Bilgisayar biliminin kurucusu denebilen Alan Turing, tarihin en büyük dahilerinden biriydi. 14 milyon insanın canını kurtardı ama tutucu yasalar ve işgüzar yöneticilerin kurbanı oldu. İngiltere, ölümünden 60 yıl sonra Turing’in hak ettiği saygıyı teslim ediyor. “Yapay Oyunfilmi, Prof. Turing’in hikâyesini anlatıyor…

Doktorlar “östrojen tedavisi” diyor. Avukatlar ise “kimyasal hadım”... 70 yıldır cinsel suçluları cezalandırmak için kullanılıyor. Çünkü kadını üretken kılan bu tedavi, erkeğe uygulandığında libidoyu düşürüyor, saldırgan dürtülerini törpülüyor. Türkiye’de de tartışılan kimyasal hadım cezasına, 20 kadar ülkede, birden fazla kadına tecavüz edenlere ve çocuklara cinsel saldırıda bulunanlar çarptırılıyor. Eskiden eşcinsel erkekler de “sapkın hastalıklarından” kurtulmaları için kimyasal hadıma tabi tutulurdu.

1885’te eşcinselliği yasaklayan ve 1967’de yasayı kaldırıncaya dek şair Oscar Wilde dahil 49 bin kişiyi bu suçtan hapse tıkan İngiltere, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra eşcinsellere “kimyasal hadım seçeneği” sunmaya başlamıştı. İngiltere’ye savaşı kazandıran isimlerin başında gelen dâhi matematikçi Alan Turing de bu tercihe zorlananlar arasındaydı.

Turing, bilim tarihine “Turing Makinesi” olarak geçen kendisinin ise “Christopher” adını verdiği makine üzerindeki çalışmalarının yarım kalmaması için eşcinsellikle suçlandığı mahkemenin hadım önerisini kabul etmişti. “Bu kadar akıllanmışken onu bırakamam” diyordu. Turing’in veremden ölen ilk gençlik aşkının adını taşıyan Christopher’a, çok daha sonra biz “bilgisayar” diyecektik.

DÂHİYİ ZOMBİYE ÇEVİRDİLER

Ama ilaçlar ona yaramadı. Yan etkiler baş gösterdi. Turing’in kan basıncı fırladı, elleri titremeye başladı. Bacaklarında derman kalmadı. Kemikleri eriyordu. Keskin zekâsı çalışmaz hale geldi. 2. Dünya Savaşı’nda Almanların o zamana kadar bilinen yöntemlerle ancak 20 milyon yılda çözülebilecek mesaj şifreleme sistemi “Enigma”yı çözen, bu sayede tarihçilere göre savaşı 2 yıl kısaltan, dolayısıyla en az 14 milyon insanın ölmesini engelleyen Turing, yaşayan bir ölüye dönmüştü. Kimyasal hadımdan kurtulmak için kimseden yardım istemedi, isteyemedi. Çünkü İngiliz Gizli Servisi, Enigma şifresini çözme programının saklı tutulmasına karar vermişti. Polis, hırsızlık vakası üzerine gittikleri evinde, telefon santralına benzeyen bir sürü kablolu cihazı görünce Turing’in bir Sovyet casusu olmasından şüphelenmiş, takibe almıştı. Kısa süre sonra eşcinsel olduğu öğrenildi ve dava açıldı.

‘ELMA YEMİŞ ÖLMÜŞ’ DEDİLER

Kimyasal hadım tek seferde bitmiyor. Mahkeme kararı kaç yıl “tedavi” öngörürse o süre içinde her üç ayda bir iğne yaptırmak gerekiyor. Prof. Turing, yan etkilerden şikâyet etmesine rağmen hadım iğneleri sürüyordu. İki yıl geride kaldığında Turing’in karaciğeri iflas etmek üzereydi, karnı davul gibi şişmiş, tarifi güç acılar veriyordu. 7 Haziran 1954’te Manchester’daki evinde ölü bulundu. Polis “intihar” dedi. “Her gece yaptığı gibi elmasını yemiş sonra da siyanür içip intihar etmiş” diye açıklandı. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dahilerinden biri, “eşcinsellik tedavisi” yüzünden 42 yaşında yaşama veda etti.

