Sırrı Süreyya Önder, "İnsanın çekirdeği barışa dönüktür, savaşa dönük değildir. Halklardan daha büyük hiçbir güç yoktur. 4 yılda bir sandık kuruluyorsa geniş halk iradesi savaşı reddediyor ya da kuşku ile karşılamaya başladıysa herkesin bundan çıkaracağı sonuçlar olur" dedi.

 

Halkların Demokratik Kongresi (HDK), "Ölüm değil çözüm, savaş değil müzakere" kampanyasının sonunda "81 ilden geliyoruz. Eşitlik ve barış için buluşuyoruz" adıyla bir etkinlik düzenledi. Etkinliğin sonunda "Eşitlik ve Barış Manifestosu" hazırlandı.

 

Devletin savaş politikalarına karşı halkın diyaloğunu kurmak için düzenlenen etkinliğe 81 ilden 100'ü aşkın kişi katıldı. Ayrıca BDP İstanbul Milletvekili ve HDK Divan üyesi Sırrı Süreyya Önder, BDP Mersin Milletvekili ve HDK Divan üyesi Ertuğrul Kürkçü ile HDK Yürütme Kurulu üyesi Şamil Altan da yer aldı.

 

Etkinliğin yapıldığı salona, "81 ilden geliyoruz. Barış ve eşitlik için buluşuyoruz", "Halklar barış istiyor", "Halk temsilcileri buluşuyor" pankartları asıldı.

 

HDK Yürütme Kurulu adına konuşan Şamil Altan, 1,5 aydır sürdürülen demokratik çözüm kampanyasının final günü olduğunu söyledi. Altan, bugün barış ve diyaloğun koşullarının konuşulacağını belirtti. Altan, "Onurlu barışa ulaşmanın yolunu birlikte arayacağız. Kürtlere karşı yürütülen haçlı seferlerinin son bulması için demokratik sisteme geçişin yollarını konuşacağız" dedi.

 

'BARIŞI SAVUNMAK ÇÖZÜMÜ SAVUNMAKTIR'

Açılış konuşmasını yapan HDK Divan üyesi Sırrı Süreyya Önder, 'Barışı savunmak, çözümü savunmak demektir. Çözüm içermeyen çözüme dair bir programa, ilkelere, önerilere sahip olmayan hiçbir söylem barışa dönük faydalı bir işlev göremez" dedi.

 

Kürt sorununu bir kez daha tanımlamak gerektiğini söyleyen Önder, birkaç gün önce 12 Eylül'ün yıl dönümü olduğunu hatırlattı. Emperyalist kapitalist sistemin Latin Amerika ile başlayan ve Türkiye'ye kadar uzanan askeri darbelerini hatırlatan Önder, askeri darbelerin hep yoksullar, mülksüzler, emekçiler aleyhine, özellikle hak talep edenler aleyhine olduğunu ve bunları bastırmaya dönük yönelimler içerdiğini kaydetti.

 

Önder, Türkiye'de 12 Eylül darbesine ilişkin kafa karışıklığını dönemin TİSK Başkanı Halit Narin'in giderdiğini söyledi. Narin'in işçilere hitaben "Bugüne kadar siz güldünüz, bundan sonra biz güleceğiz" sözlerini hatırlatan Önder, "Darbenin sınıfsal kökenini, ve sınıfsal yönelimini en açık bir şekilde ortaya koyan bu cümle" dedi. Önder, önce emekçilerin hızla yoksullaştığını, yoksulların açlık sınırının altında yaşamaya başladığını belirterek, halklara yönelik şiddeti de hatırlattı.

 

Önder, şöyle devam etti: "Bu ülke cumhuriyet döneminden beri askeri müdahaleler cumhuriyeti olarak da isimlendirilir. Fakat 12 Eylül'ü diğerlerinden ayıran bir şey vardı. İlk defa kendisini kurumsallaştıracak ve bir toplum mühendisliğine soyunacak düzenlemeler yaptılar. Devletin tüm kurumlarında kendilerini sabitlediler. Hayatın tüm alanlarına kendilerini dayattılar. Kürt meselesinin son Kürt isyanının silahlı bir direniş boyutuna geçmesinin hem sebebi hem ilk sonuçları işte bu dönemin ürünüdür."

