Fırat Haber Ajansı (ANF), BDP'nin itirazı üzerine açıklanması ertelenen Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu diğer adıyla "Meclis Çözüm Komisyonu"nun raporuna ulaştığını öne sürdü ve raporun içeriğine ilişkin bilgileri kamuoyuyla paylaştı.

420 sayfalık rapor, 11 bölümden oluşuyor.

Raporun bölümleri şöyle:

Birinci bölümde; cumhuriyet döneminden günümüze kadar yazılan raporlar,

İkinci bölümde dünya deneyimleri,

Üçüncü bölümde; soruna ve çözüme uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler,

Dördüncü bölümde; soruna ve çözüme etki eden kişisel ve toplumsal psikolojik unsurlar,

Beşinci bölümde; soruna ve çözüme kültürel ve sosyolojik bakış

Altıncı bölümde; soruna ve çözüme tarihsel perspektiften bakış,

Yedinci bölümde akil insanlar heyeti çalışmaları,

Sekizinci bölümde cezaevlerinde yapılan incelemeler,

Dokuzuncu bölümde çözüm sürecinde önemli alanlar -yeni anayasa, anadil tartışmaları, özerklik tartışmaları, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, koruculuk müessesesi, 5233 sayılı terörle ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanması hakkında kanun ve uygulaması, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri, mayınlar ve mayınlı araziler, terör ve şiddetin durması ve silahsızlandırma, TMK, af tartışmaları, yerleşim yerleri adları tartışmaları, müfredat, andımız tartışmaları, adliyelerde bulunan tabelalara ilişkin değerlendirmeler, Karakol ve baraj inşaatları tartışmaları, sınır yönetimi, bölgede çözüm diyalog ve demokratik dönüşüm bilgisine sahip kamu görevlilerinin görev yapması, uluslar arası hukuk kurallarının aktarılması, göç ve yerinden olma, gerçeklerin ortaya çıkarılması-/toplumsal uzlaşma/adalet komisyonu tartışmaları-

Onuncu bölümde ise 2002-2013 döneminde yaşanan değişim ve dönüşüm,

Son bölümde ise genel değerlendirme ve öneriler yer aldı.

Rapora göre, PKK hala "terörist örgüt" ve çözüm sürecini başlatan da AKP. Hasta tutukluların geleceğine dair hiçbir talepte bulunmayan komisyon, Roboski katliamını da görmüyor. Rapora göre, Kürtlerin bireysel hakları "belki olabilir ancak kolektif hakları" olamaz. Sonuç bölümünde çözüm süreci için pratik adım önerilmiyor. İşte rapordan çarpıcı kısımlar:

ÖCALAN'IN ROLÜ VE AKİLLER HEYETİ'NİN RAPORU GÖZARDI EDİLİYOR

Komisyon, raporunda 'Kürt sorunu' kavramını kullanmak yerine "sorun" kelimesini daha sık kullanıyor. Klasik devlet refleksiyle hareket edilen raporda, PKK ve yaptığı siyasi çalışmaları "terör" ve "terörist faaliyetler" olarak tanımlanıyor.

Çözüm sürecinin tamamen AKP tarafından başlatıldığı iddiasının yer aldığı raporda, süreçte PKK ve PKK lideri Abdullah Öcalan'ın rolü göz ardı ediliyor.

Raporda Kürt sorunu, tek parti dönemindeki devlet zihniyetine ve 12 Eylül rejimi ve sonrasına mal edilirken, AKP dönemindeki hak ihlalleri, çözümü tıkayan tavırlar ve tasfiye süreçlerinden hiç bahsedilmiyor.

1990'lı yıllarda devlet yetkililerinin bazı dönemlerde sorunun çözümüne dair yaptıkları politikaların, PKK şiddeti nedeniyle sekteye uğratıldığı öne sürülürken, PKK'nin 1993 yılından bu yana çözüm için ilan ettiği ateşkesler raporda yer almıyor.

Ayrıca, raporun bir çok yerinde PKK ve Kürt sorunun ayrı parametreler olduğu vurgusu dikkat çekiyor.

Akil İnsanlar Heyeti'nin sunduğu bölge raporlarında yer alan Öcalan'ın koşullarının iyileştirilmesi ve muhatap alınması, özerklik ve anadilde eğitim taleplerine Meclis Komisyon raporunda yer verilmiyor.

