15 Nisan gecesi İstanbul Film Festivali'nde Toz Bezi, En İyi Film, en iyi senaryo ve Asiye Dinçsoy da En İyi kadın Oyuncu ödüllerini aldı. Şadiye Dönümcü ödüller açıklanmadan önce Nazan Kesal ve Asiye Dinçsoy’la söyleşti, Bianet’te yayınlandı:

TOZ BEZİ'NİN "HATUN"U VE "NESRİN"İ ANLATIYOR

Altın Lale Ulusal Yarışma” bölümünde izledim “Toz Bezi”ni. Nazan Kesal ve Asiye Dinçsoy’a, “uygunsanız film üzerine söyleşebilir miyiz’ dediğimde ikiletmediler. Söz konuklarımda…

İki gündelikçi kadının, Nesrin ve Hatun’un temizliğe gittikleri evlerdeki insanlarla kurdukları ilişkiyi, gündelik çatışmalarını, kendi arkadaşlık-kardeşliklerini, yakın arkadaşlıklarının getirisi olan hiyerarşiyi, hayata tutunma çabalarını; kadınlık, annelik, temizlik, yoksulluk, cehennemleşen şehrin üzerinden yoksulluk ve yoksunluk ile, bazıları için cennet olan şehir üzerinden gel-git yaşarken hayatı anlamaya ve kendilerine gidecek yollar bulmaya çalışmasını anlatan bir film “Toz Bezi”.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı(İKSV) tarafından düzenlenen Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde, Türkiye’den son dönem yapımlarından 11 filmin yarıştığı “Altın Lale Ulusal Yarışma” bölümünde izledim “Toz Bezi”ni.

Film, Uluslararası prömiyerini 11-21 Şubat’ta 66. Berlinale Film Festivali Forum bölümünde yaptı. Nürnberg Türkiye- Almanya Film Festivali’nden “En Iyi Film” ödülü ile başrol oyuncuları Asiye Dinçsoy ve Nazan Kesal da “En Iyi Kadın Oyuncu” ödülü ile dönen filmi Ulusal prömiyerinde izlemekten büyük keyif aldım. 

Filmi yazan ve yöneten Ahu Öztürk çok güzel bir iş çıkarmış. Filme başta Nazan Kesal (Hatun), Asiye Dinçsoy (Nesrin) olmak üzere tüm oyuncuların ve her aşamada emeği geçenlerin anlamlı katkısı var.

Seyirciyi içine çeken film bittiğinde, salon bir süre daha hareketsiz kaldı. Tüm ekibin katıldığı söyleşi bölümünde filmden seyirciye geçen enerji, ekibe geri döndü kanımca.

Çıkışta Nesrin ve Asiye’ye, Nazan Kesal ve Asiye Dinçsoy’a, “uygunsanız film üzerine söyleşebilir miyiz’ dediğimde ikiletmediler; yoğun programlarına rağmen üstelik.

Buluştuk, ertesi gün. Öyle sıcak, öyle içten anlattılar ki; film çekim sürecini, ekibin birbiriyle ilişkilerini, oyunculuğu. Söyleşi hiç bitmesin istedim, üstelik konuştuklarımızın bir bölümünü yer darlığı nedeniyle metne dahil edemeyeceğim halde. Söz konuklarımda…

*****

"SET ARALARINDA ORADAKİ KADINLARIN EVLERİNE GİTTİK"

Nazan Kesal (NK): Filmi Maltepe’nin Gülsuyu semtinde çektik. Burası benim ilk kez film için gittiğim bir muhit. Adını daha önce çok duymuştum ama karşılaşmam “Toz Bezi” sayesinde oldu. Filmin çekildiği süre içinde dejenerasyonun, bir takım paranın başka türlü kendini nasıl ürettiğini öğrendim.

Asiye Dinçsoy (AD): Ayrıca rantın çok yüksek olduğu bir yer, Gülsuyu. Orada kadınlar hep sokakta.