 

Kürt coğrafyasında onur kırıcı ne varsa uygulandığını söyleyen Önder, "Kürtler ilk defa belki bu kadar yaygın, bu kadar örgütlü ve bu kadar kararlı bir şekilde bu uygulamaları kabul etmeyeceklerini herkese göstererek dağa çekildiler" dedi.

 

Önder, birkaç kez barışın ya da meseleyi silahlı boyuttan çıkarmanın eşiğine gelindiğini, fakat bu fırsatların her defasında heba edildiğini kaydetti. Oslo müzakerelerinin devletin ne kadar sıkışmış olduğunu gösterdiğini ifade eden Önder, devletin güvenlik konseptine birebir tanık olduğunu anlattı. Önder, BDP Eş Genel Başkanı Demirtaş'ın da dile getirdiği bir bakan ile görüşmeyi hatırlatarak, bakanın "Biz bu politikalardan netice alıyoruz, tekrar müzakere koşullarına dönmeyeceğiz" dediğini aktardı.

 

'AKP DİLİNİ ACIMASIZ SAVAŞ DİLİNE ÇEVİRDİ'

AKP Hükümeti'nin emperyalist güçlerin Ortadoğu'da kendisine biçtiği misyon ve kendisine vehmettiği misyondan hareketle dillerini daha da acımasız bir savaş diline çevirdiklerini söyleyen Önder, TBMM'nin 17 Ekim'de açılınca ilk olarak savaş tezkeresini görüşeceğini kaydetti. Önder, "Fakat bu savaş hiçbir sorunu çözemediği gibi ortada telef olan gençlerin canı, kanı, hayatı ve bu ülkenin aslında halkların refahı için harcaması gereken kaynaklarını tahsis ettiği acımasız bir savaş endüstrisi var" dedi. Hiç kimsenin "biz sizden geçen yıl yetkiyi aldık o sürede şunları yaptık, şunları yapamadık" diye bir konuşma yapmadığını belirten Önder, savaş tezkerelerine AKP, MHP ve CHP'nin hep evet oyu verdiğini söyledi. Önder, CHP'nin her sene "son defa olmak üzere evet oyu veriyoruz" dediğine dikkat çekerek, Roboskî'de çekilen tetikte CHP'nin de parmağı olduğunu söyledi.

 

'HALKLARDAN DAHA BÜYÜK BİR GÜÇ YOKTUR'

Barış talebini hakim kılmanın yolunun savaşı, savaş politikalarını, bunun sınıfsal çıkar ilişkilerini teşhir etmekten geçtiğini ifade eden Sırrı Süreyya Önder, şöyle konuştu: "İnsanın çekirdeği barışa dönüktür, savaşa dönük değildir. Bunu herkese anlatabilmek gerekir. Bunu yapabilirsek barış talep eden insanların sayısı 100 binlerden 500 binlere, milyonlara ulaştığı zaman vazgeçtim CHP'den, belki MHP bile bu kadar pervasız davranamayacak. Halklardan daha büyük hiçbir güç yoktur. 4 yılda bir sandık kuruluyorsa geniş halk iradesi savaşı reddediyor ya da kuşku ile karşılamaya başladıysa herkesin bundan çıkaracağı sonuçlar olur."

 

İmralı'ya özel yasaları eleştiren Sırrı Süreyya Önder, "İmralı'ya ambargo uygulanması, sadece teknik bir kesinti değil bir halkın onurunu en çirkin bir şekilde aşağılama yoludur. 'Biz senin siyasal temsilcini yok sayıyoruz, hiçbir demokratik normla kendimizi bağlı saymıyoruz' demektir. Bir halkı en ahlaksız bir şekilde yok saymak demektir" dedi.

 

Önder, HDK toplantısını çelik çekirdek olarak tanımladı ve ekledi: "Çelik çekirdeğin büyüyerek barış halkalarına dönüşeceğini biliyorum."

 

Önder'in konuşmasından sonra, "Barış elçileri" olarak adlandırılan 81 ilden gelen katılımcılar söz aldı.

 

EŞİTLİK VE BARIŞ MANİFESTOSU AÇIKLANDI

Halkların Demokratik Kongresi'nin "81 ilden geliyoruz, eşitlik ve barış için buluşuyoruz" etkinliğinin sonunda, "Eşitlik ve Barış Manifestosu" açıklandı.

