Gazeteciler.com yazarı köşesinde Başbakan  Erdoğan’ın üslubunu eleştirerek, “Bence süreci baltalayacak bir ‘odak’ beklemeye gerek yok. ‘Barış’ için çaba harcayan iktidar ve mensuplarının genel olarak siyaset üslubu ve iş tutma tarzları, eğer değiştirmezlerse ‘o odak’ın işlevini görecek” diye yazdı. Gültekin ayrıca Başbakan’ı idam tartışması açmaktan, dokunulmazlıkları kaldırmayı gündeme getirmekten müzakere başlatmaya kayan dönüşümün mimarını yazdı.

İşte Levent Gültekin’in o yazısı:

ÖCALAN İLE MÜZAKERENİN ÖNÜNDEKİ ASIL ENGEL

PKK’ya silah bıraktırmaya dönük müzakerelere herkes çok olumlu bakıyor. Hem ulusal medyada hem de sosyal medyada insanlar birbirlerine “aman, dikkatli olunsun” telkininde bulunuyorlar.

Herkeste bir yerlerden sürecin baltalanacağına dair bir endişe var.

Süreci olumsuz etkileyecek ‘o odak’ olmadığıma göre bazı konulara dikkat çekmek niyetindeyim.

Hükümetin attığı adım gerçekten önemli. Hepimiz bunun farkındayız. Devlet denen yapının bir akıl, zeka, incelik, strateji taşımadığını gördük. Bundan dolayı müzakerenin kaçınılmaz olduğunu düşünenlerdenim.

Fakat başlamış olan bu müzakere sürecinin önündeki en büyük engelin üslup olduğunu düşünüyorum.

Farkındaysanız daha bir ay önce idamı geri getirmeyi, 15 gün önce de BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmayı tartışıyorduk.

Başbakan Erdoğan’ın bu sürede sergilediği üslup, seçtiği yöntem çok eleştirildi.

Şimdi gelinen noktada bu eleştirilerin ne kadar yerinde olduğunu görüyorsunuz değil mi?

İdam gibi bir tartışmayla toplumun ‘yaralı’ ve ‘hassas kesimi’nin duygularını kabartıp oradan da işi en uç noktaya: PKK ile müzakereye taşımanın barındırdığı bir tuhaflık var.

Eğer Abdullah Öcalan ile bir müzakere başlayacaktıysa, idam kararını  tartışma konusu edip çocuğunu bu savaşa kurban vermiş on binlerce ailenin duygularını siyaset malzemesi yapmak hangi stratejinin ürünü?

Daha 15 gün önce ‘PKK’lılarla görüştüler’ diye dokunulmazlığını kaldırmaya niyetlendiğimiz BDP’li vekilleri, kendi elimizle Abdullah Öcalan’a götürmekte bir tuhaflık var.

Başbakan Erdoğan’ın başlattığı bu tartışmaların PKK ile mücadeleyle bir alakası olmadığını biliyoruz. Belki de birçoğu başbakanın ‘gündem belirlemek’ amacı ile ortaya attığı tartışmalardı.

Gündem belirleme arzusunun Türkiye’ye verdiği zararı şimdi daha iyi görüyorsunuz, değil mi?

İdamdan müzakereye, izahı zor bir tablo.

Tüm bu hesapsız tartışmaların toplumda oluşturduğu hassasiyeti gözetmek ve oluşan bu duyguyu kontrol etmek için  'kuyruğu dik tutma' çabası ve benimsenen  ‘taviz vermiyoruz’ vurgulu dil de  ‘barış’ sürecinin önündeki en büyük engeldir.

Bunlar sadece geçmişte olan şeyler değil, benzer bir üslup ve tarz hatası bu süreçte de yapılıyor.

Mesela CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun  “AK Parti’ye sorunu çözmesi için kredi açıyorum” diyerek müzakere sürecine verdiği desteğe Başbakan Erdoğan “Asıl sizin krediye ihtiyacınız var” demesi, bu desteği istiskal edip değersizleştirmesi ‘barış’ için çabalayan bir hükümetin takınacağı bir tutum değil.

Bence süreci baltalayacak bir ‘odak’ beklemeye gerek yok. ‘Barış’ için çaba harcayan iktidar ve mensuplarının genel olarak siyaset üslubu ve iş tutma tarzları, eğer değiştirmezlerse ‘o odak’ın işlevini görecek.

Kaldı ki mesele sadece CHP liderinin teklifinin istiskal edilmesi de değil.

Toplumun bütününü bu barış sürecine ortak etmek için özellikle Başbakan Erdoğan’ın siyaset diline bir ayar çekmesi gerekiyor.

Uludere ile, ODTÜ’lüler ile, düz liseler ile ve toplumun diğer yarısı ile barışmadan  PKK ile barışmak tuhaf olmaz mı?

Mesele sadece PKK’nın silah bırakması mıdır, yoksa genel olarak bir toplumsal barış sağlamak mı?

Daha küçük ve daha kolay çözülecek tartışmaları, kamplaşmaları ortadan kaldırmadan Türkiye’nin 30 yıllık sorununu çözmeye kalkışmak bu sürecin en büyük açmazlarından birisidir.

Diyelim ki PKK silah bıraktı, ya sonra? Sorunları efendice konuşacak bir ortam, bir kültür, bir ciddiyet oluşmazsa işler nereye varır ki?

Süreç başarılı olursa ne ala. Ya olmazsa? Doğuracağı daha büyük yıkımın farkındasınız, değil mi?

Bir hakkı teslim etmek istiyorum.

Müzakere sürecinin asıl mimarı Adalet Bakanı Sadullah Ergin’dir. Sadullah Ergin Abdullah Öcalan’ın kendisine yazdığı mektupları Başbakan Erdoğan’a götürerek idam gibi, dokunulmazlıkların kaldırılması gibi söylemlerle kendini gösteren  ‘şahin’ üslubu bırakıp müzakere şansını denemeye ikna eden isimdir.

Sadullah Ergin bu süreci başlatmak için 'kendini masaya koyan' isimdir. Şimdi öne çıkan isimler Sadullah Ergin’in Başbakan Erdoğan’ı ikna etmesinden sonra devreye girenlerdir.