NK: Orada duran erkekler, hareket edenler kadınlar vardı. Kadınlar temizlik işçisi, çocuk bakıcısı olarak çalışıyorlar. Sette, filmi çektiğimiz evde üç çocuklu, kocası tarafından terkedilmiş bir kadın yaşıyordu. Evin bir odasını aile kullanıyor, diğer iki oda da çekim yapıyorduk. Çocukların üçü de hasta.  Her gün eve geldiğimizde burnu akan, aksıran, öksüren, astım krizi geçiren çocuklara tanık olmak acı vericiydi. Film ekibi o çocuklar için elinden geleni yaptı. Bir gün büyük oğlanla annesi arasındaki bir konuşmaya tanık oldum. Çocuk annesinden “Ben 10” saat almasını istedi, annesi de parasının olmadığını söyledi. Gece eve gidip oğlumun tüm “Ben 10” saatlerini ve arabalarını topladım. Sabah torbayı eline verdim. Çocuğun mutluluğunu anlatamam

AD: Tıpkı Hatun ve Nesrin’in ilişkisi gibi Gülsuyu’ndaki kadınların dayanışması da, oradaki mahalle duygusunu çok hissettiren bir durumdaydı. Set aralarında fırsat buldukça oradaki kadınların evlerine gittik. Yaptığımız sohbetlerde onların gerçek yaşamlarında yaşadığı problemler ve sıkıntılarda birbirlerine destek olduklarını gördük. Aynı Nesrin gibi çocuğunu bırakıp gitme zorunda olan kadın olsa, o çocuğu sahiplenecek çok kadın olduğunu bilmek; oyuncu olarak benim açımdan umut vericiydi. Sistemin ekonomik olarak tüm zorlamaları ve baskısına rağmen birbirlerine güç verebiliyorlar.  Bu bir çözüm değil belki ama bir yandan da var olabilmeleri için tek çare gibi. Aslında senaryoda olup ama çekmediğimiz bir durumdan söz etmek istiyorum. Bu gecekondularda yaşayan alt sınıftan kadınların yaşamlarındaki bazı problemlerin aynısı evlerine temizliğe gittikleri evlerdeki kadınların yaşadıkları problemlerle çok benzer.

"BU HİKAYE KURMACAYI ALT ÜST EDEBİLECEK KADIN DAYANIŞMASINA SAHİP"

NK: Bu filmin her sekansında, senaryonun dışında çekilen muhitin ruhunu ve tanıklıklarımızın acılarını oyuncu olarak kendi vicdanlarımızda bulabiliriz; bu hikayenin neresindeyiz, diye. Film bir kurmacadan oluşur, evet. Ama bu hikaye o kurmacayı bile alt üst edecek bir kadın dayanışması ve ruhuna sahip. Filmdeki bütün kadınların erkeklerle bir şekilde problemi var. Erkek iktidarının kendini dayatması ve bunun karşısında filmdeki kadınların kişiliklerinden dolayı. Hem çok eril olacaksın, hem de hayata hiçbir yerden müdahil yerden bakamayacaksın. Bu biçimi, biz filmde içten içe eleştiriyoruz. Özellikle de Hatun karakterinin kocası Şero’yla kurduğu ilişkide görüyoruz. Oysa hayat müşterek. Ne kadının ne erkeğin kenara çekilip, yaşamı seyretme lüksü yok. Bu bağlamda kadının toplumsal yazgısının değişimi, ancak kendi kişisel devrimini yaratmasıyla gerçekleşebilir.

AD: Kadının dayatmayı olağanmış gibi kabul etmemesi, yok sayması durumu var.

NK: Yönetmenimiz Ahu, hikayesini çekerken filminden çok çalışan ve oynayan insanların ruhlarını, sıkıntılarını, acılarını hikayesinin üzerine eklemledi. Set kurduğumuz evdeki üç çocuklu kadının trajedisini hissederek oturdu monitör masasına. Benim üç günlük uykusuzluğumu kendine dert edindi. Ve bunları gerçekten inanarak yaptı. Monitör masasındaki koltuğunda oturup ahkam kesen bir yönetmen olmadı. Benim için Ahu’nun en değerli yanı ‘yönetmencilik’ oynamaması.

