Şempanze ve Bonobo

Şempanze ve bonobo, insanın en yakın iki akrabası. İkisiyle de % 99’a yakın DNA benzerliğimiz var. Evrim sürecinde onlardan yaklaşık 6 milyon yıl önce ayrılmışız. Onlar da birbirinden 2 milyon yıl kadar önce. Akrabalarımızdan şempanze olanı çok daha iyi tanıyoruz. Bu, hem zoologlar tarafından daha çok çalışılmış olduğundan, hem de davranışları biz insanlara daha çok benzetildiğinden ötürü böyle. 20. yüzyılda yaşanan soykırımlar, dünya savaşları, ırkçı rejimler, diktatörlükler ve diğer kitlesel gaddarlıklar insanın doğasında şiddet olduğu görüşünü güçlendirdi. Yine aynı yüzyılda zoologlar sayesinde giderek artan şempanze bilgimiz bu tezi sadece doğruluyordu.

Şempanze davranışlarının insanı andırdığına şüphe yok. Şempanze toplumlarında erkekler egemen; dişilere karşı şiddet yaygın; grup-içi sorunlar çoğu zaman şiddetle çözülüyor ve bu bazen öldürmeye kadar varıyor. “Mülkiyetçi” ve yayılmacı şempanzelerde grup-dışı komşu şempanzelere karşı bazı zoologların “yabancı düşmanlığı” dediği bir duygu hâkim. Erkek şempanzeler iktidara gelmek ve iktidardan düşmemek için her şeyi göze alabiliyor. İktidarda kalmanın ve iktidara gelmenin en bilindik yollarından biri koalisyon kurmak; iktidarının sallanmakta olduğunu düşünen liderlerde paranoyak eğilimler ve öfke yönetememe sorunları baş gösteriyor.

Bize genetik olarak aynı ölçüde yakın diğer akrabamız bonobo ise çok az biliniyor. Bonobonun ayrı bir tür olduğunun göreli olarak geç (1929’da) keşfedilmesi bilgisizliğimizin bir nedeni. Ancak asıl neden bonoboların kararlı bir sansüre uğraması. Özgür cinsel hayatları homofobikler ve muhafazakârlar başta olmak üzere çoğu insanın huzurunu kaçırıyor. Doğamızın bastırdığımız bir yanını hatırlatıyor bu. Ama mesele sadece cinsellik değil. Bonobolar aynı zamanda eşitlikçi ve barışçıl insanımsılar. Toplumlarında dişiler egemen; grup içi şiddet yok denecek kadar az ve olduğunda da bu asla öldürmeye kadar varmıyor; empati, şefkat ve diğerkâmlık kapasiteleri çok gelişmiş; grup-dışı komşu bonobolarla sınır boyundaki sorunlarını savaşarak değil, sevişerek çözüyorlar. Bütün bu özellikler bonobonun sansürlenmesine neden oluyor, çünkü bonobo bize daha eşitlikçi, daha özgür, daha saygılı ve daha barışçıl bir toplum kurma kapasitemiz olduğunu hatırlatıyor. İçimizdeki şempanzeyle bir sorunu olmayanlar bile (ki çok azlar) içimizdeki bonobo fikrinden rahatsız olabiliyor.

İNSAN: HEM ŞEMPANZE HEM BONOBO

Ünlü zoolog ve düşünür Frans de Waal akademik hayatının neredeyse tamamını şempanze ve bonobolara adamış. Yaklaşık 30 yıldır bu akrabalarımızın ve insanların davranışlarını üzerine mukayeseli çalışmalar yapıyor. İkisi Türkçeye de çevrilmiş çok sayıda kitabında (“İçimizdeki Maymun” ve “Bonobo ve Ateist” Metis tarafından yayımlandı) bıkmadan usanmadan vurguladığı önemli bir tezi var: İnsanın içinde şempanze olduğu kadar bonobo da vardır. De Waal insanın doğasında iki eğilimi de barındırdığını, ancak bunun huzursuz bir birliktelik olduğunu vurguluyor: “İyi bir günümüzde bir bonobonun olabileceği kadar tatlıyken, kötü bir günümüzde bir şempanzenin olabileceği kadar zorbayız ve şiddet doluyuz.”

İnsan, içindeki şempanze potansiyelini de bonobo potansiyelini de uçlara taşımıştır. Şempanzenin iktidar hırsı büyük ölçüde dişilere sahip olmakla ilgiliyken, insan buna devlet iktidarını ve sınırsız sermaye birikimini de ekledi. Bonobonun empatisi ve sevecenliği büyük ölçüde karşılaştığı bonobolarla sınırlıyken, insan hiç görmediği ve görmeyeceği insanlarla ve hayvanlarla empati kurabiliyor, onlar için maddi varlığından ödün verebiliyor, kimi zaman ölümü bile göze alıyor. Bir gerçekçi şöyle diyebilir: İnsan hem ahlaksızlığı hem de ahlaklılığı en radikal şekillerde tecrübe eden bir tür. De Waal ise şöyle tarif ediyor: “Şempanzelerden daha sistematik olan gaddarlığımızla ve bonobolardan daha güçlü olan empati yeteneğimizle, açık ara en bipolar [çift kutuplu] maymunlarız … Aynı kişide sevecenlik ve gaddarlık, yücelik ve bayağılık, bazen de hepsini birden bulabiliriz.”