HASTA TUTUKLULARIN GELECEĞİ BELİRSİZ

Raporda, demokratikleşme ve çözümün en önemli adımlarından biri olarak görülen hasta tutukluların durumuna ilişkin de net bir talep bulunmuyor, yapılan düzenlemelerle sorunun çözüldüğü yönünde bir algı yaratılmak isteniyor.

'KÜRTLERİN ÖZERKLİK TALEBİ YOK' İDDİASI

Raporda, özerklik modeline olumsuz yaklaşılırken egemenlik paylaşımı içermeyen yerel nitelikteki hizmetlerin merkezi yönetimin belirlediği sınırlar içerisinde yerel yönetimlere sunulması esas alınıyor.

Raporda Bilgesam-Ukam-Konda gibi anket şirketlerinin yaptıkları araştırma sonuçları esas alınarak Kürtlerin özerklik talebinin olmadığı iddia edilirken, aksi yönde yapılan anket çalışmalarına yer verilmiyor.

Raporda Türkiye’nin Avrupa yerel özerklik şartına konulan çekincelerin büyük bir kısmının karşılanmış durumda olduğu belirtilerek, bu sebeple Avrupa Yerel Yönetimler Şartına konulan çekincelerin yeniden değerlendirilebileceği ifade ediliyor.

KORUCU SAYISININ ARTTIĞI DOĞRULANDI

AKP'li komisyon üyeleri komisyon toplantılarında sürekli olarak korucu alımlarının olmadığını öne sürüyor. Ancak rapordaki veriler, komisyon üyelerini yalanlıyor. Buna göre, 2012'de 45 bin 961 olan geçici köy korucusu sayısı 30 Temmuz 2013'te 48 bin 232'ye yükseldi.

Raporda koruculuğun kaldırılmasına ilişkin olarak ise, "Kamu güvenliğine tehdit oluşturan silahlı unsurların tehdit olmaktan çıkması ve olağan koşulların oluşmasına müteakiben koruculuk müessesesinin tasfiye edilebileceği, bu yapılırken yıllarca devlete hizmet edenlerin, mağdur edilmemesinin esas alınması gerektiği, tasfiye sürecinde korucuların yaş, eğitim ve sağlık gibi durumlarına göre gerekli eğitimlerden geçirilip kamunun diğer alanlarında görevlendirilebileceği ifade edilebilir" deniliyor.

YASAK BÖLGE İLAN ETMEK DEVLETİN HAKKI

Raporda Türkiye’nin Avrupa yerel özerklik şartına konulan çekincelerin büyük bir kısmının karşılanmış durumda olduğu belirtilerek, bu sebeple Avrupa Yerel Yönetimler Şartına konulan çekincelerin yeniden değerlendirilebileceği ifade ediliyor.

5233 sayılı Terörle Mücadelen Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanunu'nun başarılı sonuçlar doğurduğu öne sürülen raporda, askeri yasak bölge ve güvenlik bölgeleri ilan etmenin bir devletin egemenlik hakkının kullanımı olduğu değerlendirmesi yapıldı.

Raporda, bu konuda şöyle denildi: "Ülkemizin otuz yılı aşkındır yaşadığı terör ve çatışma ortamıyla buna paralel sınırlarımız hassas durumu da göz önüne alındığında ilan edilen yerlerin gereken asgari sınırlara inmesi diyalog görüşme ve barış ortamının kalıcılığı ve sürdürülebilirliği ile yakından ilişkili olacaktır tespiti yapılmıştır."

‘KARAKOL VE BARAJ İNŞAATLARI GEREKLİ’

Karakol ve baraj inşaatlarının devletin güvenlik tedbiri olduğu değerlendirmesini yapan raporda "Terör eylemlerinin yaygın olarak yaşandığı bölgelerde de uygun fiziki yapıların yapımının sağlamanın son derece doğal olup yapılmaması sonucunda ortaya çıkacak kayıplardan devletin sorumluluğu doğacaktır" denildi.

MAYINLAR KALDIRILSIN

Mayınların kaldırılması gerektiği belirtilen raporda, "Güvenlik birimlerince döşenmiş mayınların Ottowa Sözleşmesi gereğince bir an önce temizlenmesi, terör örgütlerince döşenmiş olan mayınların da temizlenmesinin sağlanabilmesi için gerekli çalışmaların yürütülmesinin yararlı olacağı" ifadesi yer aldı.