AD: Yönetmenimiz Ahu bir tanedir. Hem senaryoyu yazdığı için, hem filmin hikayesinde kendi yaşamından bir çok bağ olduğu için, karakterlere ve hikayenin gidişatına çok hakimdi. Ne istediğini çok iyi ifade etti. O karakterler olmamız için bizi çok doğru yönlendirdi. Ama bunu yaparken bizimle hiçbir zaman hiyerarşik bir ilişki kurmadı. İstediği noktaya bizi getirmek için hep pozitif bir dil kullandı. Bizlere, ezen bir noktadan yaklaşmadı hiç. Monitör masasından çektiğimiz sahneleri izlerken; mesela Nesrin ağladığı zaman, ağladı, Hatun güldüğü zaman kahkahalarla güldü. İnşaat sahnesi çekimlerinde, oradaki işçileri gördüğünde onlara belli etmeden ve hissettirmeden ağladığını gördüğümde şunu düşündüm: bence bir insan hissetmediği bir şeyi ne yazabilir, ne oynayabilir, ne de çekebilir.

NK: Herkes film yapabilir. Film yapmak çok da zor bir şey değil… Hikayen varsa, ekibini kurar, çeker bitirirsin. Yönetmenlik için aslolan hepimizin rahatsız olduğu iktidar duygusunun ekibi rahatsız etmeden, kimseyi ezmeden sadece ve sadece yönetmenin yeteneklerinin ve yüksek insan olma bilincinin peşinde koşmaktır. Ancak o zaman o film iyi film olur; çalışanlar da o filmin parçası olmaktan dolayı mutlu olur.

"EZBER BOZAN FİLMLER YAPARKEN EZBER BOZAN DAVRANIŞLAR DA GEREKİYOR"

AD: Ezber bozan filmler yaparken,  ezber bozan davranışlarımızın da olması gerekiyor. Hepimizin, bizi mutsuz eden yaşamlarında ufak da olsa değişimler olabilmesi için bu şart. Bu filmde Nazan Kesal’la oynayacağımı öğrendiğimde beni bir korku sarmıştı. İlk provaya temkinli gittim. Çok stresliydim. Prova bitiminde ise; oynayacağım karakterde bana çok yardımcı olabilecek bir oyuncu var diye düşündüm. Karşımda sadece oyuncu olarak değil, bu mesleğin tüm zorluklarında kendime güvenebileceğim bir abla da bulmuş oldum. Bu anlamda bu piyasadan kaynaklı bazı kırgınlıklarım ve umutsuzluklarımın yerini, iyi şeyler de var hala noktasına geldim. Bu nedenle kendisine teşekkür ederim.

NK: Benim için Asiye çok özel. Oyunculuğunu bildiğim, sevdiğim ve bu filmde oynayacağını duyduğumda çok sevindiğim bir isim oldu. Oyuncunun senaryoya bakış açısı çok önemlidir. Kendisini parlatmayı hayal eden oyunculardansa,  senaryoyu ve filmi parlatmayı seçen,  böyle bir enerji taşıyan oyuncuları hep çok sevdim. Ne yazık ki, benim sevdiğim oyuncuların sayısı çok az. Asiye, “Toz Bezi” filmi içindeki Nesrin olarak eridi, gitti.  Bu filmde,  ben Hatun olarak tam da böyle bir şey yapmak istemiştim.  Aksi olsaydı ikimiz de filme çok büyük haksızlık etmiş olurduk.

Ben oyuncuda kendinden çok yaşamla kurduğu ilişkinin ve farkındalığın ne olduğuna bakarım. Asiye hem insan olarak, hem yetenek olarak, hem de farkındalık açısından ömür boyu dostluğundan vaz geçmeyeceğim meslektaşım ve arkadaşım olacak. Ona desteğim her zaman devam edecek.

AD: Asiye ve Nazan arasındaki oyuncu ilişkisi, oyunculuğa bakış açısı o kadar gerçekti ki; Hatun’la Nesrin’in böyle çıkmaması mümkün değildi. Hiçbir tesadüf rastlantı olacak kadar anlamsız değil.

NK: “Toz Bezi” filminde yer alan herkes, bu filmin şansıdır. Film de bizler için çok büyük bir şans.

*****

“Toz Bezi” filmi de sinemaseverler için bir şans sevgili okuyucu. Filme emeği geçen başta Ahu Öztürk olmak üzere herkesin eline, yüreklerine sağlık! (Bianet)