Tabii bu bipolar halimiz tek tek bireylerin gündelik hayatında yansımasını bulsa da, aynı şeyi insan toplumunun iktisadi ve siyasi üst katmanları için söylemek zor. Siyasi ve ekonomik piramitlerin en yukarılarında şempanze siyaseti geçerli. İktidara gelmek ve durmadan daha çok sermaye biriktirmek için insanların yapmadığı şey yok. Üst katmanlardakiler, üstlere çıkmak isteyenler ve yeteneklerini üsttekilerin hizmetine koşanlar içlerindeki bonobo eğilimlerini zaman içinde ister istemez öldürüyorlar. Ancak bununla da yetinmiyorlar, çünkü yetinemezler. İktidarlarını ve zenginliklerini sürdürebilmek için alttakilerin bonobo eğilimlerini de -eşitlik, empati, sevecenlik ve barışçıllık- kimi zaman zorla, kimi zaman ideolojiyle, kimi zaman korkutarak, kimi zaman mükafatlandırarak, çoğu zaman da hepsini birden kullanarak bastırmaya çalışıyorlar. Ancak bu hiçbir zaman tam olarak başarılı olamıyor. Başarıya en yakın olunduğu anda insanlar ayaklanıyor, insanın içindeki bonobo şempanzenin yayılmacılığına karşı direniş gösteriyor. Çünkü yok olma tehdidi altındaki bonoboluğun kendisini insan yapan niteliklerden biri olduğunu içten içe biliyor.

GEZİ DİRENİŞİ YA DA BONOBO AYAKLANMASI

Gezi Direnişi bir sosyolog tarafından yeni orta sınıfın tepkisi olarak okunabilir. Bir psikolog bireyleşen çocuğun babaya başkaldırışı diyebilir. Bir Marksist proleterleşen orta sınıfa, bir liberal sivil toplumun doğuşuna, bir muhafazakâr elitist laiklerin darbeciliğine vurgu yapabilir. Uzmanlığı primatoloji olan bir zoolog ise, Gezi’yi insanın içindeki bonobonun kendi yaşam alanını yayılmacı şempanzeye karşı koruması olarak görebilir.

Zoolog örneğin şöyle devam edebilir: İktidar tipik bir şempanze siyasetiyle her yeri fethetmek, her şeye sahip olmak, her yere sızmak, bütün muhalefeti ezmek istedi. Kadın üzerinde, devlet üzerinde, toplum üzerinde tam bir hâkimiyet kurmak arzusuyla dolup taştı. Ezdikçe ezdi, yedikçe acıktı. Henüz ezemediği her şeyi potansiyel bir tehdit olarak gördü, bu onu daha da hırçın ve paranoyak yaptı. Bunun üzerine toplumun bir kısmı, özellikle de bonoboluğun reel ve potansiyel hoşluklarının farkında olan kısmı, şempanze siyasetinin kendi varlığını tehdit ettiğini hissetti ve kendiliğinden ayaklandı. Ayaklanma bonobo direnişi olarak başladı ve şempanze iktidarını devirmek isteyen şempanze muhalefetine rağmen, bonobo direnişi olarak devam etti. Direnişe damgasını vuran eşitlikçilik, barışçıllık, çoğulculuk ve kadınlardı. Direniş, bonoboluktan kaynaklandığı için bonoboluğu daha da güçlendirdi. O nedenle birçok insanın eşitlikçilik duygusu ve empati kapasitesi direniş boyunca güçlendi. Eşitliğin ve yatay ilişkilerin ne kadar mutlu edebileceğini insanlar yaşayarak öğrendi. Daha önce yabancı düşmanı veya en azından duyarsız olan birçok insanın bile direniş günlerinde Kürtlerle empati kurmaya başlaması bunun sadece bir örneği.

Zoolog direnişçilere şöyle uyarı ve önerilerde de bulunabilir: Bonobolar şempanzeleri şempanze siyasetinde yenemezler. Şempanze siyaseti bunu bildiği için direnişi kendi oyununa çekmeye çalışır. Şiddette, riyada, çarpıtmada, koalisyon kurmada üstüne yoktur. Bonobolar bu oyuna girerlerse, ancak şempanzeleşerek ve muhalif şempanzelerle ittifak kurarak kazanabilirler. Bu da bonoboluğun kendini öldürmesi, yani şempanze siyasetinin yapmak istediğini kendisinin yapması demek olur. Şempanze siyasetinin yenemeyeceği şey şiddetsizlik, empati ve iyiliktir. Bu yüzden şempanze siyasetini ele geçirmeye çalışmaktansa, bonobo toplumunu daha cazip ve hoş hale getirmek gerekir. Böylece bonobo toplumu şempanze siyaseti aleyhine genişleyebilir. Başka bir deyişle bonobolar, iktidara gelmeseler de, şempanze iktidarının sınırlarını daralttıkça daraltırlar.

İnsanın ikili doğasını iyi bilen Frans de Waal gibi zoologlar, böyle bir analize şöyle bir not da düşebilirler: Kimse sadece şempanze veya sadece bonobo değil. Herkeste ikisi de var. Gezi Direnişi’ne katılanlar da ikisi birdendi. Bu nedenle, eğer gerçek bir dönüşüm başlatmak isteniliyorsa, dışımızdaki şempanze kadar içimizdeki şempanzenin de farkına varmak gerekir. Bu, fırsat bulduğunda herkesin ve her grubun kötülük yapabileceği, zorbalaşabileceği ve duyarsızlaşabileceği gerçeğini kabullenmek anlamına geliyor. İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle dolu. Dolayısıyla kendi içimizdeki bonobo, ancak kendi içimizdeki şempanzenin farkına varırsak kazanabilir.