Kadim Asur’un antik başkenti olan Ninova’ya 110 kilometre mesafedeki Ezdilerin mukaddes şehri Şengal, 3 Ağustos 2014 tarihinde Peşmerge güçlerinin direnmeden çekilmesi ile DAİŞ tarafından işgal edildi ve bu işgal hareketi Ezdilerin tarihine 73. Ezdi Fermanı olarak geçti. 21. yüzyılın ilk soykırımı olarak anılan Ezdi fermanından bir yıl sonra; yani Kasım 2015’te uluslararası koalisyonun hava desteği, Şengal Direniş Birlikleri (YBŞ) ile Kadın Savunma Birliklerinin (YJŞ), HPG ve Peşmerge güçlerinin kara operasyonları ile çetelerden temizlendi. Bunun üzerine PDK (KDP) ile PKK arasında Şengal'le ilgili alan hâkimiyeti münakaşaları baş göstermeye başladı ve Barzani bu durumun kendi siyasi erkine karşı alternatif bir oluşum olduğunu söyleyerek ipleri daha da gerdi.
 
Velakin hem Barzani’nin kendi beyanatları hem de basında öne çıkan bilgilere göre Barzani Şengal’de kantonlaşma fikriyatından nefret edercesine rahatsızlık duyduğunu defalarca deklare etti. Buna karşın Şengal Direniş Birlikleri (YBŞ), Kürt ulusal birliği içinde kalmak kaydıyla özerk bir Şengal'i savundular. Şengal Direniş Birliklerinin Şengal'in tarihi coğrafyasını kapsayan özerk bir yönetim kurma fikri hem Rojava'daki Kürtlerden hem de PKK’den tam destek gördü. Barzani ise buna karşı iki aşamalı bir planı devreye koyarak önlem alıcı taktiklere başvurdu. Öncelikle Şengal Ezdilerinin bazı din adamlarını ve aşiret reislerini yanına alıp tekrardan egemen olmaya çalıştı ama başvurduğu taktikler yetersiz kaldı. Devreye soktuğu planların yetersiz kaldığını erken anlayan Barzani hiç gecikmeden Türkiye’yi imdada çağırarak Ezdi kasabası Başika’da askeri kamp kurdurttu. Onun için Türkiye’nin Ezdilerin anayurdu olan Başika kampında cihadist unsurlar eğitmesi Barzani ve Erdoğan’ın hem Şengal Direniş Birlikleri’ne hem de Bağdat Şii yönetimine açık bir mesajı olarak okunmalıdır.
 
Türkiye’nin Başika kampında Musul’daki Sünni aşiret mensuplarının yanı sıra Barzani Peşmergelerine de askeri eğitim vermesi Ezdi ve Şiilere karşı savaşa açılan bir diğer kapıdır. Dolayısıyla olası bir Şengal kantonunu kendisi için “beka” sorunu olarak gören Barzani yönetimi, önlem olarak da Erdoğan’la daha da pekişmiş bir işbirliği geliştirmek zorunda kaldı. Her yönüyle pekişmiş bu yeni ortaklığın ana ekseni, muhtemel Şengal kantonu ile Rojava’nın Cezire kantonunun birleşmesinden ve güney sınırlarının YPG destekli direnişçilerle çevrelenmesinden duyduğu derin endişeden başka bir şey değildir. Onun için son zamanlarda hem Erdoğan hem de Barzani’nin savaş oklarının Şengal’e yönelmiş olması yeni bir savaşın hilesidir ve bir bütün olarak Ezdi halkını hedef almaktadır. Halkları, kültürleri, inançları ve mezhepleri birbirine kırdırmak pahasına kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için her türlü hileyi mübah gören bu yeni mütenakızların Şengal’le olan münasebetleri tam da budur.
 
Her şeyden önce Şengal’in ikinci bir Kandil olacağı yönündeki tartışmaların ortaya atıldığı yerin, Şengal'den uzak ve tabiatı nedeniyle Şengal’le bağlantısız bir odaktan geldiğini vurgulamalıyım. Dolayısıyla PKK’nin Şengal’i ikinci Kandil yapmak istediğini iddia edenler, aslında sözüm ona kendi "kabile ve milli çıkarları" için yarı açık askeri bir müdahale sinyali vermek üzere tartışma başlatmışlardır.
 
Muhtemelen koşulların uygunluğu durumunda, yani Musul operasyonunun bitiminden sonra bunu yapmaktan çekinmeyecekleri de hepimizin yakından bildiği hakikatlerden biridir.
 
