Mahvettiğimiz doğanın intikamını iliklerimizde hissediyoruz cehennem sıcaklarıyla. Bulabildiğim en serin alanda dün yaşadıklarımdan bahsetmek istiyorum.

Dün Mersin Toroslar'da bir köy olan Kızılkaya'da kurduğumuz Yenidünya Derneği'ne gelen bir arkadaşımız feminist olmam hasebiyle bana, “yahu ne gerek var bu feminizme?” diye sordu.

Ben de aynı gün yaşadığımız bir vak’ayı anlattım sıcağı sıcağına.

Annemle babam yaşları gereği -ki ikisi de artık 80’lerinde-, çok gürültülü ortamlara uyum sağlayamıyorlar. Dahası kendi düzenlerini arıyorlar. Bu nedenle nispeten daha serin olan Kızılkaya’dan Mersin’e götürdüm onları. Arabayı sokağımıza park ettim ve annem arabadan iner inmez “adam kadını saçlarından tutup sürüklüyor” diye çığlık attı. Ben de inmiştim arabadan. Elimde ne var ne yok yere atıp kalabalığın oraya koştum. Adam kadını bir depoya sokmuş, deponun önünde insanlar seyrediyor olayı.

“Neden seyrediyorsunuz, müdahale etsenize”, diye bağırıp depoya daldım.

Kadın yerde yatıyor, adam elini ensesinden tutmuş “canım kendine gel” falan diyor. İki oğlan çocuk çığlık çığlık ağlıyorlar. Kadının dudağında kanama, göz altında sararma var ve bir avuç saç, saç boyundan daha aşağıda, yolunmayla kopmuş.

Yere oturup kadının başını dizime koydum, elini tuttum ve “Merak etme yalnız değilsin. Sakin olmaya çalış her şeyi kontrol altına alacağız ve seni hastaneye götüreceğiz”, dedim. Bu arada dışarda film seyreder gibi seyreden ….rlara ambulans çağırın diye bağırdım.

Benim koşmama annem ve babam da geldiler. Annem çocuklara sarılıp sakinleştirmeye çalışırken ben adama çok sert bir tavırla, elini kolunu iterek “çabuk kalk ve çocuklarını sakinleştir”, dedim.

Adam bana hala “o benim karım” diyor. “Yani ‘dövme hakkım var’ mı diyorsun” dedim.

“Defol kalk çocuklarını sakinleştir” diye de sıklıkla tekrar ediyorum.

Adam direnemedi ve kalktı. Benim sert tutumuma el kol hareketleri yapmaya başlayınca babam adama “Sen bağıramazsın, o elini kolunu indir” diyerek bağırdı. Adam yalnız kaldığını görünce çocuklarına yöneldi nihayet. O esnada kadın kendine geldi biraz ve kocasına bağırmaya başladı. Kadın bağırınca adam kapıyı kapatmaya çalıştı. Ben de tekmeyle kapıyı geri açtım. “Herkes duyacak” dedim. “Kadına, engel olma kendine bağır bağırabildiğin kadar” diye de destek verdim.

Kapının önüne çıktık ve basamağa oturduk. Ben, her koşulda yanında olabileceğimi ve isterse kendisini yalnız bırakmayacağımı söyledim. Kadın sürekli bir ay önce kendisine lösemi teşhisi konduğunu, tedavi gördüğünü, çocuklarına ve evine tek başına baktığını, adamın hiçbir katkısı olmadığını söylüyordu. “Bugün de, işe gitmek zorundayım çocuklara bak dedim ama o bakmayacağını söyledi tartışma buradan çıktı”, dedi.

Bu esnada ben ambulans beklerken polis geldi. Polise olayı gördüğümüzü ve tanıklık edebileceğimizi söyledim. Çalıştığım projeden (Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi) bahsettim ve kadının ŞÖNİM (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri)’den yardım alması gerektiğini söyledim.

Kadın, “Ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum ve çocuklarıma bu adam bakacak. Ben şikayetçi değilim”, dedi.

Belli ki öncesinde de çok seferler şiddete maruz kalmış bu kadın, sonrasında ne devletten ne ailesinden ne de toplumdan hiçbir destek görmediğinden şiddetin katlayarak devam edeceği endişesi ile şikayetçi olamadı. Bir yandan hastalığı, bir yandan evin geçimi, bir yandan şiddet.

Telefonumu verdim ve “beni gece gündüz arayabilirsin mutlaka sana yetişirim” dedim.

Feminist hareket olmasaydı, ben dahil milyonlarca kadın emek vermiyor olsaydı bu bilince ulaşamazdık demek bile benim için bir zül.

Şiddete sessiz kalmak, şiddete ortak olmaktır.