Alp Altınörs* / ETHA

Şeref, sözdür. Şeref, sözle eylemin uyumudur. Şerefli insanlar, sözlerinin gereğini yaparlar.

HDP'ye oy veren 6 milyon seçmene "Şerefsiz" hakaretinde bulunan Devlet Bahçeli'nin bu konudaki karnesi pek parlak değil!

Devlet Bahçeli seçimler öncesinde ne söylediyse, hemen tümünü çiğnedi.

Seçimden önce, sürekli, HDP'nin AKP karşısındaki söyleminin sahte olduğunu, seçimlerden sonra HDP'nin AKP'yi destekleyeceğini, özerklik karşılığında Başkanlığa destek vereceğini iddia eden MHP, HDP için öne sürdüğü şeyi kendisi yaptı.

Seçim meydanlarında AKP'ye ve Erdoğan'a yönelik öfkeli hitabeti ile halktan oy topladı. Özellikle Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde halkın AKP'ye olan tepkisi nedeniyle oyunu artırdı.

Ancak 7 Haziran'ın hemen ardından MHP adım adım pozisyon değiştirerek halka verdiği bütün sözleri çiğnedi.

Meclis Başkanlık seçimi gündeme geldiğinde, Devlet Bahçeli şöyle diyordu:

"AKP'nin adayını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan belirleyecektir. Bu nedenle Meclis Başkanı Erdoğan'ın kontrolünde olmamalı. Bu seçime Erdoğan'ın istediği kişi seçildi ya da seçilemedi olarak bakmak lazım. Onun çıkaracağı adayı seçtirmemek önemli." (Zaman, 23.06.2015)

Bu açıklamadan çok değil, bir hafta sonra, Meclis Başkanlığı seçimlerinin dördüncü turuna gelindiğinde, bu kez, "Eğer HDP yarın Meclis başkanlığı için Deniz Baykal'a desteğini açıklarsa, biz asla Deniz Baykal'a oy vermeyiz" dedi (Radikal, 30.06.2015)

HDP, CHP'nin ricası üzerine bu noktada "hassas davranıp" Baykal'a destek vereceğini açıklamamasına rağmen, MHP milletvekilleri Bahçeli'nin talimatıyla boş oy kullandı. Böylece seçimi "Erdoğan'ın belirlediği aday", İsmet Yılmaz kazandı.

Bir MHP yöneticisinin Saray'a giderek Erdoğan'la görüştüğü iddialarına yanıt olarak "Saraya gidip Erdoğan'la görüşeni partiden atarım" yanıtını veren Bahçeli, Meclis Başkanlık Divanı üyeleri Saray'a çağrıldığında MHP'li üyelerin gidişine vize verdi. MHP'li üyeler Erdoğan'ın karşısında dizildiğinde, Erdoğan da Bahçeli'ye "özel selam" yolladı. HDP ve CHP bu ziyareti boykot etmişti.

24 Temmuz'da Erdoğan PKK'ye ve Kürt halkına karşı savaş ilan ettiğinde, bu politikanın amacının geçici AKP hükümetini fiili ve darbeci tarzda kalıcı hükümete çevirmek olduğunu bilmesine karşın tam destek verdi. Aslında Erdoğan'ın bir Saray cuntası kurabilmesi tam da MHP'nin desteği sayesinde mümkün olabildi. Tersinden, MHP seçimin hemen ardından "HDP'yi yok sayma" siyasetini izlediği için Erdoğan'ın bu hamlesine alan açmış oldu. Erdoğan, 1990'ların güvenlikçi politikalarına döndüğünde MHP'nin tam desteğini alacağından emindi. Seçimden önce Başkanlık sistemini önleme iddiasıyla seçmenden oy isteyen MHP, böylece, Erdoğan'ın fiili başkanlığına omuz vermiş oldu. Oysa Bahçeli, "Erdoğan, yasadışı yollardan siyasete istikamet vermeye devam ettikçe nefesimiz ensesinde olacaktır" (İstanbul mitingi, 31.05.2015) demişti.