Şengal düğümünün ve söyleminin iki amacı vardır; birincisi Barzani yönetiminin kaybettiği prestiji, siyasi üstünlüğü ve coğrafi hakimiyeti tekrardan ele geçirmek ve olası bir PKK etkisinin önüne geçmektir. İkincisi ise, yerel gelenekleri ve dinsel mitleriyle Şengal'in tarihi coğrafyası üzerinde büyük bir etki bırakmış olan Ezdilerin inançsal ve kültürel arenada güç kazanmalarının önüne geçmektir.
 
Şengal’le ilgili ortaya atılan iddialar ve bu iddialara bağlı olarak savrulan tehditlerin ana amacı budur. Bunların sünni fıtratlarında "Gayri-Sünni" olanların, dolayısıyla Ezdilerin siyasi olarak güç kazanmalarına karşı olmak vardır. Yani Şengel’e hem etnik hem de coğrafik anlamda uzak olan siyasi aktörler tarafından başlatılmış bu yakışıksız ve art niyetli tartışmanın esas gayesi, ortaya çıkacak olası Ezdi bir “de facto” durumun engellenmesidir. Lakin tartışmanın kendisi zaten egemen bir anlayışın hegemonik amaçlarına hizmet eden bir olgudan ibarettir. Bu düşüncenin Kürt ortakları da en az onlar kadar Kürt Birliği'nin karşısında bir konum almış durumdalar. Onun için bu art niyetli hususu tırmandırmak yerine, Şengal üzerindeki Kürt ulusal egemenlik hakkını tarihsel olgularla pekiştirmek daha acil bir durumdur. Bu "kadim hakikat" Ezdiler için bütün diğer mesellerden daha öncüldür. Dolayısıyla Ezdiler bu tür tartışmaları Kürt milli çıkarları açısından hem gereksiz hem de dışarıdan bir müdahale olarak görmektedir. Bunun yanı sıra, Kürtler arasındaki politik anlaşmazlıkları tarihin bir talihsizliği olarak görmekteler.
 
Kürtler arası söz konusu anlaşmazlıklar ve münakaşalar Ezdilerin kendi acı ve yasları üzerinde düşünmelerini bile engelleyen bir hakikat olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Ezdilerin inanç maksimlerine göre hakikat her zaman metaforik olanın olguya dönüştüğü yerdir ve her vakit iki nesnel gerçeğe muhtaçtır; biri, onu yaşayan ve dillendiren, diğeri onu dinleyen ve anlayandır. Oysa anlaşılan o ki bu acı hakikati yaşayan Ezdileri kimse dinleyip anlamak istememektedir. Ne yazık ki bu hakikat Ezdiler için tarihin ve talihin bir kördüğümü, ölümün amansız hüznü ve yasın en katmerli halini almıştır. Şengal'in acısı Nuh'un kayıp mirası, İsa'nın çarmıhı, Yusuf'un kuyusu ve İbrahim'in ateşi kadar ebedidir artık. Kıyametin çığlığı kadar bize yakın olan bu acıyı görmeyen, anlamayan, kavramayan ve yüzleşmek istemeyen hiç kimsenin Şengal üzerinde hak talep etme hakkı yoktur ve Ezdiler buna asla müsamaha göstermeyeceklerdir. Zira orası meleklerin ebedi mekânı, Ezdilerin anayurdu, kadim Mezopotamya'nın kalbidir ve her onurlu Kürdün yaşama hakkı vardır. Yani 3 Ağustos 2014 sabahı meydana gelen o büyük ölümün acısına hürmet gösteren ve ahının yerde kalmayacağına addeden herkes oranın esas sahibidir.
 
O büyük "Şeyin" (Fermanın) ardından Ezdilerin trajedisi ve kara talihi Şengal için bir talihe dönüşebilirdi ama ne yazık ki bu şans gereksiz münakaşa ve yersiz kaygılar nedeniyle bugüne kadar ötelenmiştir. Oysa Ezdilerin ezici çoğunluğu halen bu umut kapısına büyük bir inançla bakmaktadır.
 
Ezdiler umutsuzluğa meal vermemek adına Şengal özgünlüğünde Kürtler arası diyaloğun bir an önce başlatılmasının elzem olduğunu defalarca vurgulamışlardır. Çünkü Şengal tümüyle Kürdi bir iç meseledir ve Kürtlerin dışında hiç kimsenin müdahale hakkı yoktur. Bu hususta hemen hemen bütün Ezdi orjinli siyasi ve askeri güçler, kimi açık kimi iç sayıklamalar şeklinde hemfikirdir.
 
