İslamcı yönetmen Mesut Uçakan imzalı “Sevda Kuşun Kanadında” dizisi Cuma akşamı TRT 1'de ilk bölümüyle ekrana geldi. Dizi 1968'in çatışmalı günlerinden başlıyor. Objektifte solcular (Deniz Gezmişler), ülkücüler, onları çatıştıran ABD işbirliğindeki eski subaylar, İslamcı Milli Türk Talebe Birliği gibi gruplar ve İslamcı ahlak var.

Hemen ilk bölümde filmin gidişatı ve sonu kendini ele veriyor. Kurgu İslamcıların tipik Türkiye siyaseti okuması. Batı (ABD) "fitne"yle solcuları ve ülkücüleri sokakta çatıştırıyor ve sonunda darbe yapıyor. Dini bütün İslamcılar ise bu oyunu çok net görüyor ve bu fitnenin önüne geçmek için kavgasız gürültüsüz, ahlakla, imanla, okulla, kitap ile, şiir ile, dayanışma ile dur durak bilmeden "hizmet" ediyor; halkı bu fitneden uzaklaştırmaya, onlara doğru yolu göstermeye çalışıyorlar.

Bu kurgunun aynısı 2014-2015'te yine TRT 1'de yayımlanan "Yedi Güzel Adam" dizisinde de vardı. Film İslamcıların Maraş olaylarına bakışını yansıtıyordu. O dizide de yabancılar karanlık bazı yerli işbirlikçilerle solcuları ve ülkücüleri çatıştırıyor, islamcı öğretmen ve şairler ise öğrencileri, halkı bu fitneye karşı uyarıyordu.

Her iki dizi de aynı zamanda dindar toplumun yaşam tarzına, dünya bakışına, ahlaki yapısına odaklanmaları bakımından önemli. Yedi Güzel Adam dizisinde başroldeki şair öğretmen, dindar bir ailede büyüyor. Arada babasıyla camide bir imamla sohbet ediyorlar. Anne ve en çok da babasından iyi ahlakı, yardımseverliği öğreniyor. Sonra bu güzel ahlakı öğrencilerine (bazıları yola gelmez denilen serseri solcu öğrenciler) aktarmaya çalışıyor. Diğer şair olan "güzel adamlar" şiir yoluyla halkı bu fitneden uzaklaştırma mücadelesi veriyorlar. Ve "üstadı" (Necip Fazıl Kısakürek) Maraş'a davet ediyorlar. "Üstad" onlara bu yolda güç veriyor.

Yeni başlayan Sevda Kuşun Kanadında dizisinde de başrol oyuncusu erkek Milli Türk Talebe Birliği'nde karate, judo dersleri veriyor. Türkçe ezan yerine Arapça ezan okuyan dedesine askerler müdahale ederken çıkan arbedede babasını kaybediyor. Dindar eniştesi ve halası tarafından büyütülüyor. Amerikalı bir diplomat (Robert William Komer) malum görev icabı Türkiye'ye geliyor. Solcu gençler arabasının önünü kesip arabayı ve ABD bayrağını yakıyorlar (Gerçeği 1969'da ODTÜ'de oluyor). Ama solcuların başını çeken gencin eski bir subayla (filmde görünürde iş adamı) ilişkisi var. Ve tabi bu iş adamı ABD'li diplomat ile irtibatlı. ABD'nin organize ettiği gizli bir gücün başında. Bu gizli yapı yine solcuları ve ülkücüleri sokakta çatıştırmakla meşgul. İslamcıları da bu çatışmaya dahil etmeye çabalamış ama İmam Hatip okullarına hakim olamamış ve dolayısıyla başaramamış.

Yedi Güzel Adam'dan bir farkla burada ülkücüler ile İslamcılar arasında bir bağ var. Birbirlerini tanıyorlar, arkadaşlar. İslamcı MTTB üyeleri ülkücü arkadaşlarını derneğe davet ediyorlar ülkücü genç ise "birileri ülkeyi başka güçlere peşkeş çekerken tiyatroyla, sinemayla, kulüple işim olmaz" diyor. İslamcı gençler MTTB'de tiyatroyla, sinemayla, sporla, kitapla uğraşıyorlar ve haliyle "oyunu" görüyorlar ama solcular ve ülkücüler göremiyor. Ve bu gençler yine arada "üstadı" (Necip Fazıl) dinlemeye gidiyorlar.

Bu arada sonraki bölümlerde daha da göreceğimiz Erbakan ve Erdoğan'ı da Necmettin ve Kasımpaşalı olarak görüyoruz. Necmettin arada MTTB'ye gelen yol gösterici İmam'a gelip Konya'dan bağımsız adaylık için görüş alıyor. Kasımpaşalı ise başrol oyuncusunun mezun olduğu İmam Hatip Lisesi'nde öğrenci. Onu bu ilk bölümde huşu içinde Kur'an okurken görüyoruz.

Dizide asıl üzerinde durulan yine İslamcı ahlak. Bu öyle bir ahlak ki sihirli değnek gibi değdiği herkesi "iyi insan" yapıyor. Başrol oyuncusu genç özünde (dede ve babasından kaynaklı) iyiymiş ama lisedeki haylazlıktan dini bütün müdür sayesinde kurtulmuş. İyilik timsali müdür, okul koridorunda elinde paspasla gördüğü nöbetçi öğrenciye kızıyor. "Git nöbetçi masasında otur dersine çalış, bu senin işin mi?" diyor ve öğrencinin elindeki paspası alıp yerleri kendisi silmeye başlıyor. Öğrenci de çocuğunu hastaneye götüren hademeye yardım etmek için yerleri siliyormuş. Herkes bir iyilik meleği. Kaynağı ise dini ahlak. Bu ise dindar bir anne-baba, İmam Hatip okulu, MTTB gibi sivil toplum örgütleri, yol gösterici imam ve "üstad" ile mümkün. İslamcıların iktidar yürüyüşü ve başarısının sırrı bu şekilde veriliyor.

İKTİDAR OLDUKTAN SONRA YOK MU OLUYOR?

İnsan soramadan edemiyor. Bu ahlak gerçekten iyi ise ve İslam'dan kaynaklanıyorsa iktidar olduktan sonra yok mu oluyor? Değilse neden insanları eskisi gibi uyarmak yerine baskı ile yola getirme çabası? Neden "batının fitnesi" olarak görülen sokak çatışmasına zemin hazırlayan dışlayıcı ve ayrımcı dil? Neden, tiyatroya, sinemaya, kitaba, akademiye, yaşam tarzına bu denli saldırı? Neden bu soygun? Neden iyilik yerine bunca kötülük? Kısacası neden bu ahlaksızlık? İktidar olunca dininizden mi oldunuz?