Kürt siyasetinin deneyimli ismi Ahmet Türk, HDP’de “Türklük-Kürtlük” gibi bir tartışma olmadığını asıl meselenin, “Kim daha iyi hizmet edecek, mücadele verecek” tartışması olduğunu söyledi.

Ahmet Türk, siyasetin en çalkantılı olduğu bir dönemde 3’üncü Olağan Büyük Kongreye hazırlanan Halkların Demokratik Partisi’nin tutuklu Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın aday olmama kararı üzerine tartışmayı “Kürtlük-Türklük” zeminine çekilmek istenmesine ilişkin Mezopotamya Ajansı’dan Kenan Kırkaya’ya konuştu.

HEP’TEN BERİ HEDEFİMİZ HDP PROJESİYDİ!

Aynı zamanda Kürt siyasetinin hafızası olan Türk, HDP’nin “Bütün halkları kucaklayan misyonunu” önemsiyor ve bunun yeni olmadığına dikkat çekti: “Biz HEP’ten beri hep halkların partisi olmayı düşledik, onu esas aldık. Ama Türkiye halklarını kucaklayacak bir süreç yaşanmadı. O dönem devrimciler, Türkiyeli aydınlar biraz mesafeli durdular.

Zaman içinde bu partinin Türkiye halklarının partisi olduğunu, halkların birlikte eşit özgürce yaşadığı bir ülke mücadelesi veren bir parti olduğunu fark etmeye başladılar. Türkiye demokrasi güçleri, devrimcileri bu partide yerlerini almaya başladılar. Bu partinin ortak demokratik geleceğin partisi olduğu inancı gelişti. DEP döneminde Abdullah Baştürk’ler, Fehmi Işıklar, farklı kesimler ve diyalog kurduğumuz bir çok kesim oldu. Yapılan milliyetçi ırkçı propagandalardan dolayı demokrat olan insanlar mesafeli durdular. Aslında başından beri Kürt siyasetinin arayışı bugünkü ortaklaşmayı sağlayabilecek durumu yaratmaktı.

BİRLİKTELİĞİN MÜCADELESİNİ VERDİK

Şimdi biz siyasi gelişmelerle birlikte bunu yakalamış olduk. Son dönemlerde Türkiye halkında, aydınlarında, ileri gelenlerinden demokrasi için ortak bir mücadelenin kaçınılmaz olduğu inancı gelişti. Biz de hep buna inandık ve hep bunun mücadelesini verdik. Bu ülkede faşizmi yenmeden, faşizme karşı ortak demokratik bir siyaseti oluşturmadan ne Kürt sorununu çözebiliriz nede başka bir noktaya gelebiliriz. Böyle bir siyaset anlayışını bugün yürütüyoruz. Bu nedenle biz her zaman dediğimiz gibi bizim bir birimize ve Türkiye halklarına ihtiyacımız var. Zaten devlet de hep Kürtleri yalnızlaştırmaya yönelik bir politika izledi. Bunun zaman içinde aşılacağına inanıyorum.”

‘DEMİRTAŞ EŞ BAŞKANLIĞI EN İYİ ŞEKİLDE YERİNE GETİRDİ’

Türk, Demirtaş üzerinden yürütülen tartışmaların bir yönüyle “iyi niyetli, değer verme tartışması” olduğunu düşünen ve bu tür değerlendirmelere, “Sayın Demirtaş gerçekten eş genel başkanlığı döneminde hem siyasi öngörüsü hem ortaya koyduğu enerjiyle en iyi şekilde yerine getirdi. Parti olarak Kürt halkı, Türkiye halkları Demirtaş’ın verdiği mücadeleyi biliyor ve bunu unutmaz” diye özetledi.

‘BU PARTİ MÜCADELE VE BEDELLER SONUCU VAR OLDU’

Partinin kurumsal yapısına ve geçmiş mücadele birikimine işaret eden Türk, isimler üzerinden yürütülen tartışmayı doğru bulmadığını ifade ederek şöyle devam etti: “Bu parti hakların demokrasi ve özgürlük mücadelesini veren, köklü ve mücadele ruhuyla ortaya çıkan bir partidir.

Bu parti her dönemde giderek büyüyen bir parti olmuştur. Elbette bu partide şahısların büyük değeri var ama bu parti şahıslara bağlı bir parti değil. Şahıslardan dolayı küçülüp büyüyen bir parti değil. Yürütülen haklı bir mücadelenin, özgürlüğün temsilcisi olduğu için halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesini verdiği için bugün herkes tarafından kabul görüyor.

Bunu istediği için hakların ortak geleceğini isteyen kesimler tarafından büyük bir destek görmektedir. Bu nedenle bu partinin misyonu önemlidir, bu partinin misyonuna onun verdiği demokrasi ve özgürlük mücadelesine sahip çıkmak önemlidir. Elbette hiç kimsenin katkılarını göz ardı edemeyiz. Ama ifade ettiğim gibi gerçekten anlamlı bir parti siyasi geleceği değiştirecek, dönüştürecek bir güce sahip olan bir partidir. Sayın Demirtaş ifade ettiğim gibi gerçekten büyük bir özveri ve çaba ile Eş Genel Başkanlığı yürüttü. Ancak biz biliyoruz ki süreçler, gelişmeler bu partinin daha da büyümesini beraberinde getirdi.”

