Nazik biri değilim hatta insanları da sevmiyorum. Onlara söyleyecek çok şeyim var ama uzaktan. Hiç komşularımı öldürmeyi düşünmedim. Tanıdığım hiç komşum da yok gerçi. Sadece selamlaşıyoruz.

Dün sosyal medyada Sevda Noyan’ın bir programdaki sözlerini duyunca kanım dondu. Hevesi kursağında kalmış kadının. 15 Temmuz kesmemiş kendisini. Hala o köprünün üstünde Maltepe’den kalkıp köprüye giden garson gibi elinde kocaman bir bıçak askerleri doğrama arzusu taşıyormuş.

Kadın konuşurken, yüzüne baktım, beden diline. Kıkırdayarak katliam düşüncelerini anlattı. 15 Temmuz bizi kesmedi dedi. Aklım sustu o an. Nasıl yani dedim kendime. Bir an ne düşüneceğimi şaşırdım. Beni en çok tiksindiren, konuşurken gösterdiği rahatlıktı.

Madem o bu kadar rahat televizyona çıkmış katliam yapmak arzusunu hevesle anlattı, ben de duygularımı hevesle anlatmak istiyorum.

Ben yasaklar çerçevesinde düşünen insanları pek ciddiye almıyorum. Hep ızdırap içinde yaşadım, çünkü hep kurallar olduğu söylendi bana. Görünmez ve yazılı kurallar.

Saçını örteceksin. O kitabı okumamalısın, aklın karışabilir. O soru seni bilinmeze götürür. O şarkı seni günaha sokar. O kelime günah işletir. O film günah dolu. Bu sözlere hep kuşkuyla yaklaştım. Bir insanın başı örtülüyse akıl sınırlarına da ket vurmuş demektir diye düşündüm hep.

Bir yasağı kabul etmek taviz vermek demek. Bir şeyi düşünmekten vazgeçmek demek.

İnsanların tabularının olmasını, kendisinden üstün bir kavram, insan barındırmasını da hiç kabul etmiyorum.

O yüzden bu kadının, kusura bakmayın, başkanımızı kimseye yedirmeyiz diyen avam ağzını, çok utanç verici buluyorum. Ki bu kurduğu cümlelerin arasında en hafif olanıydı.

Çok normal bir şekilde, kimse yanlış anlamasın dedi, bizim sitede de var. Ben internette siteleri var, orada yorum yapanlara kızıyor sandım. Meğer komşularını öldürmek istiyormuş.

Ben olsam komşularının yerinde, birlik olur onu mahkemeye verir, en erken zamanda da siteden attırırım.

Kim bir seri katille komşu olmak ister. Sadece kendi de değil, kadın 50 akrabam var diyor, haydi dediğimde katliama katılacak.

Bir kez daha emin oldum. Başını örtersen kafan çalışmaz. Aklına ket vurursun. Zihninin sınırlarının açık olması gerekir.

Vicdan, merhamet, asalet, kadın olmak onlardan hiç bahsetmiyorum.

Bir de atletiyle tankları durduranlar var. Ben resmi söylemlerin yalancısıyım. Siyaset, “Ne söylesem olur, çünkü benim muhatabım benden düşük zekadır”, mantığına dayanır. Ama bu kadarı, bilemedim.

İki kadın oturmuşlar televizyonda atıp tutuyorlar. Programı sunan kadın diyor ki, dört ayaklarını denk alsınlar. Seviye bu.

Aslında bu konuyu hiç konuşmamak gerek. Ama konuşmayıp görmezden geldiğinizde, meydanlarda fütursuzca konuşup, varlıklarını genişletiyor bu cahiliye takımı.

Siz yan dairede uyurken liste yapıyorlar zihinlerinde, bir kaos anında, kapınızda bitiverecekler. Üstelik ailece örgütlü olmaktan, bunun için manen ve madden güçlerinin yeterli olduğundan, yüksek sesle bahsedecek kadar da aymazlar.

Ne yapacağız? Biz de bu cahiliye takımına karşı hazırlıklı mı olalım? Seri katil gibi düşünen bir kadın için ne yapacağız?

Üstelik onu televizyona çıkarıp ne söylediğini merak eden insanlarla birlikte yaşıyoruz.

 Ya da siktirin gidin diye görmezden mi gelelim?

Benim küfür etmekten başka aklıma bir şey gelmiyor. Ediyor ve çekip gidiyorum.

Başka kelimem yok.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.