BU FİLM KAÇMAZ

Bu bilim insanının değeri ölümünden 50 yıl sonra, Enigma programı üzerindeki “çok gizli” damgası kaldırıldığında anlaşıldı. Hakkında kitaplar yazıldı. Manchester’a heykeli dikildi. 2009’da devletin özür dilemesi gerektiğini savunanlar internette kampanya başlattı. Dönemin başbakanı Gordon Brown, “Ona yapılanlar korkunçtu” dedi ve resmen özür diledi. Kraliçe, özel bir af kararı çıkardı. Artık tamamen aklanmıştı. İşte dün vizyona giren, “The Imitation Game” (Yapay Oyun) filmi bu hazin hikâyeyi anlatıyor. (Kaynak: HT CUMARTESİ/MUSTAFA ALKAN)

***

Turing ve arkadaşlarının Enigma’yı çözmesinin hikayesinin anlatıldığı The Imitation Game: Enigma filmi Cuma günü vizyona girdi. 8 dalda Oscar’a aday olan film, bu Pazar En İyi Erkek Oyuncu (Benedict Cumberbatch), Yılın En İyi Filmi, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Keira Knightley), En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Kurgu, En İyi Prodüksiyon Tasarımı, En İyi Orijinal Müzik dallarında Oscar almak için yarışacak.

Radikal Hollywood muhabiri Aida Takia O’Reilly, filmin başrol oyuncusu Benedict Cumberbatch ile 15 Kasım 2014’te bir araya geldi. O dönemde henüz nişanlanmış olan Cumberbatch geçtiğimiz günlerde nişanlısıyla sessiz sedasız evlendi ve belki de Pazar gününden itibaren Oscar’lı bir oyuncu olacak. Cumberbatch ve Radikal muhabiri O’Reilly’nin sohbetini aktarıyoruz:

The Imitation Game: Enigma’daki performansınız için sizi kutlarım. Kesinlikle anlatılması gereken bir hikayeydi. Filmi çekerken ne kadar acı çektiğinizi tahmin edebiliyorum. Çekimler sırasında ağladığınız anlar oldu mu?

Filmde ağladığım bir sahne var ama o sahnedeki performansım yalnızca iyi bir oyunculuk örneği değildi. Turing olağanüstü bir insandı ve onu canlandırırken karakterimle özdeşleştim diyebilirim. Bu yüzden de o sahnede onun yaşadıklarından duyduğum üzüntü yüzünden ağlamamı durduramadım. Daha önce böyle bir şey yaşadığımı hatırlamıyorum. Çekimler devam ediyordu ve ben de kendimi toparlamak zorundaydım. Duyguları değil de sahneyi canlandırmak zorundaydım. Bu yüzden kendimi ciddi şekilde tutmak zorunda hissettim. Bu hikaye insanı ciddi şekilde duygulandırıyor ve beni de derinden etkiledi.

“BİRİLERİNİ AFFEDECEK BİRİSİ VARSA O DA ALAN TURING’DİR”

The Imitation Game: Enigma filminin sonunda Kraliçe Elizabeth’in Alan Turing’i 2013 yılında “affettiği” yazıyor. Ancak belki de Kraliçe af etmek yerine özür dilemeliydi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu konudaki hislerimi açıklarken çok dikkatli olmalıyım. Ancak herhangi birini affetmesi gereken birisi varsa o da Alan Turing’dir. Bu da insanın midesini bulandıran türden bir ironi bence. Ancak hem hükümet hem de Kraliçe, bu affı yayınlamak zorundaydı. Turing’in ölümünden çok sonra gelen bu af için kampanyalar düzenlenmesi gerekti. Özür ya da af olayı, bu politik kampanya sonrasında geldi ve bu da utanç verici bir durum. Filmin en önemli getirilerinden birisi, Alan Turing’in hikayesinin geniş kitlelere ulaşması olacak bence. Aynı zamanda bu adamın çektiği acılar ve maruz kaldığı haksızlıklara da dikkat çekilmiş olacak.