"Silahlı hareket ve şiddetin devam ettiği ortamlarda diyalog ortamının oluşamayacağından silahlı ortamın muhakkak susması gerektiği" belirtilen raporda, bu konudaki fikir ise şöyle: "Silahın susmasına müteakip silahsızlandırmaya dönük detayları iyi düşünülmüş kapsamlı ve planlı bir çalışmanın yapılması gerektiği, silahsızlandırmanın uzun zaman alacağı dikkate alınarak aceleci davranışlardan kaçınılması, sabırlı hareket edilmesi ve bu süreci engelleyecek yaklaşımlara karşı dikkatli olunması gerektiği, karşılıklı empati yapılması ve kaygıların dikkate alınarak karşılıklı güvenin tesis edilmesi gerektiği, silahların fiilen toplanması için çaba sarf etmekle birlikte her koşulda bütün silahların toplanmasının dünya uygulamalarında çok da gerçekçi olmadığı anlaşıldığından kafaların silahsızlandırmanın da önem taşıdığı, örgüt üyelerinin silahsızlandırılmasının bir parçası olarak örgüt üyelerinin topluma yeniden kazandırılmalarına yönelik çalışmalar yürütülmesi gerektiği, temel demokratik talepleri silahsızlandırılmaya endekslenemeyeceği ancak silahsızlandırılmayla birlikte siyasetin silahın vesayetinden kurtulacağı, çoğulcu, bireysel özgürlüklerin gelişeceği bir ortamın oluşacağı ve demokratik taleplerin daha uygun koşullarda dile getirileceği, modern dünyaya paralel hak arama yollarının gelişeceği, önyargılardan uzak, karşılıklı hoşgörüye dayanan bir zeminin oluşacağı öngörülmüştür."

TMK'nın kaldırılarak yerine "terör" ve "terör suçlusu" tanımının daraltılması gerektiği yönünde bir yorumun yer aldığı raporda, genel af ile ilgili görüş belirtilmedi.

Raporda yeni bir anayasa yapılması konusunda net bir vurgunun olması ise olumlu değerlendiriliyor.

ROBOSKİ UNUTULMUŞ

Raporda Roboski Katliamı'na ilişkin herhangi bir belirleme, soruşturma sürecinin seyri ve çözüm sürecinin önünü açacak bir yoruma yer verilmemesi de dikkat çekiyor.

Hakikat ve Gerçeklerle Yüzleşme Komisyonu, "Gerçeklerin ortaya çıkarılması-toplumsal uzlaşma-adalet komisyonu" şeklinde tanımlanırken, dünya örneklerine yer verildi.

Sonuç bölümünde şu tespitte bulunuldu:

"Geçmişte bir çok ülkede uygulamaya konulan Hakikat Komisyonları, İç Çatışma yada diktatörlükler döneminde yaşanan büyük çaplı insan hakları ihlallerinin araştırılması, geçmişle hesaplaşmak yoluyla toplumsal birlik ve uzlaşı sağlanmaya çalışılması ve benzer olayların yaşanmamasının teminatı olduğu gerçeği önümüze çıkmaktadır. Ayrıca bu komisyonların ‘onarıcı adalet’ ‘geçiş dönemi adaleti’ ‘insani hukuk’ ‘uluslar arası insani hukuk’ gibi farklı hukuk yaklaşımlarının bir enstrümanı olarak bir uygulama alanı bulduğu, hukuki işlevinin sınırları konusunda belirsizlikler bulunduğu, çalışma ilke ve standartları olmadığı, bu nedenle ülkeye özgü formasyonlarda gelişebildiği ve uygulama alanı bulduğu, uygulamada finansman başta olmak üzere pek çok sıkıntılar yaşanabildiği, kamuoyu desteği ve güçlü bir iradenin bulunması gerektiği, uygulanan ülkelerde herkesi tatmin eden sonuçların alınamayabildiği, bu anlamda sihirli ya da her şeye sünger çeken işlev addedilmesinin çok doğru olmayacağı değerlendirmesi yapılmıştır."

TBMM Çözüm Komisyonu raporunda, bireysel haklar merkezli bir yaklaşım sergilenirken kolektif haklardan söz edilmedi. Sonuç bölümünde çözüm süreci için pratik adım önerilmedi.