Dilinden ümmeti düşürmeyenlerin ümmeti ne hale getirdikleri ümmet açısından içler acısıdır.

Ümmetin, bir peygambere inanıp onun yolundan gidenlerin tümü olduğunu bildiğimize göre, milliyetin bir öneminin kalmadığını da biliriz.

Gel gör ki, söylemlerde ortalığın güllük gülistanlık olduğu memleketimizde; yaşamda yığınla sorun var. Ümmetçisinden demokratına; komünistinden liberaline kadar herkesin… Faşistini ve kafatasçısını saymaya gerek yok zaten. Onlar çok mutlu.

Kitaplarda anlatılanlarla yaşamdakiler birbirine tamamen zıt. Yasaların hükmettikleriyle yasaları uygulama görevlilerinin hükümleri birbirine zıt. Toplumsal birlikteliği sağlaması gerekenlerin, bir gün önce söyledikleriyle bir gün sonra söyledikleri birbirine zıt…

Seçilenlerin başa kral kesildiği bu memlekette, seçenler seçtiklerinin kulu. Zam buyurduklarında zam, vergi buyurduklarında vergi…

Ve seçilme sürecinde hizmetkârımız olacaklarını söyleyenlerin, seçildikten sonra efendilerimiz olduklarını görmemiz bile, bizi yıllardır aynı koyunluğu yaşatmaktan bir adım öteye götürememekte…

Anladıklarımızın yanlış olduğu konusunda söz birliği etmişçesine, onlar gibi düşünmediğimizde, onlar gibi anlamadığımızda, onlar gibi ifadelerde bulunmadığımızda suçluyuz. Yasaların ne dediği de önemli değil. Yasalar da seçilmişleri yanlış anlıyor olmuş olabilir. Bu durumlarda yasaları da hapsetmek gerekebilir.

Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan memleketin peygamberi belli, ümmeti belli… Müslüman Müslümanın kardeşiydi. Kardeşler arasında ırk farklılığının ayırımlılığa varması düşünülemezdi. Din bunu yasaklardı. Ama en dindarı bile, “hepimiz Müslümanız ama siz Kürtsünüz” diyebiliyorsa, dindarlığımız sahtekârlıkla karılmıştır. Bu anlayışın, resmi ideolojinin desteğiyle kabul gördüğünden de hiç şüpheniz olmasın. Anlaşılması istenen, birlerinin zorlamasıyla yasalara girenlerin, sorgusuz kabul görmesi gerektiği anlayışına dayanır. Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olduğunun on yıllardır kabullendirilmeye çalışılması gibi. Yok, alt kimlikmiş, yok üst kimlikmiş… Hani hiç kimsenin hiç kimseden üstünlüğü yoktu. Bütün Müslümanlar eşitti ve kardeşti. Altını da üstünü de kabul etmeyip, yan yana durmayı önermenin daha mantıklı olduğunu anlayamayacak kadar mantıksızlaşmış bulunuyoruz. Üsttekinin alttakini ezeceğini inkâr edenler, Hindistan’ın dünyada en çok üreten ülkelerden biri olduğunu bilmeli. Ancak alt tabakada yaşayanların sefalet içinde olduğunu bilmeliler. Yine de anlamayanlar varsa, domates kasalarının altındaki domateslerin üstteki domatesler tarafından ezildiklerini görebilir, böylece anlayabilirler. Bunu fark eden şeftali üreticileri, şeftalilerini yan yana dizerler. Şeftali vatandaşlar arasında ezen ve ezilen yoktur.

Yine ümmete dönelim.

Yasalar ne kadar mükemmel olurlarsa olsunlar, zorba yöneticiler ve korkak hukukçular olduğu sürece o mükemmel yasaların halka uygulanması mümkün değildir. Ancak haktan, hukuktan ve adaletten yana nasibini almış bir toplumda zorba yöneticiler ve korkak yargıçlar barınamaz. Zorbalar istese bile yasaları gerektiği gibi uygulamak zorunda kalırlar. Mesele anlaşılmışsa güncel örnekler vermeye gerek kalmamıştır. Yine de, şöyle diyelim: Ankara’da söz konusu edilen bir hukuksuzluk, diğer illerde kraldan çok kralcılar tarafından hemencecik uygulanıyorsa, ne diyeyim. Cehalet kanuna kitaba bakmaz. Duyduklarına bakar. Yüzyıllarca krallar (padişahlar) tarafından yönetilince, şimdi de merkezden söylenen her şeyi kanun zannedip uygulama ve uyma normalleşti. Bu normalleşmeler ödüllendirildi.

Her şeyin bir yerlere savrulduğunu göre göre düzensizlik kanıksanır oldu. Sonrasında sorgulama ve düzelmeyi beklemek beklemekle kaldı.

Bir gurup insan hâlâ ayıksa ve kanıksamamışsa bozuk düzeni; demokrasi, hukuk ve adalet diye haykırmaya başlar. Demokrasi, hukuk ve adalet taleplerine alerjisi olanlar hemen harekete geçer. Yetkililer tarafından teröristlerin tespit edildiği açıklaması daha bitmeden, kesinleşmiş hapis cezalarının açıklanması ümmetin bu kesimini ateizme götürdü.

Ümmet kapsayıcılığının ve din kardeşliğinin toplumda ayırımcılığa engel olmadığını görenler, bunların sadece kendilerini kandırmak için kullanıldığını fark etti.

Ülkesinde, kendilerine ‘kâfir’ denen ülkelere gıptayla bakmanın ümmete zarar verip vermediğini yönetenlerin düşünmesi ızdırabıyla, cami cemaatine namaz kıldıran ateist imamların da böyle doğduğu rivayet edilir.