MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 24 Haziran seçimlerine az bir süre kala tartışma yaratacak açıklamalarda bulundu.

‘5 bin FETÖ’cü hakim ve savcı’nın baktığı davaların yeniden görülmesini talep eden Bahçeli, “Bir konu daha var: 5 bin hakim ve savcı FETÖ üyesi olduğu için ayıklanmış. Peki bu 5 bin hakim ve savcının görevdeyken haksız yere yargıladığı ve cezalandırdığı insanlar nerede? Onları kim koruyacak, onlara kim sahip çıkacak. 5 bini görevden aldın da kime bu adamlar ceza vermişse onların hepsinin mahkemesinin yeniden görülmesi lazım. Yazık günah bu insanlara” dedi.

 Bahçeli, dün hastanede ziyaret ettiği Alaattin Çakıcı’nın serbest bırakılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir talebinin olup olmadığına yönelik soru üzerine de “Cumhurbaşkanı’ndan bugüne kadar ben herhangi bir talepte bulunmadım. Yetkisini kullanma iradesi kendisindedir. Bu yetkiyi hatırlatmaya da gerek yok” yanıtını verdi.

Çakıcı’nın hizmetlerini devletin bildiğini savunan Bahçeli, “Selahattin Demirtaş kadar suçlu değil. Beş tane siyasi parti kuyruk oldu, dışarı çıkarmak için gayret gösteriyorlar. Yani onlar tartışılmıyor da Alaattinin Bey niye tartışılıyor? Biz Alaaddin Bey ile beraber kader kurbanlarını da gündeme getiriyoruz. Alaattin Bey’in bir yönüyle vatan millet için verdiği mücadeleler var. Bilen bilir. Devleti yönetenler de bilir başkaları da bilir” dedi.

Gazetecilerle dün akşam iftar yemeğinde bir araya gelen MHP Genel Başkanı devlet bahçeli , gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

DÖVİZ KURLARINDAKİ HIZLI ARTIŞ

Ekonomide güvensizlik yaratılmak isteniyor. Siyasi yönden düşünülmüş olan kaos ve krizleri kuvvetlendirecek olan tek bir unsur vardır o da ekonomik kriz ve kaostur. Yani siyaseti karmakarışık hale getirmişseniz, ekonomiyi çok sağlıklı tuttuğunuz taktirde o siyasi amaçlarda netice alamazsınız. Ekonomik yönden de bir darboğaza ülkeyi sokmak gayreti içerisinde olursunuz. Merkez Bankası’nın bu akşam (dün) aldığı kararları tam anlamıyla yorumlayacak durumda değiliz. Yalnız yaşadıklarımız var. 2000 yılında birtakım olaylar yavaş yavaş  geliştİ.  21 Nisan’da bu ülke neden bir ekonomik krize girdi? Bu ekonomik kriz çok süratle nasıl tırmandı? Faizler nasıl birden yükseldi. Gecelik faiz 4 bin ile 7 bin arasında oynadı. Ama arkasından siyasi hedeflerin ne şekilde hayata geçirildiği de hep beraber görüldü. Bazı yorumcular var: Bir tarafta Türkiye’de yüzde 7 kalkınmayı görüyor ve kabul ediyor ama diğer taraftan ‘Ekonomi felaketin içerisine girdi’ diyor. Yüzde 70 yüzde, 80 yüksek faizlerle hayatını devam ettiren bir Türkiye ekonomisinin yüzde 13 ile yüzde 7 ile batacağı iddia ediliyor… Bunların hepsiyle de bir güvensizlik, istikrarsız yaratılmak isteniyor.

‘PİYASA DEDİĞİN YÜZ BÜYÜK HOLDİNG’

2000, 2001’li yıllarda bu durumları yaşarken ısrarla söylenen bir şey vardı. Efendim ‘Bunu piyasa satın almaz.’ Erdal Sağlam isimli bir köşe yazarı vardı, çok sık kullanırdı. Piyasa dediğin İstanbul’da yüz büyük işletme veya holding. Hepsinin Menkul Kıymetler Borsası’ndaki hisse senedi hareketliliği çok cuzi. Bunu satın alsa ne olur, almasa ne olur? Şimdi yine böyle bir küresel olgu Türkiye’de ekonomik yönden de sıkıntı yaratmayı amaçlamış görünüyor bana göre. Türkiye’de madem ki siyasi yönden bir istikrara ihtiyaç var, temel hak ve özgürlüklerin yeniden güçlendirilmesini istiyorsunuz o zaman ekonomik krizi büyük bir oranda aşabilecek birlikteliği sağlayıp Türkiye’yi bu yönüyle bir çöküntüden kurtarmamız lazım. Bu çok önemlidir.