Zira dünyadaki Ezdi cemaatinin çoğunluğu, kendilerinin öncül özne olacağı şekilde, Şengal probleminin Kürt siyasi birliği içinde çözülmesi gerektiğine dair görüş belirtmekte ve "özerklik" savını savunmaktadır. Ben de Ezdi Kültür Vakfı Başkanı bir sosyolog olarak, Ezdilerin yerel bir Kürt aktör olarak kabul görmediği hiçbir Şengal hayalinin gerçekçi olmayacağını düşünenlerden biriyim.
 
Unutulmamalıdır ki Şengal Ezdiler için hem tarihin sırrının hem de kutsal toprağın yegane sembolüdür. Ezdiler tarihten bugüne değin bu mukaddes toprak uğruna ser verip sır vermedikleri için 73 kez katliama uğradılar. Buradan hareketle topraklarına dokunmak onların kutsallarına dokunmak anlamına gelmektedir. Bu mutlak hakikati görmeyen ve geleceği buna göre örmeyen hiçbir aktörün muzaffer olma şansı yoktur.
 
Şengal'in ikinci Kandil olacağına dair ortaya atılan yaygaranın arkasında saklı olan ve her geçen gün daha da berraklaşan ana fikir budur. Yani Ezdilere rağmen onların hümayun topraklarına dokunma fıtratıdır.
 
Ezdiler, tarihten bugüne kadar birçok saldırıya ve fermana maruz kalmış olmalarına rağmen askeri anlamda herhangi bir çaba içine girememiş ve dolayısıyla bu alanda stratejik ve taktik yetilerden yoksun kalmış bir topluluk olabilir ama inançları uğruna sergiledikleri direnişler unutulmamalıdır. Yani askeri manada stratejik öngörülerde bulunma imkânları kısıtlı da olsa tarihin onlara aktardığı birçok acı hakikatin içinde şanlı başkaldırıları da mevcuttur. Zira Fermanlara karşı kendilerini savunma anlamında her zaman bu dağı bir hicap olarak kullanmasını bilmiş bir millettir.
 
Bu bağlamda Ezdiler, yeni bir Ferman tehlikesi olmama durumda Şengal dağının ikinci bir Kandil olmayacağına kuvvetle inanmaktadırlar.
 
Çünkü Şengal, stratejik ve coğrafik konumu gereği ciddi anlamda herhangi bir askeri ihtiyacı karşılamayacağı ve topografik doğası itibariyle de Kandil ve Zagroslar gibi bir barınma imkânı sunmamaktadır. Onun için Ezdilerden müteşekkil savunma güçlerinin dışında PKK'nin askeri anlamda ciddi bir ağırlığı yoktur ve olmayacaktır. 
 
Şengal dağı olarak bilinen alan gerilla tipi savaşçı birliklerin konumlanması için tümüyle dezavantajlıdır. Çünkü her ne kadar dağ olarak bilinse de, doğası gereği kocaman bir okyanusun içindeki küçücük bir adayı andırmaktadır. Salt bu hakikat bile savaşçı birliklerin üstlenme ve konumlanma karakterine ters düşmektedir. Dolayısıyla Şengal'de kalmak PKK için bir nefes ve soluklanma yerine bir yük, sorun ve ağırlık teşkil etmektedir.
 
Bunun yanı sıra Rojava’daki toplumsallaştırmaya ve sivilleşmeye verdiği önem nedeniyle Şengal'i de askeri bir üsse dönüştürme planı olmayacaktır. Dolayısıyla burayı sivil bir alan olarak dizayn etmeye çalışacak ve zamanla politikleşme aygıtını devreye koyarak Ezdi kitleleri mobilize etmeye çalışacaktır. Zira iki yıldan beri kaydedilen gelişmelere bakıldığında olanlar zaten bu minvalde ilerlemektedir.
 
