP’nin seçimlere kadar oyalama taktiği yürüttüğünü belirten Bayık, ‘2015 seçiminden sonra hiçbir biçimde bir çözüm yaklaşımı içinde olmayacaktır. Yani seçim öncesi adım atmayan AKP Hükümeti'nin seçim sonrasında adım atması söz konusu olmayacaktır. Bu açıdan AKP'ye çözüm için adım attırmak gerekiyorsa, seçim öncesi adım atmaya zorlanmalıdır. Demokratik tutum da devrimci tutum da ancak böyle olur’ dedi.

IŞİD’in Kobanê’ye saldırısının bizzat devlet  tarafından planlandığını ifade eden Bayık, ‘Bizzat devlete bağlı istihbarat birimlerinin örgütlediği bir saldırıdır. Kuşkusuz saldırı kararının altında Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun imzası ve onayı var. Bu durum, Türk devletinin Kürt düşmanlığının düzeyini göstermektedir. Kürt sorununun çözülememesinin nedeni de bu Kürt düşmanlığıdır’ değerlendirmesinde bulundu.

Cemil Bayık’ın Yeni Özgür Politika’da yayınlanan yazısının tamamı şöyle:

Türk devleti tam bir özel savaş devletidir. Kürt sorunu çözülmediği müddetçe özel savaş devleti karakteri de sürecektir. Özel savaş devleti demek, toplumu aldatan devlet demektir. Devletin görünen yüzüyle gerçek yüzü ayrıdır. Daha doğrusu görünen yüzü aldatan ve aldanılan yüzüdür. En somut örneği, birkaç gün önce Ahmet Davutoğlu Kobanê’nin kurtulup Kobanêlilerin evlerine döneceğinden söz etmesinden iki üç gün sonra IŞİD’in Türkiye tarafından saldırıp Kobanê’nin kuzeyini ele geçirme girişimidir. Hem de bu girişim HDP Heyeti'nin İmralı’ya gittiği gün gerçekleşiyor. İşte gerçek Türkiye budur. Türkiye için bir değerlendirme yapılacaksa bu gerçekliği üzerinden yapılmalıdır. Diğer her türlü değerlendirme kendini ve toplumu kandırma anlamına gelir.

IŞİD’in Kobanê’ye saldırısı bizzat Türk devleti tarafından planlanmıştır. Güvenlik zafiyetinden kaynaklanmamıştır ya da devlet içindeki bir kesimin işi değildir. Bizzat devlete bağlı istihbarat birimlerinin örgütlediği bir saldırıdır. Kuşkusuz saldırı kararının altında Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun imzası ve onayı var. Bu durum, Türk devletinin Kürt düşmanlığının düzeyini göstermektedir. Kürt sorununun çözülememesinin nedeni de bu Kürt düşmanlığıdır. AKP Hükümeti'nin Rojava Devrimi ve Kobanê direnişine karşı düşmanlığını bırakmadan Kürt sorununun çözülmesi mümkün değildir.

AKP ya Kürt sorununu seçimden önce çözmek için ciddi adım atacaktır ya da Kürt sorunu AKP iktidardan düşürülerek çözülecektir. Demokrasi güçlerinin AKP'ye karşı yürüttüğü ortak mücadeleyle Türkiye AKP’den kurtulacak ve Kürt sorunu çözülerek Türkiye'nin demokratikleşmesi gerçekleşecektir. Çünkü Kürt sorununu çözmemekte ısrar eden AKP’den kurtulmadan Türkiye demokratikleşemez.

AKP'nin çatışmasızlık istemesi ve çözüm sürecinden söz etmesi bir seçim oyunu mu, yoksa bir siyasi irade beyanı mı bunu yakında göreceğiz. Ya kısa sürede Kürt sorununun çözümü yönünde ciddi adımlar atacaktır ya da takke düşüp kel görünecektir. AKP için artık oyalama fırsatı kalmadı. Eğer çözüm için ciddi adım atılmazsa önceki seçimlerde olduğu gibi 2015 seçimlerine çatışmasızlık ortamında giremez. Çünkü Kürt sorununun çözümünde kısa sürede ciddi adım atılmazsa AKP'nin çok tehlikeli bir plan peşinde olduğu netleşecektir.

AKP'nin hesabı, 2015 seçimlerine kadar oyalama yapıp 2015 seçimlerinden sonra 2011 seçim sonrasında olduğu gibi Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı şiddetli bir savaş içine girmektir. Bazıları “2015 seçim öncesi AKP sorunu çözemez” diyor. Biz de diyoruz ki, 2015 seçiminden sonra hiçbir biçimde bir çözüm yaklaşımı içinde olmayacaktır. Yani seçim öncesi adım atmayan AKP Hükümeti'nin seçim sonrasında adım atması söz konusu olmayacaktır. Bu açıdan AKP'ye çözüm için adım attırmak gerekiyorsa, seçim öncesi adım atmaya zorlanmalıdır. Demokratik tutum da devrimci tutum da ancak böyle olur.

AKP zihniyet ve politikasını değiştirirse Kürt sorunu bir haftada çözülür. Çünkü Kürt Özgürlük Hareketi makul ve hakkaniyetli bir çözüme hazırdır. Evrensel temel demokratik ve doğal haklar temelinde sorun kısa sürede çözülür. Çözülmüyorsa bunun tek sorumlusu Türk devleti ve AKP Hükümeti'dir.

Birkaç hasta tutsağın bırakılmasının sanki Kürt sorununun çözümünde bir adım atılıyormuş gibi gösterilmesi, en başta da hasta tutsaklar için onur kırıcıdır. Siyasi tutsaklar, zindanlara bir halkın özgür ve demokratik yaşamı için mücadele ettikleri için düşmüşlerdir. Bu nedenle Türk devletine “Biz hastayız, bizi bırakın” demeleri mümkün değildir. Hasta da olsalar kendilerinin bir pazarlık konusu yapılmasını kabul etmezler. Son zamanlarda tartışılan birkaç hasta tutsağın bırakılması, AKP Hükümeti'nin herhangi bir niyetini ortaya koymaz; olsa olsa seçimlerdeki oyalama politikasının bir argümanı olur. Bu nedenle Kürt Halk Önderi'nin özgürlüğü de hasta tutsakların özgürlüğü de ancak Kürt halkının özgürlüğünün ve Kürt sorununun çözümünün bir parçası olma temelinde gerçekleşir.