Ceyhan bir nehirdir. Akdeniz’e doğru akar. Ovalara bereket verir.

Ceyhan bir kadim şehirdir.

Bir şehir ki, dut ağaçlarının bereketi gibi, bereketli topraklar üstünde kurulmuştur. Kurt, kuş ve insanın sebeplendiği.

Mevsimlik işçilerin ömürlük yaşadığı bir şehirdir Ceyhan.

Kürttür, Çingenedir, dağlıdır, ovalıdır, köylüdür. Bir ucu Kozan Kalesine bakar, diğer ucu Ayas’a.

Dünyanın en güzel karpuzu Ceyhan’da yetişir. Onu Kürt işçiler toplar tarladan. Sadece onlar mı, sadece onlar mı? Zor bir iş karpuz işçiliği, her saat geçtiğinde, işçilerin başı üstünde yükselen güneşle birlikte, karpuzun daha bir ağırlaştığını hissederler.

Başka türlü bir şehir Ceyhan.

Çingene bir kahveci demişti. Adı Zeki.

“Bir at arabası düşün, onu Yılmaz Güney sürüyor. Ama ne sürüyor. Uçuyor de yeri. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, hayde daha hızlı daha hızlı diye sesleniyor.”

Civardaki tüm ilçe, kasaba ve köylerin merkeziydi Ceyhan. Kozan’dan Demirköprü’den, Ayas’tan onlarca yerden, insanlar akar Ceyhan’a. Çalışmaya, yaşamaya, okumaya, gezmeye.

Cengiz Aytmatov’un yazdığı Cemile öyküsünün sonunda bir resim vardır. Danyar ve Cemile at arabasının üstünde uzaklara giderken.

Bizim Çingene kahveci işte öyle anlatmıştı, eşi ile nasıl kaçırarak evlendiğini. Ki Ceyhan’da kaçarak evlenmek adettendir.

Bir ressamdan rica etmiştim, öyle bir resim çizdi. Yıllar var ki Çingene kahvecinin evinin salonunda asılı…

Ceyhan sadece bir şehir değildir. Topraktır. Kozan Kalesinden, Ayas denizine uzanan bir toprak adı.

Ceyhan şimdi başka bir şehirdir.

Eskiden ne güzeldi bu şehir…

O zamanlar Ceyhan şehri civarında fabrikalar vardı. Öyle çırçır, yağ, un fabrikaları değil, teneke, gübre demir fabrikaları. İş vardı, aş vardı.

Toprak vardı. Yeterdi. Ekmeğin en sıcağını verirdi.

Ceyhan…

Ceyhan’da birçok mahalle ayrılmıştır. Kürtler, Çingeneler, yerliler, köylüler, Kozan tarafından gelenler, Ayas tarafından gelenler.

Kahvelerinde türlü hayatlar akar. Hala horoz dövüştürülen kahveler var.

Bir şeyler oldu şehirlerimize büyüme değil de obezleşme diyelim.

En son geçen mayıs ayında gitmiştim Ceyhan’a. Toplanmıştık türlü mahallelerden gelen arkadaşlarla ve şöyle bir şey yazmıştım kenara;

“Yaşlılık, hastalık, sürgün, ölüm...

Ceyhan nehri kıyısında toprağın üstünde yaptığımız bu kahvaltıyı hayatımda asla unutmayacağım.

Çoğu arkadaşla nedense son görüşme duygusu.

Yaş geçiyor… Geçen yıldan eksiğiz... Sürgün ve hastalık ve ölümler... Doğal yoldan ya da değil...

İçimde bir ağrı...

Bana sorarsanız kendisi iflah olmaz bir işçi hakları savunucusu sendikacı. Namazlı niyazlı bir komaynist. Kendisine sorsanız bir Milli Görüş Neferi. Geçen yıl kendi kahvaltıyı hazırlamıştı, bu yıl tekerlekli sandalyeye mahkum... Yaşlanıyoruz...

Diğeri Mardin Derikli bir mühendis. Kendi de kızı da KHK’lı yani işten atıldı. Gerekçeyi bilmiyor daha... Solculuktandır diyorum. İnşallah diyor. "Allahın izniyle solculuktandır"... diyor

Diğeri, bir işçi ve hayatını işçilere adamış bir yürek. ODTÜ Elektrik Elektronik bölümünü onlarca gözaltısına ve ta o zamanlarda fabrikalarda çalışmasına rağmen dört yılda bitirebilen bir adam. Gayrı ne biçim bir kafa var adamda siz düşünün. Kederli bir havaya rağmen demişti; sınıfta umutsuzluk olmaz. Proletarya umut üretir.

Diğeri, diğeri ve diğeri...

Bir güvencin hırsızı iken kendi deyimi ile “bilinçli bir tarım neferi oldum.” diyen Demirköprülü Vahit.

Sittin sene bu topraklarda esnaflık yapmış Cemal bey. Beyliği babadan gelir. Ayas’a bakan toprakların sahibinin oğluydu bir zaman.

“Ben Ceyhan’ın öğretmeniyim. Kaç nesil yetiştirdim” diyen, Nadire Hoca…

Ey benim 15 yaşımı bilen dostlar. Ey 25'li yaşıma şahit olan kadim arkadaşlar. 30'lü yıllarıma tanık dostlar…

Yaş 42...

Kimiyle son görüşmemiz... Yaşlılık, hastalık, sürgün, ölüm...

Şunu bilin ki: ANILAR KİMSENİN BİZDEN ALAMAYACAĞI TEK MÜLKÜMÜZDÜR.

Biz yaşadık bu topraklarda. Vardık.

Biz yaşadık ve yaşadığımız sürece mazlumun mağdurun alınteri ile yaşayanın yanında durduk, birlikte yaşadık.

Bu Ceyhan, bu Çukurova, bu Anadolu şahittir...”

Ceyhan şimdi obez bir şehir. Yenilik diye tüm eski değerleri ve tarihle kurduğu bağları kesen bir şehir.

Özüne dönecek elbet o şehirler. Dönecek.