Kısacası, PKK'nin veya ona yakın hareketlerin Şengal mazisi her ne kadar 90’lı yılların başına kadar gitse de, esas itibariyle Şengal’deki kitleselleşme dönemi İkinci Körfez Savaşı sonrasına tekabül etmektedir. Askeri olarak da 3 Ağustos 2014 günü başlayan 73. Ezdi fermanıyla hayata geçmiştir. Yani 73. ferman esnasında daha fazla kaybın önüne geçilmesinin tek gücü o olmuştur ve hemen hemen bütün Ezdiler bu hakikati minnetle ifade etmektedir. Ezdilerin gözüyle bu meseleye bakıldığında bu hareket onlara sahip çıkma ve onları koruma amacı ile Şengal’e gelmiştir. Çünkü Ezdiler üzerinde katliam tehlikesi halen devam etmektedir ve hiç kimse bir daha böyle bir saldırının olmayacağının garantisini verecek kudrete sahip değildir. Mevcut durumda Şengal’in terk edilmesi ve Ezdileri bu tekinsiz zamanda savunmasız bırakması düşünülecek şey değildir. Ancak Ezdilerin kendilerini yönetebilecek ve savunabilecek bir konuma gelmeleri durumunda buradaki etkin varlığı da sonlanmış olacaktır. Ne yazık ki son Şengal Fermanı onarılması zor bir kırılmaya yol açtığı için, Ezdiler artık kolay kolay hiçbir güce güvenemeyecek duruma gelmişlerdir. Dolayısıyla hâlihazırda Ezdilere maksimum güveni veren ve sosyo-dinsel kaygılarını en iyi anlayan bu harekettir.
 
Bu hareketin politik söylemi veya ideolojik çizgisinin Ezdileri tatmin edip edemeyeceği hususu halen kesinlik kazanmamış gibi görünse de, bugüne kadarki yakınlaşmalar güven tesis edicidir. Çünkü her iki taraf da öznel koşullar ve toplumsal hassasiyetlere sahiptir. Onun için bu hususa dair hakikati ilerleyen zamanlarda öğreneceğiz. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz diye düşünüyorum: Diğer Kürt siyasi akımlarıyla kıyaslandığında Kürt modern hareketinin Dünya’ya bakışı tamamıyla sekülerdir. Onun için Ezdiler kendilerini ilk günden itibaren bu fikre daha yakın hissetmişlerdir. Zira son Şengal Fermanıyla beraber bu yakınlık ilişkisinin karşılıklı bir güvene doğru evrildiğine dair bariz işaretler alıyoruz.
 
Yani Sengal’deki bütün yerel kimliklerin özgünlüğünü gözeterek bir örgütlenme şekli önemseyecek ve oluşan söz konusu yakın ilişkinin sürekliliği için çaba içinde olacaktır.
 
Kürtlerin kadim bir inancı olan Ezdilerin anavatanı Şengal’in Kürdistan coğrafyasının kalbinde yer aldığını en iyi ifade eden, Şengal’i bütün Kürtlerin vatanı olarak gören ve Ezdileri asil özne olarak sınıflandıran tek harekettir. Dolayısıyla Şengal özgünlüğüyle ilgili sayın Öcalan'ın ve sayın Barzani'nin ayrı ayrı özel hassasiyetleri olsa da, bunu bütünlüklü olarak kavrayan ve analiz eden sayın Öcalan olmuştur.
 
Lakin her iki kesimin de Ezdilerin örgütlenmesinde ısrarcı olduğu gün kadar açık bir gerçektir ama kapsayıcı bir ilişki ağını kimin kuracağı hususunda kesin bir tespitte bulunmak pek mümkün değildir. Bunu en sahici şekilde muhtemelen DAİŞ sonrası dönemde göreceğiz. Ancak tahmin ettiğimiz ve kısmi olarak bildiğimiz kadarıyla öngörüde bulunabiliriz. Toplumbilimi lensiyle her iki kesimin ideolojik söylemlerine ve politik pratiklerine bakmak bir hayli yararlı olacaktır. Zira halklardan, inançlardan ve kültürlerden yana olan daha etkin bir etkiye sahip olacaktır. Görünen odur ki Kürt hareketlerinin Şengal'deki mevcudiyetleri ve gelecekteki varlıkları yukarıda izah etmeye çalıştığım tabloya yakın bir çerçeveye tekabül edecektir.
 
Bugün Şengal'de Daiş'e karşı eline silah almış her Ezdi, Şengal mukaddes toprağını savunmanın yanı sıra otonom bir "Ezdixan" inşası için mücadeleye katılmıştır. Onun için 73. Fermanın ardında içi yanan, vicdanı sızlayan ve kardeşlik için kalbi atan herkes Şengal'e sahip çıkmalı, Ezdilerin birlik çabalarına destek sunmalı ve buna hiçbir sınır engel olmamalıdır. Aksi takdirde halkların elleri yakanızda ve tarihin gözleri üzerinizde olacaktır.