 

HDK, Eşitlik ve Barış Manifestosu'nda TBMM'yi 17 Ekim'de görüşülecek savaş tezkeresini reddetmeye, tüm emek ve demokrasi güçlerini de barış için mücadele etmeye çağırdı.

 

Manifestoda, toplantıya dört bir yandan her halktan, her dilden, her dinden, her cinsiyetten, her meslekten 160 kişinin Kürt sorununda diyalog, müzakere, barış ve eşitliği konuşmak üzere katıldığı belirtildi. Manifestoda, "Savaşın konuşulduğu egemenlerin TBMMne karşı halkların meclisi barışı konuşmak için toplandı" denildi.

 

MANİFESTODA ŞU İFADELER YER ALDI:

-Türkiye'nin gerçekliği çeşitliliktir. Türkiye'de bu kabul edilmedikçe barış tesis edilemez.

 

-Hepimiz, kendimizden başlayarak barışın bir elçisi olmalıyız, savaşı isteyenlerden daha cesur ve kararlı olarak birebir ilişkilerle bu savaşa karşı çalışmalıyız.

 

-Tüm sendikalarda, iş yerlerinde, işçi semtlerinde işçilerin, emekçilerin bu savaştan çıkarı olmadığını, vergilerimizin savaşa, bombaya gittiğini, sağlığa, eğitime harcanmadığını öncelikle Türk işçi ve emekçilerine anlatmalıyız.

 

-Kadınlar olarak, taciz, tecavüz, şiddetten çekiyoruz. En çok da yitirdiğimiz çocuklarımızın ardından ağlıyoruz. Kürt Analarının bölgeden başlattığı barış çağrısına asker anneleri olarak, acıları ortaklaştırmak ve savaşı durdurmak adına bir adım atılması için çalışmalıyız.

 

-Şovenizm ve linç politikalarına karşı, en küçük yerellerde barışı hayata yayan örgütler oluşturmalıyız.

 

-HDK, tüm Türkiye halklarının acılarının birleştiği bir yerdir. Buradan hareketle, savaşın muhataplarından olan Türk asker ailelerinin acılarını daha fazla sahiplenmeliyiz.

 

-Anadilinde eğitim vazgeçilmez bir haktır, eğitim emekçileri başta olmak üzere anadilinde eğitimin hayata geçmesi için mücadele etmeliyiz.

 

-4+4+4 eğitim sisteminin asimilasyoncu, tekçi, şoven, dinci, militer nesiller yetiştirmeye dönük yüzünü teşhir ederek, anadilde, özgür, bilimsel, demokratik ve ücretsiz bir eğitim sistemi için mücadele etmeliyiz.

 

-TBMM'yi 17 Ekim'de görüşülecek savaş tezkeresini reddetmeye, tüm emek ve demokrasi güçlerini de barış için mücadeleye çağırırız.

 

-Savaş değil müzakere, ölüm değil çözüm şiarı ile silahların susması ve barışa adım atılması için müzakerelerin başlatılması ve İmralı'da uygulanan tecride son verilmesi için mücadele etmeliyiz.

 

-Barışın kazanılması, Kürt sorununun demokratik, eşit haklara dayalı çözümü ile mümkündür. Bu amaçla Kürt halkının demokratik özerklik talebi karşılanmalıdır.

 

-HDK, ülke içinde olduğu gibi, başta Suriye olmak üzere komşuları ile savaşı reddeder.

 

-HDK olarak, sadece ülke içinde barış mücadelesini örgütlemekle yetinmeyip, küresel bir barış ve dayanışmayı örgütlemeliyiz.

 

-Asker isimlerinin okullara, sokaklara, caddelere, parklara verilmesine son verilip, barış dilini hakim kılacağımız bir kampanya örgütlenmelidir.

 

-Ana akım burjuva basının savaşı kışkırtan, nefret söylemini yaygınlaştıran ve gerçekleri maniple eden yapısını teşhir ederek, basın özgürlüğüne ve özgür basına sahip çıkmalıyız.

 

-Siyasetçilere, gazetecilere, aydınlara, öğrencilere, emekçilere yönelik tutuklama ve baskılara karşı mücadele etmeliyiz."