Tartışmanın “Türk mü Kürt mü” zeminine taşınmak istenmesine ilişkin de konuşan Türk, “Bir Çin liderinin sözü var. ‘Kedinin siyah ya da beyaz olması önemli değil, önemli olan fareyi yakalıyor mu yakalamıyor mu?’ Buradan bakmak lazım. Ortak demokratik bir gelecek için mücadele ediyorsak bunu en iyi şekilde temsil edecek arkadaşları ortaya çıkarmamız lazım. Demokrasi mücadelesini güçlü kılmak için bizler ne gerekiyorsa onu yapmamız lazım. Birlikte bir mücadele yürüteceksek bu tartışmalardan kaçınmamız lazım” diye belirtti.

‘HERKES GENEL BAŞKAN OLABİLİR AMA…’

HDP’nin temel misyonlarından birinin Türkiye’yi demokratikleştirmek olduğunu hatırlatan ve bunun yolunun da mutlak anlamda Kürt sorunun çözümünden geçtiğini vurgulayan Türk, şöyle devam etti: “Tabii Kürt halkının bir beklentisi var yıllardır bir mücadele veriyor.

En ağır baskılara maruz kalan bir parti ve halktan bahsediyoruz. Bu halk rahat ulaşabileceği rahat diyalog kurabileceği siyasetçilerin olmasını talep edebilir bu onun doğal hakkı. Biz burada demokratik gelecek için çalışıyoruz. Yani Türk olan illa ki Kürt’ten üstündür diye mantıktan yaklaşmamak lazım.

Kürt olan, Türk olan arkadaşımızdan daha üstündür daha iyidir gibi bir yaklaşım göstermemek lazım. Burada önemli olan Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözümü esas almaktır. İster Kürt ister Türk olsun… Yani bu inkar edilen ve baskı ile karşı karşıya kalan bir halkın ve bunun mücadelesinin verilmesi gerekiyor. Türk olmuş, Kürt olmuş, Ermeni olmuş, Süryani olmuş, Çerkes, Laz olması önemli değil.

GÜVERCİNLERİ ŞAHİN OLDU!

Geçmişte de bu gibi tartışmalar yaşandı. O zaman da cevap vermiştim bu partide şahin-güvercin gibi bir ayrım yapmak doğru değil. Bu parti mücadelesi kolay değil, şahin-güvercin olarak nitelendirilecek bir mücadele yok. Fedakarlık isteyen bir mücadeledir. Bu partide yer alan bu partiye destek veren her insan fedakarlıkla bu işleri yapıyor. Risklerini görüyoruz. Her gün işte Eş Genel Başkanlarımız belediye başkanlarımız cezaevinde. O yüzden bu partide şahin güvercin ayrımı yapmak doğru olmadığı gibi bu partinin anlamını, mücadelesini kavramamak anlamına gelir.”

‘ÖLENE KADAR HİZMET EDERİM’

Eş başkanlık için isminin gündeme getirilmesini “bir incelik” olarak gören Türk, “Bu bir onurdur, keşke enerjim sağlığım buna elverseydi. Ama biliyorum böyle bir görevi üstlendiğim zaman yerine getirmekte zorlanırım. Bu da vicdanen rahatsız eder. Siyaset acımasızdır. İşte geçmişte Bülent Ecevit, 1973’lerde konuştuğu zaman herkesi harekete geçiriyordu. Ama yaşlandığı zaman ne hale geldiğini hep birlikte gördük.

O nedenle insanın enerjisi tükendiği zaman o görevi hakiyle yapamadığı zaman köşeye çekilmesini bilmelidir. Bu partiden ayrılma anlamına gelmez… Asla ve asla yaşadığımız süreç boyunca bu mücadelenin içinde olacağız ve bize düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmeye çalışacağız. Ama eş başkanlık farklı bir şeydir, hele hele Kürtlerin ve toplumun tüm kesimlerinin saldırıya uğradığı bir dönemde gerçekten bu görevi hakkıyla yapabilecek bir yönetim ve eş başkanların ortaya çıkması gerekiyor” diye belirtti.

KONGREYE GÜÇLÜ KATILIM ÇAĞRISI

Halkın süren konferanslarda doğru bir şekilde tartışması ve eğilimini ortaya koyması gerektiğini sözlerine ekleyen Türk, şunları söyledi: “Bugün demokrasinin tamamen ortadan kalktığı, siyasi partilerin etkisinin olmadığı Olağanüstü dönemleri yaşıyoruz.

Bu dönemde yaşananlara karşı partimizin kendisini yeniden yapılandırması lazım. Halka umut verecek, bir direniş ruhu ortaya koyacak bir anlayışı ortaya koymak lazım. 93-94 yıllarında da bazı sıkıntılar yaşadık, ama bu sıkıntılar mücadelemizi bitirmedi. Hep OHAL diyoruz ama yaşadığımız süreçler sıkıyönetimden farkı olmayan gelişmelerdir.

Bu süreçte halka güven vermek lazım. Halkımızın da partisine, mücadelesine ve demokrasiye sahip çıkacak bir duruşu ortaya koyması lazım. ‘Bitti bitirdik’ dedikleri bir dönemde halkımızın çok coşkulu bir katılım sağlaması tarihi bir mesaj olacaktır.”