Bahçeli, Erdoğan'ın izlediği savaş politikalarıyla HDP'yi baraj altına itmeyi, böylece başkanlığı elde etmeyi hedeflediğini bilmiyor olamaz. Nitekim o, "Recep Tayyip Erdoğan'ın ciğerini biliyoruz, asıl yüzünü tanıyoruz, planlarını hemen anlıyor ve anında da kavrıyoruz" demişti. (İstanbul mitingi) Buna rağmen, Erdoğan'dan da ateşli HDP düşmanlığı yaparak, HDP'nin kapatılması için çağrıda bulunarak, HDP'ye oy verenleri "şerefsiz" ilan ederek Erdoğan'ın değirmenine su taşımaya devam etti.

MHP'nin Saray cuntasına verdiği destek, Suruç katliamının ardından yapılan olağanüstü Meclis oturumunda ayan beyan hale geldi. CHP'nin "terör olaylarının araştırılması" gerekçesiyle verdiği Meclis Araştırması önergesine, MHP önce çekimser kalırken, önergenin geçeceği anlaşıldığında oylarıyla AKP'ye destek olması unutulmayacak anlardan birisi olarak siyasi tarihe geçti. Önergenin reddiyle, Suruç katliamının üstü örtüldü. AKP'nin ve Saray'ın sorumluluğu gizlenmeye çalışıldı. IŞİD çetelerine Türkiye'de yeni katliamlar yapmaları için siyasi destek sağlandı.

Seçimlerden önce Bahçeli, HDP ve CHP ile birlikte 'İç Güvenlik Paketi'ne karşı çıkıyordu. Hatta alttan alta, "AKP ve HDP anlaşmış, HDP 'İç Güvenlik Paketi'ni destekleyecekmiş" söylentisini yayıyordu. Seçimden sonra bu paketi lağvedebilecek çoğunluk muhalefet patilerine geçmesine rağmen, bu konuda da Bahçeli ve MHP 180 derece dönüş yaptı.

Bahçeli seçimden önce 'İç Güvenlik Paketi'yle ilgili şöyle diyordu: "Dileğim bu tasarının Meclis gündemine hiç alınmaması, hiç getirilmemesidir. Anayasa'ya aykırı olan, hukuk devleti prensiplerini iğfal eden iç güvenlik paketinin polis devletini tesis edeceği, can ve mal güvenliğini sakatlayacağı kuşkusuzdur." (10.02.2015 tarihli Meclis grup toplantısı)

Seçimden sonra ise şöyle demeye başladı: "Geçici hükümet işbaşında kaldığı müddetçe Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm imkan ve kabiliyetini eksiksiz kullanmalıdır. İç Güvenlik Yasası başta olmak üzere, terör ve bölücülükle mücadelede lazım gelen tüm yasal dayanak ve imkanlar da yürürlüktedir." (Devlet Bahçeli'nin yazılı açıklaması, 26.07.2015) Ya bu pakedin içeriği bu ara dönemde değişmişti, ya da "anayasa, hukuk devleti prensipleri, vatandaşın can ve mal güvenliği" gerçekte Bahçeli'nin umurunda bile değildi.

Anlaşılan o ki, 2013'te patlak veren Gezi başkaldırısının söylemlerini ve taleplerini, sahtekarca seçim meydanlarında oy toplamak için kullanan Devlet Bahçeli, 7 Haziran'ın ardından dönerek aldığı oyları Erdoğan'a ve Saray'a hibe etti.

Seçim meydanlarında "Yolsuzlukların hesabını sormayan şerefsizdir" konuşmaları yapan Bahçeli, seçim bitince "şerefli" bir dönüş yaparak, hırsızların sarayına biat etmiş oldu.

* Alp Altınörs: HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı