Gazeteci- yazar Aydın Engin, dokunulmazlıkların kaldırılması, Kürt kentlerinde devam eden ablukalar, basın ve ifade özgürlüğüne dönük baskıları Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) değerlendirdi. 

Medyanın her zaman siyasal iktidarların, kitlelerin bilincini bulandırmak, bilgi alma haklarını kötüye kullanmak için göz diktikleri bir alan olarak yorumlayan gazeteci Engin, medyanın bu anlamıyla birinci kuvvet olduğunu söyledi. Engin, sınırlı sayıda basın kuruluşu haricinde insanların haberleri gerçek anlamda öğrenebilecekleri basının kalmadığını dile getirdi. Mardin Nusaybin ilçesinde sivillerin tahliyesi sonrası "PKK'lılar teslim oldu" şeklinde servis edilen ve sonradan kurgu olduğu ortaya çıkan görüntüleri bu duruma örnek gösteren Engin, "Haber alma hakkımızı alenen, açıkça çiğnemektedir. Önümüzdeki günlerde çok daha büyük saptırmalarla karşılaşabiliriz" dedi. Engin medyanın içinde bulunduğu duruma ilişkin, "Bugün medya büyük ölçüde teslim olmuş durumda" değerlendirmesini yaptı.

Gerçeği ortaya koymak isteyen ajansların, gazetelerin imkanlarının kısıtlı olduğunu fakat bu kıt imkanlara rağmen gerçekleri yazmanın görev olduğunu hatırlatan Engin, "İmkanlarımız yetersiz. Güçlerimizle olmayan paralarımızla bu mücadeleyi devam ettirmek yükümlülüğündeyiz. Aksi takdirde biz de teslim olmuş sayılırız. Çünkü bazen sadece yazdıklarımızdan değil yazmadıklarımızdan da sorumluyuz. Bir haberi vermemekle de suç işleriz" diye konuştu.

'ROBOSKİ BİR GÖZDAĞIDIR'

Roboski'de 28 Mayıs Cumartesi gecesi yaşanan ikinci katliama dair de konuşan Engin, halka bir gözdağı daha verilmek istendiğini vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet yetkililerinin Kürt sorunu noktasında yaptıkları "Kökünüzü kazıyacağız", "Bitireceğiz" , "Sonuna kadar devam" şeklindeki açıklamalarına da değinen Engin şunları söyledi: "Bunlar laf, bunlar söz ile yapılan şeyler. Cumhurbaşkanı söylediği zaman kimse ölmüyor, sadece söylemiş oluyor ama Roboski'de insanlar öldü. Şimdi de insanlar ölüyor, yani gözdağı olarak kavrıyorum. Roboski'yi öyle değerlendiriyorum" dedi. 

'DEVLET BOYUN EĞDİRMEYE ÇALIŞTIKÇA SUÇ İŞLİYOR'

Devletin 1984'ten bu yana Kürt meselesini zor gücünü kullanıp boyun eğdirmeye çalışarak, çözmeye çalıştığını ama bu yönetimin dün olduğu gibi bugün de çözüm değil ölüm getirdiğini anımsatan Engin, "Zorba gücünü kullanarak boyun eğdirmeye çalışıldığı sürece boyun eğilmiyor tam tersine mücadele şiddetleniyor ve olan bu ülkenin yurttaşlarına oluyor. Kürt ya da Türk gencecik insanlar ölüyor. Ama bu bir siyasal tercih ve o bağlamda da AKP'nin, iktidarın tercihi, devletin tercihi. Bu bir suç" diye konuştu. 

DOKUNULMAZLIKLAR

Engin, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin sürece dair ise, Türkiye'nin geleceğini etkileyecek çok önemli bir durum olduğunu fakat bunun henüz çok kavranmadığını söyledi. HDP'li milletvekilleri hakkında hazırlanan fezlekeler ardından vekillerinin hapse gireceği gerçekliğine odaklanıldığını belirten Engin, yaşanan sürecin 7 Haziran seçimlerinden sonra alındığını ve Kürt siyasal hareketinin Meclis dışına itmek, siyasal zeminde mücadelenin önünü tümüyle kesmek istendiğini hatırlattı.

'KISA VADELİ VE ÇOK KÖR BİR HESAP'

Kirli, kısa vadeli ve çok kör bir hesap yapıldığını kaydeden Engin, HDP'nin seçime girmemesi üzerinden Kürt illerindeki vekilliklerinin AKP'ye geçmesi gibi basit bir aritmetik sonuç düşünüldüğünü sözlerine ekleyerek, "Bu da işte o hayal kurdukları 400 milletvekili, tek başına meclis, her türlü şeyin serbest olduğu tek bir komutla her şeyin el kaldırıldığı bir meclise kavuşmak demektir. Başkanlık sistemi de olur. Savaşın sadece Kürtlere yöneldiği savaştan da bahsetmiyorum. Komşulara yönelik istila savaşlarının, fetih savaşlarının önü açılabilir. Ama bunun kör ve kısa bir hesap olduğunu düşünüyorum" diye devam etti. 

'TÜRKİYE SONUÇLARIN NE OLACAĞINI KAVRAYAMADI'

Engin, son olarak Kürtlerin siyasal zeminde mücadele etmelerinin önü kapatıldıktan sonra ortaya "Peki nerede mücadele edeceğiz?" sorusunun kaldığına dikkat çekerek şunları söyledi: "Siyasal alanda mücadele etmeyeceksiniz denildiği andan itibaren ister istemez savaşacaksınız demek oluyorlar. Bunun ne anlama geldiğini henüz Türkiye yaşamadı. Acılar çekeceğiz besbelli ama sanırım bunu AKP körlüğünden dolayı görmediğinden ya da bunu göze aldığı için bu kararı verdi. Kürtlere siyasi alanı yasak etmeye çalışın. Siyasal mücadeleye sadece parlamento olarak da bakmayın. Medyada özgürce sesini duyurabilmeyi, olup biten gerçekleri haberleştirmeyi, medyayı köreltecek, susturacak bir sürecin ilk adımları bunlar. HDP'nin bu konuda boyun eğmeyeceğini sanıyorum ama gerçekçi olalım yapacakları sınırlı. Sana siyaset yaptırmayacağım dediği andan itibaren 'sen savaşacaksından' başka bir şey söylenmiş olmaz. Bunun vebali de bu kararı alanlarda olacak."