Önce “Esad’ın kaos planı” diye manşet attılar. Bunlar bu manşeti boşuna atmaz, acaba bu neyin hazırlığı, diye düşünürken ikinci manşet geldi: “Sandığa karşı şer koalisyonu”.

İlk manşetin altında, “Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye sınırını ablukaya aldı. Ankara'da üst düzey toplantılarda ele alınan istihbarat bilgisine göre, Beşar Esed'e yakın unsurlar Türkiye'de seçim öncesinde kaos çıkarmaya yönelik saldırı girişiminde bulunmaya hazırlanıyor”  şeklindeki  klişe ifadelerle haberimsi bir paragraf yer almış.

Havuzun ikinci manşetine göreyse, PKK, DHKP-C, ESAD ve sıkı durun sayılan güçlerin ölümüne savaştığı IŞİD, hep birlikte Türkiye’deki seçim öncesi (olmayan) huzur ve istikrarı bozmaya çalışacaklarmış. Bu nedenle pek çok ‘önlem’in yanı sıra Suriye ile sınırı olan illere askeri güvenlik bölgesi kurulacak, özellikle de Cilvegözü ile Öncüpınar sınır kapısında güvenlik önlemleri yeniden düzenlenecekmiş.

Bu arada, habere şu da eklenmiş:  Esed'in Türkiye'deki seçimler öncesinde Reyhanlı saldırısına benzer girişimlerde bulunmak istediği, böylece 7 Haziran seçimlerini etkilemeyi amaçladığı değerlendirildi. “

Havuz medyası bir kez daha toplumsal hafızanın zayıflığına güvenerek, bayağı yazmış! Sanki, Reyhanlı patlamasından sonra ilçedeki  73 MOBESE kamerasının hepsinin birden arızalı olduğu ortaya çıkmamış,  ilçede günler öncesinden  bir bombalı saldırı olacağı söylentileri ayyuka  çıkmamış, "bir Alevinin ciğerini" yiyen El Faruk Tugayı militanlarının Reyhanlı'da tedavi edildiği konuşulmamıştı.

Ve en önemlisi, sanki  4 Aralık 2014’de,  Niğde/ Ulukışla  saldırısıyla ilgili iddianamede, IŞİD üyesi sanıklardan Heysem Topalca’nın, Reyhanlı saldırısının da planlayıcısı olduğu bilgisi, resmi kayıtlara girmemişti.  

Arka arkaya gelen bu iki manşeti, gerçek olmayan bir unsurla desteklemeye, inandırıcı kılmaya çalışmaları, akla pek çok ürkütücü soru işaretini getiriyor.

Baluken’den “özel plan devrede” iddiası

Hele ki, HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken’in “Kontrgerillanın devrede olduğunu” vurguladığı 13 Mart tarihli açıklamasını, bu kirli havuz senaryolarıyla birlikte değerlendirince ortaya oldukça vahim ve endişe verici bir tablo çıkıyor. 

Baluken, Alevi vatandaşların tehdit edildiği, türbelerin tahrip edildiği Bingöl’ün IŞİD ve Selefi gruplar tarafından adeta üs olarak kullanıldığını belirterek, çok önemli bazı bilgileri meclis gündemine getirdi:

Ortadoğu’da Kürtlere karşı savaş yürüten Selefi grupların bu karanlık devlet yapıları tarafından korunduğunu, büyütüldüğünü ve zaman zaman hem şehir merkezinde hem de savaşın sürdüğü bölgede harekete geçirildiğini biliyoruz.”  

Baluken devamla şunu ekledi: “Emniyet müdürüne suikast, Genç köprüsünde yapılan yargısız infaz, gerek Karlıova’da Hüdapar’a yönelik yapılan infazlar gerekse de örgütlü yapıların yani Selefi yapıların bilinçli bir şekilde Bingöl’de büyütülmesinin aynı merkezden planlandığını düşünüyoruz. Bingöl’de kontrgerilla faaliyette.  Bir hükümet devlet politikası söz konusu. Bingöl’de özel bir çabanın, özel bir planın devrede olduğu sonucunu çıkarıyoruz.”

Devlet seçime böyle mi hazırlanıyor?

Gerçek bir ‘şer ittifakı’  uyarısı yapan İdris Baluken’in açıklamalarını görmezden gelip, bunun yerine özellikle de Kürt coğrafyasında karanlık bazı olayların hazırlandığı ve özellikle de seçimleri manipüle etmeye, hatta ‘güvenlik’ gerekçesiyle sandıkları bile denetim almaya hazırlanan bir planın devrede olduğunu düşünmemek için, bu ülkede doğup büyümemiş olmak gerekir.

Tam da Baluken’in vurguladığı 90’larda olduğu gibi, askeri ve polisi bölgeye yığıp, sandık sonuçlarını etkilemeye yönelik girişimlerde bulunulabileceğini düşünmek için yeterli neden var. Daha da ileri giderek,  gerekçe yaratacak bazı provokasyonların hayata geçirilmesi bile mümkündür.   

Epeydir bazı kesimler, başta da AKP, HDP’nin barajı geçme ihtimalinin yüksekliği karşısında partinin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ve onun nezdinde HDP’yi hedefine koydu.  Tek merkezden yönlendirilen ‘köşeciler’, Demirtaş’ı açık hedef yapmakla kalmadı, Pervin Buldan’a atfen de onlarca yalan haber yaptı. Hatta sesini bile duymadığı bir gazeteci, hayali röportaj bile yaptı.

“Barışa kadar değil, seçime kadar” politikası yürüttüğü apaçık görülen AKP iktidarını koruma,  Erdoğan da başkan olma derdinde. Dolayısıyla HDP’nin barajı aşamaması lazım da, havuza düşmemiş araştırmacılara göre, aşıyor.

Metropoll’un başındaki Prof. Özer Sencar  HDP’nin barajı aşmasını engellemek için önümüzdeki süreçte provokasyonlar olabileceği endişesini taşıyorum. Örneğin HDP’yi baraj altı bırakmak için askere, polise ya da bayrak gibi sembollere karşı saldırılar. Bunlar, HDP görüntüsü altındaki ajanlardan bile olabilir. Dış ülkelerin dahili bile olabilir. Bu tarz eylemler, batıdaki Türk seçmeni etkiler. Operasyona açık bir alan...” diyor, Aslı Aydıntaşbaş’a. 

Üstelik HDP’ye en fazla AKP’den oy kaydığı da, araştırmacıların tespiti. HDP’nin yükselişi ve Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ın Batı’da da yıldızının parlaması, yalnız iktidarının sarsılması endişesini değil aynı zamanda AKP’nin içindeki ırkçı ve milliyetçi dürtüleri harekete geçirmiş görünüyor.

Bir yandan tetikçileri kanalıyla o eski devlet şiarı ‘böl-yönet’ politikasıyla Demirtaş’ı Öcalan’ın rakibi gibi göstererek, yıpratmaya çalışırken, öte yandan da HDP’nin yükselişinin önünü kesmek üzere çeşitli karanlık senaryoları devreye sokacakları, AKP medyasının manşetlerinden okunuyor.

Kürt hareketi 40 yıldır bildiği, herkesten fazla tanıdığı bu politikaları boşa çıkaracak önlemleri alacaktır kuşkusuz.  Ancak, bütün bu hazırlıklar ve Baluken’in önemli açıklamaları, iktidarın kendisine bile pahalıya mal olacak bir yol bile olsa, iktidarı kaybetmemek uğruna her şeyi göze alabileceğini gösteriyor.  Buradan bakınca yeni güvenlik yasasının da bu ihtimali güçlendirdiğini eklemek gerekir.