Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan,  ne zaman kürsüye çıksa, sözü Gezi Parkı günlerinde Dolmabahçe'deki Bezmialem Valide Sultan Camisi'nde yaşananlara getiriyor.

Polisten kaçıp camiye sığınan göstericilerin içeride içki içtiklerini iddia ediyor. “Ayakkabılarıyla girdiler” diyor.

Gezi olayları sırasında Bezmialem Valide Sultan Camii imamı olan Fuat Yıldırım, camide içki içildiği haberlerinin gerçek olmadığını, “Pencere önündeki bira kutusunu camide gezdirdiler” sözleriyle anlattı.

Müezzin Fuat Yıldırım, “İçki içildiğini görmedim” dediği için bir camiden ötekine sürüldü.

Sözcü’den İsmail Saymaz’a konuşan Yıldırım'ın aktardığına göre, bugün Milli Saraylar İdaresi Başkanı olan Yasin Yıldız ve ekibi pencere kenarına sıkıştırılan ezik bira kutusunu camide gezdirerek fotoğraflayıp kumpas kurmuş.

Dönemin Devlet Bakanı Egemen Bağış, ‘Çok hoşlanır' diyerek, Erdoğan'ı kandırdı.

Ve Yıldırım, ‘İçki içildiğini görmedim' dediği için beş-altı kişilik silahlı bir grup tarafından dövülerek, öldürülmek istendi.

Öte yandan, Yıldırım'a böbreğini veren müezzin Mahmut Ceylan bile mobbinge uğruyor.

Gezi Parkı imamı ve CHP Milletvekili adayı Fuat Yıldırım SÖZCÜ'den İsmail Saymaz’a konuştu:

 “Günlerden Cuma. Akşam namazına doğru gaz bombası sesleri geldi. Ben Gezi Parkı'nda olay olduğunu bilmiyorum. Bir grup caminin kapısına dayandı. Polis bastırıyor. Grup 1500 kişiydi. Biz korktuk. Kapıyı kilitledik. Yüklenince kilit attı. Dedik ki mabettir. Adabına uygun olun. İkna ettik. Polis çekilince camiyi boşalttık.

Döndük cumartesiye. Ben tek başımayım. Öğle namazına hazırlanıyordum. Bir baktık, sloganlar. Dediler ki CHP'nin Kadıköy'deki mitingi ertelendi. Gezi Parkına destek için halk oraya çıkıyor. Emniyet'in ihmali var. O kadar insan biriktirmeyebilirdi. Sanki bilinçli şekilde getirdiler Dolmabahçe'ye. Beşiktaş'tan, Eminönü'den harıl harıl insan geliyor.  Taksim'e çıkamıyorlar. Yediğimiz gazın haddi hesabı yok. Camiye geçtim. Hamile kadınlar, kronik rahatsızlığı olanlar, yaşlılar var. İnanç turizmi için gelenler sıkışmış. Tek girebileceği kapalı alan cami. Hepsi yüklenince telsiz mikrofonu aldım. Dedim ki “Caminin adabına uygun oturun, ayakkabılarınızı çıkarın.” Sözümün dışına çıkmadılar. Cami boşalıyor, tekrar doluyor. Allah korusun, havaifişek atılsa camiyi yakar. Madımak Oteli'ne döneriz. Aradım valiyi. Aldığım cevap ne, biliyor musunuz.  “Hocam başının çaresine bak, oraya polis sokamam.”

Ne yapmam gerekiyor? Bırakıp kaçmam mı lazım? Kaymakam yok. Belediye başkanı yok. Müftü izinde.

Camide Cumhurbaşkanımızın ailesine hakaret edilen pankart açıldı. Hanımlar açanları pataklayıp pankartı yırtıp attı.

Akşam-yatsı arasında şiddetli çatışma oldu. Dolmabahçe Sarayı'ndakiler girişe kum torbaları koydular, kapıları kilitlediler, ışıkları söndürdüler. Karanlıkta kaldık. Sadece caminin ışıkları var. Ülkemizi Allah korudu o gece. Allah muhafaza etsin, bomba atılsa ve ormanlık  alandan  taransa iç savaş çıkardı. İkiye bölünürdü ülke. O yaşadıklarım aklıma geldikçe bedeli neyse ödemeye değer. Alan tamamen genç… Kimi çocukları bunlar? Terörist de olsa senin ülkenin çocukları kardeşim. Öyle değil mi?

İÇERİDE ONLARCA YARALI

Beyaz önlüklü kızlar ve delikanlılar yaralılarla kapıya dayandı. Bu insanlar yaralı, ölecek.

‘Anlaşma yapalım' dedim. ‘Caminin iç kısmını açmayalım. İlk ve ikinci giriş bölümünü tahsis edebilirim' dedim. Yaralılar içeride birikti. İlaç yok. Kaval kemiği kırılmış, kemik çıkmış, kafatası kırılmış, çelik tellerle dikiliyor. Uyuşturmadan, bağırta bağırta. Bir insanın gözünün bu kadar büyüyebileceğini orada gördüm, araba farı gibi sarkmıştı. Gece 3'e kadar ilk yardım yaptık.

Olaylar sakinleşince gittiler. Sabah namazını kıldık. Şükrettim, Yarabbi bir sorun çıkmadı diye.

Pazar günü izinli olmama rağmen döndüm. İmam çekip gidiyor. Caminin güvenliği korkmuş. Girdim camiye saat 10-11. Nerden müdahale edeceğimi bilmiyorum. Camideki sağlıkçılara bakıyorum, cumartesi günküler değil. “Kapıyı açmıyorum” deme şansın var mı? Sokak yanıyor. Gencecik polisleri getirmişsin Anadolu'dan, vermişsin emri, dayıyor gazı-copu. Nereye gideceğiz?

Saat geçtikçe şiddet ve panik artıyor. İçeridekiler kapıları kilitledi. Çünkü artık almıyor. Yaralı çok. Ya denize atacak kendini ya camiye girecek. Bir grup kepçeyi kapıyor, Dolmabahçe ofise doğru… Kıra kıra geliyor polis. Kabataş tarafı kesik. Gümüşsuyu kapalı. Açtım telsiz mikrofonu, minarenin ses sistemini. Başladım alana hitap etmeye. Dedim ki “İçeride sayısız yaralı var, lütfen baskı yapmayın, caminin kapısını açın ki yaralıları çıkaralım.” Biraz sakinleştirdim. Mikrofonu aldım. Çarpıcı bir ses olması lazım. Tekbirle girdim camiden içeriye. Bütün kafalar döndü. “Caminin hocasıyım, bana biat etmezseniz, dışarıdaki arkadaşlarınız bizi yakacak, beni dinleyin, iznim olmadan polis müdahale edemez” dedim. Oturdular, dinlediler. Provoke edenleri susturdular. Milli ve dini duygularına dokunarak sakinleştirdim. “Bana söz verin, sizin adınıza polisle pazarlık yapacağım” dedim. Ayakkabı bulamadım. Çıplak ayakla çıktım. Pazarlık yaptım. Baskıyı azalttılar. Dedim ki ‘Çocuklar çıkabilirsiniz ama Taksim'e çıkmak yok.' Sabah namazına doğru camiyi teslim aldık.