“ALAN TURING OLMASAYDI GOOGLE OLMAZDI”

Alan Turing çok hassas, herkesten farklı, biricik bir insandı ve çok kötü şeylere maruz kaldı. Çok önemli bir kriptograftı ama tek özelliği bu değildi. Turing aynı zamanda bugün Google’ın da kullandığı algoritmaları yazan, “evrensel makine” adını verdiği ve bizim bugün bilgisayar dediğimiz cihazları da ilk kez üreten kişiydi. Onun sayesinde insanlık, zeka, ruhun ne olduğu ve biyolojinin ardındaki mekanizmalar üzerinde de düşünmeye başladık. Bu da bizi inorganik şeylerin, yani makinaların mekanizmasına yönlendirdi. Fakat Alan Turing tüm bunlara rağmen, doğasını inkar etmedi ve eşcinseller arasında bir ikona dönüştü. O bu konuma gelmeyi hiç istememişti. Şehit olmayı istememişti. Herhangi bir politik sebepten, hele ki özel hayatı yüzünden ilgi odağı olmayı istememişti. Üstelik çalışmalarının tanıtımını bile yapmadı. Bu yüzden de bu film sayesinde onun hikayesinin ve başardıklarının daha fazla insana ulaşması beni çok ama çok mutlu ediyor.

“RUSYA VE TÜRKİYE ’DEKİ BASKILAR ENDİŞE VERİCİ”

Öte yandan bu film tarihteki bir hikaye olmakla kalmıyor ne yazık ki. Milliyetçiliğin olduğu her yerde bir günah keçisi bulunabiliyor. Eşcinsel azınlıklar bugün bile önyargıyla karşılanıyor ve ceza alabiliyor. IŞİD’in yaptıkları ortada ama Rusya, Türkiye ve Yunanistan’daki Altın Şafak Partisi gibi muhafazakar politik oluşumlar da aynı düşünceyi destekliyor. Gerçi artık Altın Şafak pek ortalarda yok, çok şükür… Ancak ne zaman insanlar keskin sınırları olan bir kimlik ve milliyet fikri oluştursa, bundan sapan her şeyi anormal olarak görüyor. Bu tip sapmalar her zaman yasaklanıyor, onların üzerine gidiliyor ve sonunda da cezalandırılıyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde homoseksüel erkekler halen ceza alıyor. Ne yazık ki Alan Turing’in hikayesine benzer çok fazla hikaye var. Turing bizim bugün bilgisayar dediğimiz şeyi icat etmiş ve kriptografi başarısı sayesinde milyonlarca hayatı kurtarmış. Polonyalıların icat ettiği makinayı geliştirerek olağanüstü bir cihaz icat etmeyi başarmış. Buna rağmen kendisine oldukça kötü davranılmış ve yanlışlar yapılmış ve onun uğraşmak zorunda kaldığı önyargılar bugün hala varlığını sürdürüyor. Bu yüzden de filmdeki hikayeni modern zamanları da anlattığını düşünüyorum.

“TURING HAPSE GİRMEKTENSE HADIM EDİLMEYİ TERCİH ETTİ”

Artık Alan Turing’i her yönüyle tanıdınız. Bir tahminde bulunacak olsanız, intihar ettiğini mi söylerdiniz, yoksa öldürüldüğünü mü düşünüyorsunuz?

Bazen Sherlock Holmes gibi davranmaya çalışıyorum ama, ben adli tıp uzmanı değilim. Buna rağmen hiçbir şüphe hissetmeden söyleyebilirim ki bence intihar etti. Vücudunda olan bitenle yakından ilgili bir adamdı ve çok zor şeylere katlanmak zorunda kaldı. Turing cinsel olarak aktif bir eşcinsel erkek olmanın yanında, Olimpiyat standartlarında bir koşucuydu da. Yalnızca teorilerinde ve hayalinde var olan bir şeyi gerçeğe dönüştürdü Turing. Buna rağmen çok fazla acı çekti. Çekimlerden önce Manchester’da beraber çalıştığı insanlardan birisiyle görüşme fırsatım oldu.

Ona Turing’in ceza aldıktan ve onu hadım edecek iğneler yapılmaya başladıktan sonra değişip değişmediğini sordum. O ise bana “Hayır, hiçbir değişiklik olmadı” dedi. Östrojen iğneleri sonrasında kilosunda bir değişiklik olmadı mı diye tekrar sordum. Meslektaşı ise “Hayır, çok içine kapanık bir insandı. Bu yüzden yaşadığı değişiklikleri ve acıları fark edemedik” dedi. Daha sonra da bana bir anekdot anlattı. Her hafta Turing’e iğne yapan doktor, bir gün ona “Bu iş utandırıcı olmaya başladı. İstersen her hafta buraya geleceğine ben sana bir makine yapayım, bunu kalçana yerleştirelim.

