Filiz Alpgezmen’in ilk filminde, doğduğu İstanbul ve büyüdüğü Paris’e kendini ait hissetmeyen Özgür isimli genç bir kadının hikayesi anlatılıyor. ’Yabancı’da yıllar sonra memleketine gelen Özgür’ün İstanbulla ve hayatla bağ kurma çalışmalarını konu edinmiş.

Daha önce tiyatro yönetmenliği ve dizi senaristliği yapmış Filiz Alpgezmen’in ilk uzun metrajlı filmi “Yabancı”, 19 Nisan’da gösterime giriyor.

DÜNYA PRÖMİYERİ VARŞOVA’DA

Dünya prömiyerini 28. Varşova Film Festivali’nde, Türkiye prömiyerini ise 19. Adana Altın Koza Film Festivali’nde yapan “Yabancı”nın başrollerinde Sezin Akbaşoğulları, Caner Cindoruk ve Serkan Keskin yer alıyor.

Yapımcılığını Eylem Akın ve Ali Suphi Alpgezmen’in üstlendiği film, çocuk yaşta devrimci anne ve babası ile birlikte Paris’e iltica eden ve babasının ölümü üzerine onu İstanbul’da gömmeye çalışan Özgür’ün hikayesini konu alıyor.

Görüntü yönetmenliğini Özgür Polat’ın yaptığı filmin kurgusu Çiçek Kahraman’a ait.

Alpgezmen, filmin 80 darbesinin toplumda bıraktığı izleri sürdüğünü belirterek, "80 darbesinin, bugün içinde bulunduğumuz toplumsal, sosyopolitik, kültürel ve yaşamsal durumun üzerinde çok etkisi olduğunu düşünüyorum" dedi.

Alpgezmen, filmin, mülteci bir devrimcinin kızı olan Özgür'ün, babasını kaybetmesi ve onu İstanbul'a defnetmeye karar vermesiyle başladığını söyledi.

Hikayenin bir diğer Yabancı'sı Ferhat'ın da Özgür'ün yolculuğunun bir parçası olduğunu dile getiren Alpgezmen, "İkisinin 80'de donmuş kalmış Özgür'ün babasının evinde, bir araya gelmesi ise ikisi için de sadece bedensel anlamda değil, düşünsel anlamda da bir dönüm noktası oluyor. Ancak bu kez de Ferhat'ın içinden geçtiği sürecin sonunda geldiği noktayla karşı karşıya kalıyor. Özgür için aslında esas karar verme noktası da belki işte tam da burada oluşuyor" dedi.

"KÖKSÜZLÜĞÜN YARATTIĞI ÖFKE"

80 darbesinin, bugün içinde bulunulan toplumsal, sosyo politik, kültürel ve yaşamsal durumun üzerinde çok büyük etkisi olduğunu vurgulayan Alpgezmen, filmin 80 darbesinin bizzat kendisiyle ya da onu bizzat yaşayanlarla değil, etkileriyle ve bir sonraki kuşakla ilgilendiğini, darbenin toplumda bıraktığı izleri sürdüğünü söyledi.

Alpgezmen, bu iz sürmenin, birçok yönü olduğuna dikkat çekerek, şunları ifade etti:

"Toplumsal yapı, siyasi konjonktür, değişen değerler, oluşan yeni muhafazakar sınıf, insan ilişkileri hepsi bunun içinde. ‘Darbenin çocuklarının, farklı yerlere savrulmuş, tepki duymuş ya da o günlerin öncesindeki isyana ve cesarete özenmiş çocukların, darbenin oluşturduğu toplumda bir babanın gömülmesi süreci üst hikayesi üzerinden yaşadıkları’ demek, Yabancı'nın 80 darbesiyle ilişkisini en doğru tanımlayacak cümledir.

Filmin konusu, karakterleri, hepsi benim çocukluğumdan beri etrafımda olan biten olaylardan, yaşadıklarımdan, gözlemlediklerimden ya da duyduklarımdan devşirdiklerim. Birebir otobiyografik bir yanı yok filmin. Ben, ailem nedeniyle epeyce içinden şahit oldum 80'e ve daha sonra yaşananlara Bundan sonrasında da yaşamı ve toplumu okumalarımda, değerlendirmelerimde bütün bu geçmişimin çok etkisi oldu elbette. Bugünle ilgili bir şey söylemek istiyordum, darbeyle olan bağı kurmak istiyordum. Kafamı hep meşgul eden bir aidiyet sorunu da vardı. Bunu sadece mültecilikle de ilişkilendirmiyorum aslında ama en doğru gösterge bu olacaktı. Ne buraya ne oraya ait olmak, ne bugüne ne düne ait olmak ve köksüzlüğün yarattığı öfke."

"SİNEMANIN BÜTÜN DÜNYADA ERKEK EGEMEN BİR YAPISI VAR"

Filmin çekim sürecinde Fransa'da mülteci devrimcilerle ve onların çocuklarıyla görüştüklerini anlatan Alpgezmen, "Bu görüşmelerden genel bir bakış açısı edinmek anlamında yararlandım. Bunun dışındakiler; konuşmalar, gözlemler, deneyimler, okumalar, izlemeler, araştırmalar zaten yaşam boyu biriktirdiklerim, bu film için seçip yeniden masaya koyduklarım diyebilirim. Bütün bunları yapımcılarım olduğu kadar, filmin düşünsel ve yaratıcı sürecinin de bir parçası olan Eylem Akın ve Ali Alpgezmen'le, filmin yönetmen yardımcısı olduğu kadar, bütün prodüksiyon ve post süreci boyunca birlikte yol aldığım Murat Can Tura ile paylaşmak, tartışmak, değerlendirmek önemli bir kaynaktı benim için" diye konuştu.

Sinemanın sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada erkek egemen bir yapısı olduğunu belirten Alpgezmen, şunları ekledi:

"Diğer sanat dallarında da bu durumun aşılmaya başlanması çok eski değil. Dolayısıyla pozitif ayrımcılığın ne yazık ki gerekli olduğunu görsem de, bir yandan da buna karşı durmaya çalışarak bir kadın yönetmen olmayı, bir kadın olarak sanatçı olmayı önemsiyorum.

Kadının bizim ülkemizde de, sinemada da gerçekten yer almaya başlaması sadece yönetmen olarak değil senarist, eleştirmen, yapımcı (ki Yabancı'nın yapımcılarından olan Eylem Akın da bir kadın yapımcı), kurgucu hatta daha erkek hakimiyetinde görülen teknik alanlarda da etkili hala gelmesi, önünde yokmuş gibi yapılan toplumsal engellere rağmen hızla artıyor ve sinemanın her alanında çok başarılı kadınlar görüyoruz artık. Esas olanın, varılması gereken noktanın da bütün bu dallarda çalışan, bütün kadınların iyi işler yapmaları ve bir kadın olarak değil başarılı sanatçılar olarak anılmasından geçeceğini düşünüyorum. Ancak o zaman kadın yönetmen-erkek yönetmen diye tartışmaktan çıkabileceğiz belki bir gün. Ama o güne dek kadın olmak benim yönetmen kimliğimin önemli bir parçası."(Haberx)