Kalabalığız! Her kişiden farklı slogan duyabilecek ve birçok kuru gürültünün ortasında kaybolacak kadar kalabalığız. Renkli bir kalabalığın içinde hepimizin farklı sorunları, farklı ideolojileri, farklı kimlikleri ve düşünceleri var. Ama hala anlayamadığımız, ortaklaşamadığımız bir mesele var; demokrasi, hukuk, eşit ve özgür yaşam...

Sorsak, her birimiz mükemmeliz. En iyisi biziz!

En demokratı...

En adaletlisi...

En özgürlükçüsü...

En duyarlısı...

Sorsak, hepimizin ortaklaştığı sorunlar veya acılar var. Hepimizin öfke duyduğu, değiştirmek istediği bir sistem var.

Peki ya neyi değiştirebiliyoruz?

Hiçbir şeyi...

Cumartesi günü, stresli ve yoğun bir haftanın yükünü hafifletmek için Contemporary İstanbul Çağdaş Sanat sergisini geziyorduk. Birbirinden eşsiz sanat eserlerinin arasında dikkatimi çeken ve asla unutmayacağım bir eser vardı; VUR- KAÇ KALBİM!



Görmüş olduğunuz eserin neyi anlatmaya çalıştığını merak ediyorsunuz. Anlatayım.

Çekiçlerin, kanların arasında bulunan kağıtta, sanatçı şöyle söylüyor:

Ülkemizde olanlar beni bir sanatçı olarak herkes gibi derinden yaralıyor. Tek kelimeyle esaret ve çaresizlik duygusuna yenilmek istemiyorum. Korku dolu sözlerin, yukarıdaki gök yüzüne çekilen simsiyah perdenin seyircisi olamazdım. Sansür, baskı ve korkudan bana kalan tek yol vur-kaç performansları, 20 Mart 2016'da patlayan bombalarla evlere kapandığı bir an meydanlarda aşk şarkıları söylemiştim. Şimdi bu performanslarımın bir devamı olarak bugün duvarlara kalpleri çiviliyorum.

...

Eser ve bu sözler Şükran Moral'a ait. Şükran Moral, boş durmuyor. Anlayacağınız üzere endişe duyduğu, kaygılandığı sorunların üzerine gidiyor. Bunu yaparken bizi evlere hapseden, hepimizi en iyi slogancı ve duyarlı yapan sosyal medyadan değil; bizi biz yapan, özgürlüğümüzü en yakından hissedebildiğimiz sokaklarda sanatıyla mücadele veriyor.

Değerli sanatçı yazısının devamında şöyle diyor: Seyretmenin büyüsü sirklerdeki hayvanların sonu oldu...

Sanatçının verdiği mesajı anlayabiliyorsak, hala ortaklaşabildiğimiz bir şeyler vardır diye düşünüyorum. Öyle değil mi?

Kızıyoruz, sitem ediyoruz, sosyal medya üzerinden egolarımızı tatmin ediyoruz, ama en vahimi seyrediyoruz. Yanı başımızda olup biten kötülükleri, hapsedilen haklarımızı, yaşam alanlarımızdan koparılışımızı sadece seyrediyoruz.

İşte bu yüzden benim sitemim; bize bu zulmü yaşatana, bizi haklarımızdan mağdur edene ya da öldürene değil. Benim sitemim; hala ortaklaşa hissedebildiğimiz acıları olan ve temel -demokrasi, hukuk, özgürlük vs.- değerleri ağzından düşürmeyen insanların korkunç şekilde seyretmenin büyüsüne kapılması.

Günden güne felakete sürüklenmemizin, 'sıra kimde' diye duyduğumuz endişelerimizin içinde boğulmamızın sebebi bu değil mi?

Bizi evlere, çaresizliğe ve tükenmişliğe iten sosyal medyanın ve seyretmenin büyüsünden kurtulalım. Elimizden geldiğince öfkemizi, acılarımızı, ortaklaşabildiğimiz her şeyi sokaklara taşıyalım.

Yoksa bu defa seyretmenin büyüsü bizlerin sonu olacak. Çok üzgünüm.

Değerli sanatçı Şükran Moral'a sevgiler...