Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden Cumhuriyet gazetesi için bir yazı kaleme aldı.

Muhalefetin hata yapma lüksü olmadığı gibi doğru stratejiyi hayata geçirmeden bu yarışı kazanma imkânı da olmayacak” ifadelerini kullanan Bilgen, “Muhtemel riskleri şimdiden öngörmek, onları bertaraf ederek hamleleri geliştirmek, muhalefetin önündeki en somut görev” dedi.

Bilgen’in Cumhuriyet’te yayınlanan yazısının tam metni şöyle:

16 Nisan anayasa değişikliği referandumunda oylattırılan sistem doğrultusunda gerçekleşecek olan ilk seçim, Türkiye için keskin bir yol ayrımı olacak. Bu durum, herkes açısından varlık yokluk meselesine dönüşme potansiyelinin yüksekliğini gösteriyor. Muhalefetin hata yapma lüksü olmadığı gibi doğru stratejiyi hayata geçirmeden bu yarışı kazanma imkânı da olmayacak.

Doğru bir yol haritası çıkarabilmenin ilk adımı en azından yakın geçmişin handikaplarından ders çıkarmak olmalı. Bu anlamda Kasım 2015 seçiminin olağanüstü koşullarını hazırlayan 7 Haziran ve sonrası dikkatle ele alınmalı.

‘ERDOĞAN’IN ALGI OPERASYONU YAPIYOR’

Erdoğan’ın ısrarla birkaç kez ve bilinçli biçimde dile getirdiği “HDP 80 milletvekili çıkarınca şımarıp halkı sokağa döktü” iddiası, bu algı operasyonunun itirafıdır. Konuşmanın devamında somut biçimde işaret edilen ve Kobani eylemleri diye bilinen olaylar, Ekim 2014 başında gerçekleşmişti. Bir parti ne kadar şımarırsa (!) şımarsın tarihi geriye götürmeye güç yetiremeyeceğine göre, gerçek tam tersi bir korkuyu ortaya koyuyor. Seçimlere birkaç gün kala Diyarbakır mitinginde bomba patlamasının bile kriminalize edilmesi, çok daha fazla sayıda bombanın patladığı 1 Kasım seçimi sürecini beraberinde getirdi. O dönemde IŞİD’i adres göstermemek için uydurulmuş “kokteyl terör” tanımlaması, toplumun terörle korkutularak teslim alınmasına hizmet etti.

Bu toplumsal psikolojiye, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin tavırları da eklendiğinde seçmen davranışının seçeneksizliğe sürüklenmesi kaçınılmaz oldu. İnandırıcı bir alternatif ortaya koymadan seçmen ilgisine muhatap olmayı beklemek gerçekçi bir tutum değildir.

‘AKTÖRLER BELLİDİR’

Öte yandan 16 Nisan referandumunda ortaya çıkan tablo, gerçekçi bir alternatif ortaya koymanın mümkün olduğunu gösterdi. Muhtemel riskleri şimdiden öngörmek, onları bertaraf ederek hamleleri geliştirmek, muhalefetin önündeki en somut görev. Bu bağlamda atılması gereken en acil adım, zorunlu birlikteliğin irite edilerek sinikleşmesini önleyecek girişimleri başlatmaktır. Referandumda hayır diyenleri de aşabilecek bir denklemin kurulabilmesinin aktörleri bellidir.

Mevcudu korumanın en mantıklı zemini “demokratik anayasa” konseptidir. Seçimde önerilecek tezi, şimdiden formüle etmek, sindirmek ve bağlayıcı bir uzlaşma metni olarak deklare etmek, utangaç bir arada duruş ya da oyunbozan girişimlerin önüne geçecektir.

Adalet söylemi, referandumda “hayır” demediği halde ikna edilmesi gereken kesimlere hitap edebilmenin bir kolaylaştırıcısı ise bunun iki kanadından biri “demokratik anayasa”, diğeri ise “sosyal adalet, istihdam” öncelikli ekonomidir. Türkiye’de seçmen davranışında en yüksek dilimde belirleyici olan işsizlik, düşük ücret, yoksulluk, zam gibi konularda güven verecek vaatlerin, program olarak propaganda argümanı haline getirilebilmesi için hukuk, toplumsal kamplaşma, barış, laiklik eksenli tartışmaların “demokratik anayasa” önerisi ile yönlendirilmesi, şekillendirilmesi gerekir.“Terör ile birliktelik” gibi söylemlerle kuşatma altına alınmanın önüne geçecek formül, kapalı, muğlak söylem ya da ilişkiler olamaz.

‘MUHALEFET SAVUNMA DEĞİL İDDİA ORTAYA KOYMA POZİSYONUNDA OLMALI’

Propaganda da, savunma da iktidardakinin işi olabilir. Muhalefet savunma değil iddia ortaya koyma pozisyonunda olmalıdır. Otoriter popülist söylemin panzehiri kamplaşma, gerilim siyasetini boşa çıkarıp yoksulluk, yolsuzluk, yasaklara dikkat çeken güçlü teşhir ve eleştiri dilini geliştirebilmekte aranmalıdır.

Bu süreç sadece siyasal öznelerin göğüsleyip yönetebileceği bir süreç değildir. Toplumsal hareketler, demokratik kitle örgütleri ve özgürlükçü muhalif medya çalışanlarının koordine edilmesinde de bir dayanışma mekanizması oluşturulmalıdır. Parlamentonun yeni içtüzükle daha da işlevsizleştirilmesi, bu açıdan bir çaresizlik değil toplumsal siyaseti örgütlemek için fırsat vesilesi kılınmalıdır.

‘ERDOĞAN TANSİYONU YÜKSEK TUTMAYA ÇALIŞIYOR’

Kendi parti örgütü dahil neredeyse tüm kurumları önemsizleştirip kişi odaklı karizma ve kurtarıcılık iddiasına dayalı siyasetle yarışmanın yolu, daha güçlü karizmatik lider arayışları olamaz. Programın ikna ediciliği ve kadronun kapsayıcılığı ile bütünleşen bir modern yönetici profili, çok daha umut verici olacaktır. Bu nedenle isim tartışmalarına girerek eldeki sermayeyi de erken tüketmek, yapılabilecek en büyük yanlış. Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim tansiyonunu yüksek tutmak için erken başlattığı “peşrev çekme” süreci, bilinçli olarak gündemleştirilmek istenen konularda laf yetiştirme ile tüketilmemeli, kalıcı altyapı çalışmalarına odaklanılmalıdır.

‘ERDOĞAN’IN KOMÜNİZİM  SÖYLEMİ TESADÜFÜ DEĞİLDİR’

Seçimi ilk turda alamadığında riskin büyüyeceğini bilen Erdoğan, MHP, BBP ve HÜDAPAR hatta ikna edebilse Saadet Partisi’ne bile milletvekili listesinde geniş yer verip “büyük sağ ittifak” hamlesi yapabilir. 15 yıllık iktidarında başaramadıklarının faturasını “komünizm” söylemi üzerinden kesme, tesadüfi bir mesaj değildir. Sağı kenetlemenin en kestirme yolu bir kez daha eski korkuları kaşıma üzerinden denenecektir.