Sen yemek yerken makine metabolizmanın çalıştığını fark edip sana ilacı yavaş yavaş, küçük dozlarda versin” diye bir teklifte bulunmuş. Plana göre 2 yıllık ceza sonrasında bu makine çalışmayı durduracakmış, ancak bu olmamış. Makine çalışmayı bırakmamış. Alan Turing bu meslektaşına hikayeyi anlattıktan bir süre sonra mutfağa gidip eline bir bıçak almış, kalçasındaki o makinayı çıkarmaya çalışmış. Ki daha önce de söylediğim gibi bu adam vücuduna ve sağlığına çok dikkat eden, mantık çerçevesinde hareket eden bir adamdı ama çok fazla acı çekiyordu. Ben de bu yüzden filmde minik bir detaya yer verdim. Filmin sonundaki 2 sahnede Turing’i canlandırırken hafifçe topallamayı tercih ettim. Bu detaya dikkat çekmek istedim.

Bana kalırsa öyle bir durumda kalan bir adamın başka çaresi kalmamış olabilir. Hayatında hiç sevgi yoktu. Eşcinsel olduğu için suçlu muamelesi görüyordu. Hem vücudu hem de zihni bu iğneler yüzünden mahvolmuştu. Hapse girmektense, yaptığı işe devam edebilmek için bu ilacı almayı ve hadım edilmeyi tercih etmişti. Çünkü başka bir çaresi yoktu.

ALAN TURİNG’İN ÖLÜMÜ BİR KAZA MIYDI?

Bazı insanlar Alan Turing’in ölümünün kaza olduğunu düşünüyor. Bu da bir teori. Öldükten sonra yatağının başucunda bulunan elmanın içinde siyanür vardı. Ancak Turing’in annesi onun üzerine titriyordu ve oğlunun homoseksüel olduğunu inkâr ediyordu. Bence Turing bunu annesini korumak için yaptı. Olaya da kaza süsü vermek istedi. 2012 yılında Bilim Müzesi’nde Alan Turing’in otopsi raporunun da bulunduğu bir sergi yapıldı ve raporda görüldüğü üzere, siyanürü suya karıştırarak, büyük miktarlarda içmişti. Sanıyorum daha sonra ağzında oluşan acımtırak badem tadını gidermek için elmadan bir ısırık aldı. Bence de bu, intiharı gösteriyor.

“TURING İNGİLTERE’Yİ KURTARDI, BİZ İSE ONU İNTİHARA SÜRÜKLEDİK”

Tabii bir de komplo teorileri var. Turing çok fazla şey biliyordu, ancak hem mahkeme sırasında hem de tutuklandıktan sonra çok fazla şey ortaya saçılmıştı.

O esnada devlet sırlarını korumasını telkin eden sözleşmeyle bağlıydı ve birileri, eşcinsel ilişkileri sırasında bir şeyler anlatabileceğinden korkmuş olabilirdi. Çünkü o dönemde eşcinsel erkeklerin bu kadar yoğun şekilde yargılanmasının ardında yatan şey, Cambridge’de dolaşan casuslara duyulan korkuydu. Eşcinsel erkeklerin komünist fikirlere de eğilimli oldukları düşünülüyordu.

Bu yüzden de McCarthy’nin Cadı Avı’na benzer tarzda yürütülen soruşturma sonrasında dikkatler Alan ve diğer eşcinsel erkekler üzerinde yoğunlaştı. Komplo teorisine göre MI6 ya da başka bir istihbarat birimi Turing’i öldürdü ve olaya kaza süsü verdi. Ancak ben buna inanmıyorum.

Çünkü isteselerdi Alan’ı hayatının daha erken safhalarında öldürebilirlerdi. Ayrıca bu teori, dikkatleri bizlerin Turing’e olan saldırgan tavrımızdan uzağa çekmeye çalışıyor. Bu teori olayı casus edebiyatına indirgemeye çalışıyor. Halbuki bu adam, toplum ve demokrasi tarafından bir ilaca maruz bırakıldı ve sonunda da intihara sürüklendi. O bu toplumu 2. Dünya Savaşı’nda faşistlerin elinden kurtarmak için uğraşmıştı. Olaya komplo teorileriyle yaklaşmak, bu mide bulandırıcı ironiyi görmezden gelmek demektir. Bu adamın derin doğasını ve hayatını anlayabilmek için de bu gerçeği kabullenmemiz gerekiyor.

(Çeviri: Eda Utku / Radikal)