Üçüncü dünya harbi çıkarması beklenen son İran-ABD krizinde ne oldu? Kısacası, "yemedi". Olaylar kısa sürede “tebellür etti”. Başkan Trump 1 gün içinde 180 derece çark etti ve İran’a şaşırtıcı bir şekilde o kadar sıcak ve uzlaşmacı birtakım yaklaşımlar takındı ki, İran’ın BM temsilcisi “şaka mı yapıyorsunuz?” demek zorunda kaldı. Sonrasında ABD senatosu Trump’ın kendi partisinden de destek almak suretiyle Trump’ın muhtemel savaş çıkarma yetkilerini kısıtladı. Nitekim ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Başkan Yardımcısı Mike Pence'le bir telefon görüşmesi gerçekleştirerek bilgi almış ve ardından Twitter üzerinden yaptığı açıklamada “Irak'taki ABD birliklerini hedef alan bombalamaların ardından durumu yakından izliyorum. Yönetimin gereksiz provokasyonlarını sona erdirmek ve İran'ın şiddeti kesmesini istemek de dâhil olmak üzere personellerimizin güvenliğini sağlamalıyız. ABD ve dünya başka bir savaşın yükünü kaldıramaz" demişti.

Ölenle ölünmez” diyorlardı, fakat yalanmış. ABD'nin vurduğu Kasım Süleymani'nin cenaze töreninde merhumun kefeninden parça koparmaya çalışanların yarattığı izdiham nedeniyle 50’nin üzerinde kişi daha öldü. Aynı şekilde Humeyni'nin cenazesinde adamcağızı kefeniyle birlikte yere düşürmüşlerdi. Rezalet bununla da kalmadı, İran hükumeti yolcularının çoğu İranlı ve Kanadalı olan Ukrayna yolcu uçağını savunma sistemlerinin bu uçağın boyunun yalnızca %3’ü kadar olan bir füze ile karıştırmış olması nedeniyle yanlışlıkla ve insan hatasıyla düşürmüş olduğunu kabul ve itiraf etti, kurbanların yakınlarına tazminat ödeyeceklerini açıkladı.

Buradan memleket manzaralarına dönecek olursak, Bakan Turhan Kanaldan geçmesi beklenen senede 65 bin deniz taşıtının 50 bininin geçmesi durumunda senede 5 milyar dolarlık bir gelir sağlayacağını söylerken. Katar, Kuveyt ve Emirliklerin zengin emirlerinin ve güngörmüş şeyhlerinin kanal güzergâhında çoktan 300 dönüm araziyi kapatmış olduğu hakikatini örtmek istiyor. Artık hükumet bu projeyi hayata geçirmek zorunda, aksi halde bu kadar devasa arazi ve arsalar satın aldırdıkları ile krize girmeleri kaçınılmaz olur. Aynı zihniyet "kenevir ekiminden 100 milyar dolar kazanacağız" iddialarında bulunmamış mıydı? Ondan önceki "bor madeni fantezileri" tezlerini saymıyorum bile. Hani hatırlarsanız Erdoğan'ın dehası sayesinde keşfedilen bor madenleri ile hızla Avrupa ve Arap ülkelerini sollayacak, çağ kapatıp çağ açacaktık. Oysa söylenenler ile yaşananlar tam ve kusursuz bir zıtlık teşkil etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir zamanlar ne demişti; “İmkânlar bir avuç mutlu azınlığın eline verilince yapılan işin adı kalkınma değil adaletsizlik olur”.

Jaroslav Pelikan’ın “The Vindication of Tradition” kitabı üzerine yapılan bir mülakatta söylediği söz akla geliyor; “Gelenek ölmüşlerin yaşayan ruhudur; gelenekçilik ise yaşayanların ölmüş ruhudur”. Aslında Ak Parti’nin de gelenekçi, halka dönük ve vatan yararına gibi görünen tüm icraatlarının temelinde çok ciddi kişisel, maddi, parasal çıkar ilişkileri yatar. Tam adı “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için hükümete yetki verilmesi” olan 1 Mart tezkeresinin oylanmasına saatler kalmışken, Amerikan ve İngiliz gazeteleri açık açık “ABD'nin 27 milyar dolar verdiğini, Ak Parti hükümetinin dört milyar dolar daha istediğini” yazıyordu. ABD’nin savunma bütçesinin 720 milyar dolar ve yeni silah teknolojilerine yatırımın 2 trilyon dolar olduğunu açıklamış olan ABD Başkanı Donald Trump daha önce “Arap NATO’su” demişti olmadı, şimdi NATO-ME (Ortadoğu NATO’su) diye bir öneri ortaya attı. Buradaki ironi biraz da Avrupa ülkelerinin Orta Doğu “sorunlarına” Birleşik Devletler kadar eğilmediği ve ilgilenmediğine işaret ediyordu. Evet, bugün Hindistan’da bile 8.000’in üzerinde silah üreticisi var. Elbette tüm bu üretilen silahlar bir yerlere satılmak, bir yerlerde kullanılmak durumunda. Dün akşamüzeri Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Libya’daki iki güç olan Hafter ile el-Sarraj arasında bir ateşkes antlaşmasına varılmış olduğunu müjdeledi ve el-Sarraj’a teşekkür etti, ancak Hafter halen bu ateşkes anlaşmasını imzalamadı. Ak Parti ile MHP vekillerinin oyları ile çıkarılan Libya tezkeresinin neticeleri konusunda ise yoğun endişeler sürüyor. Erdoğan askerlerimiz ve birliklerimizin “peyderpey” gönderilmekte olduğunu açıklamıştı.

Yoksa birileri halkı demagoji ile manipüle ederek kandırmanın, istenilen emeller ve şahsi hedefler yönünde motive etmenin bu kadar kolay olduğunu mu düşünüyor? Netice itibariyle TÜİK verilerine göre günde 6 saat televizyon izleyip, 3 saat internette vakit geçiren ve bunun karşılığında sadece 1 dakika kitap okuyan oldukça güzide bir toplumuz. İsterseniz Elizabeth Wurtzel’in şu sözüyle noktalayalım; “Açlıktan ölmeme garantisini can sıkıntısından ölerek satın almak zorunda olduğumuz bu dünya batsın”...