Görevden alınan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, 'sine-i millete dönme' konusundaki soruya "Gerçekten bazen çok öfkelenip artık siyasetle olmaz diyecek duruma geliyoruz. Ama biz siyaset yapmaya mecburuz. Yani sine-i millet kurtuluş değil." yanıtını verdi.

İstanbul’da ulusal ve uluslararası basının temsilcileri ile bir araya gelen görevden alınan üç HDP’li belediye başkanı kayyım atamaları ile ilgili son durumu aktardı. Mardin’in görevden alınan belediye başkanı Ahmet Türk son süreci değerlendirdi.

Türk görevden alınmasını yerel seçimlerde CHP’ye destek vermelerine ve “Kürt karşıtı” siyasete bağladı. Türk, görevden alınma kararının 31 Mart seçimlerinden hemen sonraki gün verildiğini savundu.

Ahmet Türk'ün 'da yayınlanan söyleşisi şöyle: 

İstanbul ve Ankara’da muhalefetin adayını desteklediğiniz için, yani AK Parti’nin oylarını aşarak CHP’nin kazanmasını sağladığınız için size karşı intikam alındığına inanıyor musunuz?

Doğrusu bu da sebeblerden biridir. Yani intkam almak. Çok iyi biliyoruz ki Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, Hatay, Adana bu yerler bizim oylarımızla el değiştirdi. Bu kentlerde bizim oylarımız yüzde 10-12 hatta 13 bandındadır. Ve bu oylar seçim sonuçlarını büyük oranda etkiledi. Büyük bir öfkeye neden oldu. Ama öte yandan da  bugün Ortadoğu’da da büyük sorunlar yaşanıyor. Bu süreçte Kürt halkının sesini kısmak istiyorlar. İkincisi bugün Kürt halkı kendi içerisinde kapsamlı bir birliktelik sağlanmasını istiyor.  Ama bu kapsamlı birlik ihtimalinde de rahatsız oluyorlar. Bu yüzden herşeyden önce halkımızın geleceği için, adalet ve onurlu bir yaşam için biz Kürtler, Kürt siyasetçilerin birbirimizi dinlemeliyiz, düşüncelerimizi birbirimizle paylaşmalıyız ve siyasetimizi birşekilde Kürt halkının çıkarları temelinde hayata geçirmeliyiz. Ama eksiklerimiz de vardır. Onlar bu eksiklerimizi gözümüzün içine sokmak ve gündemimizde tutmak istiyorlar. Kürt birliği sağlanmasın diye oyunlar oynuyorlar.

Kayyumlar döneminde harcanan paraların nerelere gittiğine dair birçok belge ve fatura açıkladınız. Fakat hükümet kayyumların sebebini Kandil’e para aktarılmasına, Atatürk ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resimlerinin kaldırılmasına bağlıyorlar. Yasalarda eş başkanlık sistemi yok bunu getirmişler, bu eş başkanlar seçilmemiş ama kayyum gibi belediyelerin başına getirilmişler diyorlar. Siz bu iddialar hakkında ne diyorsunuz?

Bakın, daha ilk günden, 31 Mart’ta seçimler oldu, 1 Nisan’da Mardin, Van ve Diyarbakır valileri İçişleri Bakanlığına “bunları görevden alıp kayyum atayın” diye resmi yazı göndermişler. Hakikatte İstanbul seçimleri bu işi biraz erteledi. Çünkü orada bazı kargaşalar vardı, seçimin yenilenmesini istediler bu yüzden ertelediler. Belediyeye geldiğimiz gün belediyenin 406 milyon TL borcu, 600 milyon TL de MARSU borcu, yani belediyeye bağlı Su ve Kanalizasyon Müdürlüğü borcu olduğunu gördük. Yani 1 milyar TL borç vardı.  Biz geldik, kayyum gitti. İşçi ve memurların maaşlarını ödemeden belediyemize bırakarak gitti. İşçi ve memurların maaşını ödemek için bir çok zorluk çektik. Belediye kasasında 5 kuruş yoktu. Kürtçe’de bir söz var: “Dûkana Beko du qalib sabûn” (Beko’nun dükkanı iki kalıp sabun). Gerçekten geldiğimizde belediye kasasında iki kalıp sabun kalmamıştı. Birşey kalmamıştı. Peki nasıl olur da kasa boşken biz PKK ve diğer yerlere para gönderiyoruz? Geldiğimiz günden beri müfettişleri belediye içerisinde. Maliyeye bakan ve maaşları ödeyen kişi kayyum zamanında atanmış. Kürt değil, Türk bir adam.

Bu konuda bir dava açtınız mı, mahkemeye başvurdunuz mu?

Onlar bizim hakkımızda dava açmış ve biz hazırlıklarımızı yapmışız, cevabımızı vereceğiz. 7 gün içerisinde cevap vereceğiz ve bu yapılanların hepsini dile getirdik zaten. Halkımızla paylaştık, medya ile paylaştık. On bakan ve Cumhurbaşkanına hediye adı altında büyük bir rüşvet verildiğini görüyoruz. 10 bin, 20 bin, 30 hatta 40 bin TL ödenmiş.

Peki, diğer şehir ve ilçelere de kayyum atanması konusunda bir korkunuz var mı?