‘ÇÖKÜNTÜ, ÇÖKÜNTÜDÜR’

 Türkiye’de ekonomik kriz sadece iktidarı, iktidara destek verenleri, bazı STK’ları boğacak, diğerleri yaşayacak! Böyle şey olur mu? Çöküntü çöküntüdür. Çöküntünün altında kalan da çok zor durumlara düşer. Yurtdışına jurnallerseniz; birtakım çevreler hala Türkiye üzerinde oyunlar oynar bozgunculuk yapmaya çalışır. Türkiye’ye gelecek olan birtakım sermaye hareketlerini durdurup, geciktirmek gibi oyunlarla bir siyaseti neticelendireceklerini zannediyorlarsa o kimseye yar olmuyor. 2001 yılındaki siyasi olayları o zaman hükümette olmamız sebebiyle yaşadık.

 ‘ERDOĞAN’I YOK ETMEK AMAÇLI MI?’

Zaten o bir yerden başlar. Durup dururken Bülent Ecevit gibi çok değerli bir siyasi şahsiyeti Türkiye’de ne hale getirdiler, 2001 yılında. Bunu anlamak lazım. 136 milletvekili ile temsil edilen Ecevit’i desteklemek güçlendirmek gerekirken 62- 60 oranında bölüp, üç de bağımsız bırakmanın anlamı var mıydı? Nerede bunu yapanlar? Bütün bunların hepsini birlikte düşündüğümüz zaman sonuç alabiliriz. Birbirlerine Anayasa attıkları için denildi. Anayasayı kim kime, ne kadar atarsa atsın kriz yaşanmadı da ille 2001 yılında atılan bir Anayasa yüzünden mi yaşandı? Çok büyük değil küçük bir Anayasa. Atsa ne olur atmasa ne olur. Fırtınalar koptu. Bunları yaşadık, biliyoruz. Dikkat etmek lazım. Bir şekliyle mevcut iktidarı, onun genel başkanı ve cumhurbaşkanı olan Sayın Tayyip Erdoğan’a husumeti geliştirme noktasında bir çaba var. Bu çabanın değişik unsurları falan da olabilir ama netice itibariyle gele gele ekonomik duruma geldiler.

Bu akşam özellikle kamuoyu araştırmacılarını yorumlarını dinleyin artık. “Ekonomi dibe battı, şöyle oldu böyle oldu”... Ama batarsak hep beraber batarız. Siyaseti hemen ikame ediyorsunuz, 87 parti kurma noktasına kadar geliyorsunuz da, ekonomi çöktükten sonra ona ne yapacağız. Dükkanlar yavaş yavaş bazı yerlerde kapanıyor. Bunlar işarettir. Bu işareti fark etmek lazım. Adın bağımsız mı olacak?

MERKEZ BANKASI’NIN PARA POLİTİKALARI

 Merkez Bankası’nın (MB) görevi var. Faizleri kontrol altına alıp fiyat istikrarını sağlamakla görevli. İkinci bir görevi yok Merkez Bankası’nın. Ama MB bağımsız mı olacak, olmayacak mı bunlar tartışılıyor. Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlamakla görevli. Sağlamadığı taktirde diğer unsurların hepsi bütün sektörler itibariyle sallanır. Bunun bağımsızlığı olur mu? Türkiye’de fiyat istikrarını sağlamayacaksın ama adı bağımsız olacak. Böyle şey olmaz. MB bağımsız bir kurum olarak çalışır, öncelikli tedbirlerini alır ve Türkiye’de fiyat istikrarını sağlayarak enflasyonun tırmanışını önler, istikrarlı bir yapı ortaya koyarsa bu onun görevidir. Buna da siyasiler kendi çıkarları için aşırı derece müdahalede ederlerse yazık ederler.

‘2001 İLE SENARYO AYNI’

Bazı kavramları yerli yerine oturtmak lazım. 26 Ağustos seçimleri derken, erken seçime gitmenin şartlarını saymıştık. İşte o şartlardan biri de buydu. 2001 ile senaryo aynı. Aynı senaryo, hedefler farklı. Birisinde Ecevit idi, şimdi Recep Tayyip Erdoğan. Eğer Deniz Baykal, Allah sağlık versin, görevde olsaydı hedef o olurdu. Olayları yan yana getirip analiz yapmak lazım. Bunun için bazı konulara dikkat çektim. Girmek istemiyordum ama bir tahlil yapabilmek açısından söyledim.

HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU’NU HATIRLATTI

2000 yılının Aralık, 2001 yılının Ocak ayında ‘F tipi cezaevine gitmeyiz’ gerekçesine dayalı bir cezaevi ayaklanması oldu. Ve çok sayıda insan hayatını kaybetti. Bazı konularda biz de bunlardan ders çıkararak erken uyarı yapıyoruz. ‘Dikkatli olun, yarın ne olacağı belli olmaz’ diyoruz. Hayata Dönüş Operasyonu... Çok korkunç rakamlar var bunların içinde. Az insan hayatını kaybetmedi. Böyle bir ortam içinde nelerin olup bittiğini görmek lazım. Bu ve buna benzer konular üzerinde düşündüğünüz zaman bir uyarıda bulunmak vatani bir görevdir. Kabul edilir, edilmez.

‘AYRI BİR TÜZEL KİŞİLİĞİM’

İngiltere’ye giderken Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Bizim gündemimizde yok’ dedi. Olabilir. AKP’nin gündeminde böyle bir konu olmayabilir ama ben ayrı bir tüzel kişiliğim. Bir siyasi kimlik taşıyan parti olarak ülkenin sorunlarını dikkate alarak, bazı konuları düşünmek ve kamuoyu ile paylaşmak benim görevimdir. Bununla ilgili olarak çok değişik rakamlar var. 265 bin tutuklu var. Bunların içinde 38 bini terör, diğerleri beş altı suç unsurunda yoğunlaşmış kitleler. Biz tedbir alın diyoruz. Bu insanlar yarın birilerinin tahriki ile birtakım olaylara sebebiyet verirlerse, birçok olay da birbirlerini tamamlayarak, zincirleme gelişirse Türkiye ne hale gelir?

Türkiye’nin batmasını isteyen insanlar bu yangından bu felaketten memnun kalır. Türkiye’de istikrar olsun, evlatlarımız paramparça olmasın düşüncesinde olan insanlar da bu tedbirlerin alınmasını ister. Bu tedbirleri almak hangi yönde olacaksa onu yapsınlar ama biz bir konuda dikkat çekiyoruz. Bayrampaşa Cezaevi’nin fotoğraflarını bulun. Orada yangınlar, kendi kendini yakanlar hep örgüt diliyle konuşmanın sonucunda olan şeyler. Şimdi de aynı şeyler olsa ne olur. Affedilmesi mümkün olmayanların dışındakiler düşünülebilir mi? Eğer düşünülürse bazı adımlar atmak lazım. Efendim atmazsanız? O zaman birileri bir adım attığında Türkiye onunla meşgul olur. Ne yapacaksınız: Bir tedbir alacaksınız. Ya düzenleyeceksin...

‘MECLİS KAPANDI; BAŞKA ÇARE BULMAK LAZIM’

İçerden gelen bilgiler çerçevesinde söylüyorum, yakınları ziyaret ediyor. Diyorlar ki, ‘Sayın Genel Başkanım sıkışıklıktan üç kişi bir yatakta yatıyor, sekiz saat. İkinci sekiz saatte bir başka üç kişi, üçüncü sekiz saatte bir başka üç kişi.’ Böyle bir cezaevi hayatında bir tanesi battaniye yaksa, bir tanesi ranzayı kırsa bir diğeri iki gardiyanı tutsa... Orada bizim elimizdeki telefonlardan daha iyi iletişim var. Cezaevinde telefon kullanıyorlar mı bilmiyorum ama iletişim ağı açısından cezaevlerinde eski güvercinler uçuyormuş gibi. Birden uçar! Bayrampaşa’da Ankara Ulucanlar’da başlayan bir olay 20 cezaevine birden yayıldı. Bunu incelemek lazım. Biz bunlardan uyararak yola çıkıyoruz. Meclis de kapandı ama başka bir çare bulmak lazım.

ÇAKICI’YA YAPTIĞI ZİYARET: ‘DEMİRTAŞ KADAR SUÇLU DEĞİL’

Ben hastaneyi ziyaret ettim. Uzun yıllar cezaevinde bulunan bir arkadaşımız, hastalandığı için Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi’ne alınmış. Duyar duymaz ziyaretine gittim. Değişik cezaevlerinde ağır şartlarda mahkumiyet hayatı olan bir şahsiyet. Hastalığını ciddiye almak ve gerekli tedbirleri geliştirmek lazım. Orada doktor arkadaşlardan aldığım bilgiye göre elden gelen gayret gösteriliyor ama hastalığın ciddi olduğu ifade ediliyor. Dikkate almak lazım.

