Emek Partisi (EMEP), CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsünü yasal güvenceye alma hamlesi ile AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yasal güvenceyi yeterli görmeyerek anayasal düzenleme yapma çıkışına dair açıklama yaptı.

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan imzasıyla yapılan açıklamada "Anlaşılıyor ki kadınların kılık kıyafeti üzerinden siyasi rant devşirme yöntemi bu seçim döneminin de esaslarından olacak" denildi. Gürkan, kadınların kılık kıyafetinin seçim kozu yapılamayacağını, Türkiye’nin ihtiyacının gerçek laikliği tesis etmek olduğunu belirterek "Örtülü ya da örtüsüz, inançlı veya inançsız bütün emekçi kadınlar el ele vermelidir. İş, ekmek, özgürlük, demokrasi ve gerçek laiklik için tüm halk güçleri olarak birleşelim. Her türlü yapay kutuplaştırma ve emekçileri bölme çabasını boşa düşürelim." çağrısı yaptı.

"İKTİDAR SİYASAL DİNCİ PROPAGANDANIN EŞLİĞİNDE FAŞİST BİR REJİMİN İNŞASINA YÖNELMİŞTİR"

Selma Gürkan tarafından yapılan açıklama şöyle:

"Kılıçdaroğlu'nun amacının iktidar partilerinin elinden “türban kozunu” almak olduğu günlerdir medyada tartışılıyor.

Devlet bürokrasisinin çoğu kadroları neredeyse tarikatlar-cemaatler arasında paylaşılmışken, ilköğretimden üniversiteye kadar eğitimin her kademesinde benzer bir kadrolaşma yaşanırken, eğitim müfredatı “değerler eğitimi” adı altında dincileştirilirken, medyada siyasal dinci yayınların hâkimiyeti artarken ve Diyanet başlıca siyasi kurumlar arasında en yüksek bütçe desteği ile yer almışken tek sorun kadınların başörtüsüymüş gibi davranmak ve tıpkı iktidarın yaptığı gibi onu siyasi bir açılımın simgesi olarak öne sürmek bir yanlışlığa imza atmaktır.

İktidar, zaten yasalarda bir kavram olmaktan başka bir karşılığı olmayan laikliği iyice kuşa döndürmüş ve siyasal dinci propagandanın eşliğinde faşist bir rejimin inşasına yönelmiştir. Bu sürecin en çok istismar edilen kesimi kadınlardır.

"LAİKLİĞİN SINIRLI UYGULANMASINDA BİLE KADIN HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN PAYI VAR"

AKP’li yıllarda kadına yönelik şiddet daha da artmış, kadın cinayetleri çoğalmış, kadının giyiminden davranışına kadar fetva üstüne fetva yağdırılmıştır. Kadının kaç çocuk doğuracağı, nasıl doğuracağı, kaç yaşında evleneceğine kadar her şey yasalarla belirlenmeye çalışılmış ve çalışılmaktadır. Bunlara bir de fiili baskılar eklendiğinde mevcut iktidarın düzeni kadınlar için yaşanamaz bir düzen haline gelmiştir. Emekçi kadınların yaşadığı yoksulluk ve şiddet ise bunun cabasıdır.

Kadınlar bütün bunlara karşı yıllardır mücadele etmekte, sahip oldukları hakların ellerinden alınmasına izin vermemek için direnmektedirler. Laikliğin şu günkü sınırlı uygulanmasında bile kadın hak ve özgürlük mücadelesinin payı vardır.

"İKTİDARIN TOPLUMSAL VE SİYASAL ALANI DİZAYN ETMESİNİN BİR ARACI HALİNE DÖNÜŞECEKTİR"

O halde yapılacak olan şey ‘İktidarın elinden koz alıyoruz’ vehmiyle başörtüsünü tek başına yeniden gündeme getirmek değildir. Sorun bir bütün olarak gerçekten laik ve demokratik bir toplum düzeninin içeriğine içkindir ve yapısaldır. Çözümü de bu bütünden koparılamaz, palyatif ve istismara açık seçim vaatleriyle ortaya konamaz, konmamalıdır. Bu yapılmadığında “koz” diye ifade edilen şey iktidarın toplumsal ve siyasal alanı dizayn etmesinin bir aracı haline dönüşecektir. Bugün yapılması gereken,  Meclis gündemindeki dezenformasyon (sansür) yasası başta olmak üzere iktidarın baskı mekanizmalarını işlevsiz kılacak bir mücadele hattının örgütlenmesidir.

"YASAL GÜVENCEYE ALINACAK OLAN ŞEY; HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KENDİSİDİR"

Bu mücadelenin koşullarından biri de devletin din işlerinden sıyrılması, yurttaşların inançlarının, giyim ve davranışlarının din düzeni kurmak adına terbiye edilmesinden vazgeçilmesidir. Yasal güvenceye alınacak olan şey; hak ve özgürlüklerin kendisidir. İnanma ve inanmama hürriyeti de bu kapsamdadır. Kadınların can güvenliğini de sağlayacak olan böylesi bir laiklik anlayışıdır.

Gelinen yerde Erdoğan türbana ailenin güçlendirilmesinin bir unsuru olarak anayasal güvence istiyor. Şimdiye dek kadının aile içi şiddete karşı korunması için hiçbir şey yapmayan, katillerin elleri kolları serbest dolaşmasından rahatsız olmayan bir iktidarın ailenin güçlendirilmesinden anladığı, kadının şiddete maruz kaldığı ev içi ve toplumsal ilişkilerin desteklenmesinden başka bir şey değildir. İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi örneğinde olduğu gibi bu defalarca görülmüştür.

"BÜTÜN EMEKÇİ KADINLAR EL ELE VERMELİDİR"

Kadının siyasi bir koz haline gelmediği demokratik, laik bir toplum düzeni için bütün halkımız birleşmelidir. Elbette bu mücadelede kadınların eşsiz rolü inkâr edilemez. Örtülü ya da örtüsüz, inançlı veya inançsız bütün emekçi kadınlar el ele vermelidir. İş, ekmek, özgürlük, demokrasi ve gerçek laiklik için tüm halk güçleri olarak birleşelim.

Her türlü yapay kutuplaştırma ve emekçileri bölme çabasını boşa düşürelim.

Birleşe birleşe kazanacağız!"

Kaynak: Evrensel