Gerçekten bu yapılanlar hukuksuzluktur. Bugün hukuk tanımayan bir siyaset yürütülüyor. Bu yüzden herşeyi yapabilirler. Yani akıl ve mantıkla hareket edilmediği için herşey olabilir. Gerçekten bugün bu yaptıkları ile kendi iktidarlarına zarar veriyorlar. Kendi hükümetlerine ve kendilerine zarar veriyorlar.

Sayın Ahmet Türk ile söyleşimiz devam ediyor. Sayın Türk şunu sormak istiyorum. Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce sizi ziyaret etti. Ondan önce de İlhan Cihaner ile Ali Şeker ziyaretinize geldiler. CHP mi bu vekilleri gönderiyor kendileri mi geliyor? Sizce Kürt sorununa yaklaşım konusunda onların yaklaşımı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımından daha olumlu mudur?

Doğrusu biz CHP’yi yıllardır tanıyoruz, iyi tanıyoruz. Kürtlerle aralarında sürekli mesafe bırakıyorlar. Kürtlerin yaşadığı olaylar hakkında fazla yorum yapmıyor ve hiçbir yardımda da bulunmuyorlar. Ama öyle bir dönemdeyiz ki demokrasi tehdit ve tehlike altında. Bu yüzden bugün bu topraklar üzerinde demokrasinin inşa edilmesini ve hukukun üstünlüğünü talep edenler mecburen birbirleri ile ilişki halinde olmalıdırlar ki doğru, ortak ve akilane bir siyaset yürütülsün. Şuna inanıyorum, onlar da bunu iyi biliyor; bugün Kürtler hedefse yarın sıra onlara gelecek. Bu ne demek oluyor? Demek ki bizim demokrasiyi inşa etmemiz, genişletmemiz gerekiyor.

Peki CHP’den ne gibi somut beklentileriniz var? CHP hangi adımları  atsın istiyorsunuz?

Biz demokrasiyi savunmalarını istiyoruz. Adalati korumalarını istiyoruz. Biz Kürt halkını kendileri için potansiyel bir tehlike olarak görmemelerini istiyoruz. Çünkü Kürt halkı Türk halkı ile birlikte çok uzun yıllar yaşamıştır. Fakat bugün Kürtler kucaklansa, hakları tanınsa, kültürü kabul edilse hiçbir sorun kalmaz. Yani biz bugüne kadar yürütülen siyasetin terk edilmesini, Kürtlerin kucaklanmasını, haklarının tanınmasını, kimliğinin tanınmasını istiyoruz. Böyle bir siyaset yürüterek demokrasinin önünü de açmalarını bekliyoruz. Evet bugün CHP muhalefetin başını çekiyor. Türkiye siyaseti üzerinde büyük bir etkiye sahip. Biz yavaş yavaş demokrat ve vicdan sahibi insanların bu yapılanlara karşı seslerini yükselttiğini görüyoruz. Bugün Güney’deki Kürt kardeşlerimizin de, Güney’deki siyasetçilerin de seslerini yükseltmesini bekliyoruz.

50 yıldır Türkiye siyaseti içerisindesiniz. Bu konuda çok tecrübelisiniz. Bu kadar darbe süreçleri gördünüz. Hiç bu kadar umutsuzluğa kapıldığınız oldu mu?

Evet, doğrudur, çok kötü bir dönemden geçiyoruz. Geçmiş dönemlerde de çok zorluklar çektik, zulümler gördük. 1980’lerde zindanlarda büyük bir zulüm gördük.  1994’te yine aynı şekilde. 1978’de yine zindanlara düştük. Son olarak da yine kayyumlar atandı ve hapse atıldık. Fakat bugün uygulanan siyaset farklı bir siyaset. Bugün devletin tüm kurum ve kuruluşları, hukuki mercileri tek bir kişinin söylemi üzerine hareket ediyor. Çok çok büyük bir tehlike. Mesela 1980’lerde büyük bir zulüm vardı ama devletin bütün kurum ve kuruluşları darbe yaparak başa gelen kişinin yetkisi altında değildi. Ama bugün tüm kurumlar, hukuk ve herşey tek kişinin yetkisi altında.

Peki siz HDP’ye sine-i milleti yani halkın içerisine dönmeyi öneriyor musunuz?

Doğrusu bu kararı ancak parti verebilir. Ben kendi başıma birşey söyleyemem.

Sizin şahsi düşünceniz nedir?

Şahsen de siyaset böyle yürüyemez diyorum. Bir misal anlatmak istiyorum; vatandaşın biri toprağını ekiyordu ama hiçbir verim elde edemiyordu. Yer ürün vermiyordu ama adam her yıl ısrarla o toprağı sürüyordu. Oradan geçen göçerler adama, “ne sen utanıyorsun ne de toprağın utanıyor” demiş. Doğrusu bizim de durumumuz buna benziyor. Gerçekten bazen çok öfkelenip artık siyasetle olmaz diyecek duruma geliyoruz. Ama biz siyaset yapmaya mecburuz. Yani sine-i millet kurtuluş değil. Fakat bunun bir kurtuluş olduğunu, birşeyleri değiştirebileceğini, demokrasiyi getireceğini görseydik olurdu. Ancak siyaset yolunda önümüzde ne kadar engel ve kargaşa olsa da yürümek istiyoruz.