Selahattin Demirtaş kadar suçlu değil. Beş tane siyasi parti kuyruk oldu, dışarı çıkarmak için gayret gösteriyorlar. Yani onlar tartışılmıyor da Alaattinin Bey niye tartışılıyor? Biz Alaaddin Bey ile beraber kader kurbanlarını da gündeme getiriyoruz. Alaattin Bey’in bir yönüyle vatan millet için verdiği mücadeleler var. Bilen bilir. Devleti yönetenler de bilir başkaları da bilir. Şimdi Devlete ihanet edenleri adaylık için cezaevinden alacaksın, rahatsızlığı nedeniyle önemli sıkıntılar çekmeye başlamış bir şahsı cezaevinde mahkum tutacaksın.. Bunu hiç dikkate almadan mafya diyeceksin. Nerede diğer mafyalar? Bu konular üzerinde samimi ve dürüst olmak lazım.

 (Cumhurbaşkanı’na Çakıcı’ya serbest bırakma talebinin olup olmadığına yönelik soru üzerine): Cumhurbaşkanı’ndan bugüne kadar ben herhangi bir talepte bulunmadım. Yetkisini kullanma iradesi kendisindedir. Bu yetkiyi hatırlatmaya da gerek yok. Ama cezaevinde ağır şartlarda bulunan ve uzun yıllar cezaevinde zulüm görmüş veya çile çekmiş bir kişiyi dikkate alacak bir insani yaklaşımın da olması lazım. Biz kimseye ‘Şunu şöyle yapın’ demeyiz. Cumhurbaşkanın yetkisi var. Yetki bende olsa şimdiye kullanmıştım. Bunu da söylüyorum. Tespih hediye ettim. Tespih cezaevinde iyi çekilir (gülüyor). Benim ülküdaşım o.

‘ERDOĞAN İLK TURDA SEÇİLİR’

Tabii B ve C planlarından neyi amaçladığını tam olarak bilemiyorum. Ama sizin söylediğiniz, televizyonlarda bazı konuşmacılar aracılığıyla yapılmış olan bazı değerlendirmeler ışığında bizim de bir takım şeyler söylememiz ve onların tartışmalarına MHP’yi sokmamız doğru değil. Onlar televizyonlarda kendi aralarında tartışsınlar. MHP’nin bugüne kadarki çalışmaları, bunlardan elde ettiği bilgiler, siyasi iklimi kamuoyu araştırmalarının dışında halkla yüz yüze yapılan temaslarla edindiğimiz bilgiler ışığında ifade ediyorum: Recep Tayyip Erdoğan birinci turda seçilir. MHP olarak TBMM’de güçlü bir yapının oluşması açısından zannediyorum başkalarının yüzde 3, yüzde 4 ünü çok çok aşan ama seçim sonrasında karşı karşıya gelmemeye hassasiyet gösteren insanlara selamım olsun.

 (Cumhur İttifakı’nın sonucu ne olur sorusu üzerine): Bugüne kadar ben rakam söylemedim. Az önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın seçileceğini söyledim ama başkaları gibi 52, 55, 60 falan demedim. Birinci turda alır ve alması da gerekir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi önemli bir sistem olarak kamuoyuna mal edilmiş, Anayasal zemine oturtulmuş, halkoylaması ile halkın desteğini almış ve şimdide de uygulama aşamasına gelmiştir. Bu sistemi geri vitese takmak doğru değildir. Yani bizim Adana tabiriyle ‘anarya’ya takmak doğru değil. Derhal parlamenter sisteme geçeriz diye düşünürseniz bunun olacak tarafı yok. Arabası olan arkadaşlarımız nereye gideceklerse anaryaya yani geri vitese taksınlar yan oturup arkaya baka baka gitsinler. Zannetmem ki 8 kilometrenin 2 sini tamamlayabilirler... Tamamlayamazlar. Geri dönüşü olmayan bir yoldur burası. Bu işin bizim Adana tabiriyle anaryası (geri vitesi) yok.

‘BİR KARIŞIKLIK VAR ‘

(CHP’li Eren Erdem’in açıklamaları): Biz aynı partinin mensupları arasındaki beklenmedik bir tartışmaya ancak şahit oluyoruz. Mahiyetinin ne olduğunu bilemiyoruz. CHP’li siyasiler ve parti yöneticileri bunu çok yönlü ele almak ve gereğini yapmak durumundalar. Dediğiniz milletvekili arkadaşımız listeler belli olduğu an Almanya’ya gitmek için hazırlanması... Yani bir karışıklık var. Bu hemen hemen bütün siyasi partilerde var. Onun için siyasi ayağın çok net belirlenmesi ve gereğinin yapılması lazım. Ondan sonra da bu ayağın aktörlerini siyasetten arındırmak lazım.

BAĞIMSIZ CUMHURBAŞKANI ADAYLARI

 (Listelerde siyasi ayak temizlendi mi?): Ben bizde temizlediğim kanaatindeyim. Diğer partilerde durum nedir, onu bilemiyorum. Fakat son gelişmelerde bir kavram daha ortaya attım ve ‘FETÖ nün seçim ayağını da düşünün’ dedim. Altı tane bağımsız aday var. Topladıkları imzalar ortada. CHP tarihinin en büyük desteğini ve yardımını bu İP’e verdi, İpe un serdi. Siz ‘Ben adayım’ deyip grubu olan bir partinin başkanı gibi talip olmak dururken ille de yüz bin imza topluyorum diyorsunuz.. Bu yüz bin imzayı nerede ve nasıl topladığını kamuoyu bir gün öğrenecek. Şimdi böyle bir durumda da CHP 15 elemanı oraya kiralarken bir de seçmen kiralaması ve devir teslimi yapıyor. Diyor ki ‘Eksiğiniz varsa biz vereceğiz. İl ve ilçelere talimat verdim’. Bakıyor ki büyük bir kargaşa var: ‘SP’ye de veriyorum, Doğu Perinçek’e de veriyorum’ diyor. Bunların hep üstünü örtüyor yani. Ama esas maksadın başka olduğu anlaşılıyor. İşte bu sistem değişikliği Türkiye’de zihniyet değişikliği ile beraber hakikaten Türk siyasetini de arındıran bir sonucu elde edecektir. Bu gidişat onu gösteriyor. Ne kadar saklarsanız saklayın yine bir yerden bir şey patlıyor. Çünkü siz kamuoyu ile her şeyi açık konuşurken birileri çok sinsi bir çalışma yapıyor. Sinsi karanlıktaki is gibi göremiyorsun, tanıyamıyorsun, bilemiyorsun. Türkiye’de bundan sonra siyasi partiler artık ne yapacaksa anlaşacaklar. Efendim ‘Demokrasi ve hürriyet var, bizim partiye herkes üye olur’. Hayır kardeşim, olamaz. Devletin yetkililerine müracaat et, üyeliklerin alayını gör, temizle ondan sonra gel. Getirdiğin insana da başının üzerinde yer ver. Ama herkesi alacağım deyip Türkiye’de siyaseti katletmenin de bir faydası yok. Bu bize bunu öğretti. Başka bir şey de olabilirdi ama 15 Temmuz’dan sonra FETÖ olarak gündeme geldi. 8 alanda çok önemli bir örgütlenme içerisine girdikleri görülüyor.

‘5 BİN FETÖ’CÜ HAKİMLERİN BAKTIĞI DAVALAR YENİDEN İNCELENMELİ’

TSK hala temizlenmedi, emniyet öyle, yargı öyle. Bir konu daha var: 5 bin hakim ve savcı FETÖ üyesi olduğu için ayıklanmış. Peki bu 5 bin hakim ve savcının görevdeyken haksız yere yargıladığı ve cezalandırdığı insanlar nerede? Onları kim koruyacak, onlara kim sahip çıkacak. 5 bini görevden aldın da kime bu adamlar ceza vermişse onların hepsinin mahkemesinin yeniden görülmesi lazım. Yazık günah bu insanlara. En son Eskişehir de yakaladılar. Bunların hepsinin hesabının sorulması lazım. FETÖ’den 5 bin tane ayıkladığınız insandan hesabı soruyorsunuz, peki bunların hakim ve savcı iken FETÖ nün amaçları doğrultusunda yapmış olduğu hizmetlerde mağdur olan insanlara kim sahip çıkacak? Benim kanaatim bu insanların hepsinin mahkemesinin yeniden görülmesidir. Zekeriya Öz’ü, bir başkası bunlar kime bir ceza vermişse onların hepsinin mahkemesinin gözden geçirilmesi lazım. 5 bin insan 50 bin davaya bakmışsa elli bin insana ceza vermişse, aileleriyle birlikte al sana 250 bin mağdur.

(Siyaset ayağı temizlendi mi?):Hayır. Daha var. Adamı dışarı bırakıyorsun mağduriyet diyorsun. Siyasi ayak kolay kolay temizlenmiyor.

MUHARREM İNCE’NİN BİSİKLETE BİNMESİ

Yanlış anlamayın ama Cem Yılmaz ile yarışılmaz. Sanatının erbabı Cem Yılmaz’dır. Böyle para gönder, velespite (bisiklet) bin... Velespit pedal gücü ile çalışır. Öbürü aya gidiyor. Ne yapacağız? Muharrem İnce Bey toplumsal desteği sağlamak açısından değişik kavramlarla, birtakım yanlış yorumlanacak şeylerden uzak kalmalı. Çünkü talip olduğu görev devleti yönetme görevidir, Cumhurbaşkanlığı görevidir. Yani velespit ile gezecekmiş. Kime hevesleniyorsun? Danimarka da biri yapmış. Bizde de çok velespit var panayırlara gittin mi önünde bin tane duruyor. Elli kuruş veriyorsun iki tur attırıyorlar. Velespit ile bir tur atmasın. Şaka yapıyorum çok değerli bir siyasetçidir ama velespite heveslenmesin. Bahçeli Al Bayrak sistemini anlattı, Türk bayrağı ile yeni sistemi yorumladı...

‘TÜRK BAYRAĞI İLE YENİ HÜKÜMET SİSTEMİ’

 (Elindeki küçük kartonlardan göstererek...) Bu bir oy pusulası. Oy pusulasında Cumhur ittifakı var, diğer partiler var, Millet ittifakı var. Burada ittifak kavramı ilk defa bir anlam kazandı. Yani yasal hak haline geldi. Meşru zeminde partiler görüşerek ittifak yapar duruma geldi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişin önemli bir dönemi oldu. Böyle bir uygulamayı hep beraber düşüneceğiz. Burada Cumhur İttifakı’nı oluşturan siyasi partilerin, TBMM 600 milletvekilinden oluşacağı için denetim ve dengeyi sağlayabilmek açısından güçlü bir yapı ile gelmelerinde fayda var. Güçlü bir Meclis ifadesini şimdi kullananlar var ama ilk söyleyen benim. Bunu düşünürken arkadaşlarımızla sohbetimizde bir Türk bayrağı var mı dedim. Getirdiler iki üç metre. Bununla izahat yapılmaz, küçük bir bayrak bulun dedim buldular. Bu bayrağı da biz sembolleştirdik. Demek istediğim şudur: Bu Türk bayrağı. Bu bayrağın kırmızı zemini sistemdeki kuvvetler ayrımının bağımsız yargısını temsil eder. Kırmızı zemin bağımsız yargıdır. Bu zeminin üzerindeki hilal yasamayı temsil eden bir kuvvetler ayrımıdır. Dolasıyla hilal yasamayı temsil eden denetim ve dengeyi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini ifade eder. Yıldız ise cumhurbaşkanı ve hükümetidir. Üçünü bir araya getirdiğiniz zaman bu olur: Türk bayrağı. Buna ben ’Al bayrak sistemi’ diyorum. Yani bağımsız yargı kırmızı zemin, denge, denetim yasama beyaz ile temsil edilen Meclis diğeri de yıldız. Peki burada yasamayı kaldırırsanız ne olur. Şu olur yıldız ile al bir araya geldiği zaman birçok ülkenin bayrağıdır veya siyasilerin bir dönem kullandığı bayraktır. Kızıl yıldız bilmem ne. Bu ise hilaldir, bu sadece Müslüman ülkelerde kullanılır. Bunu birbirinden ayırt edemezsiniz? Bağımsız yargı al zemin, hilal yasama yıldız da cumhurbaşkanlığıdır. Dolasıyla Türk bayrağını oluşturur.

Yargı olmazsa ne olur? Bayrak farklılaşır. O zaman yıldız da olmasın, ay da olmazsa ne yapacağız. Ama olurunu söylüyorum ben. Üç kuvvet ayrımını temsil eden bir anlayışı ifade etmek istiyoruz. Yani al bayrağımızın alı bağımsız yargı olmalıdır. Hilalimiz yasamayı temsil etmeli denetim ve denge unsuru olarak faaliyet göstermeli. Yıldız da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yürütme alanını temsil etmeli. İşte size üç kuvvetler ayrılığı. Efendim vardı yoktu tek adamdı oraya aklım ermez…