Erdoğan: “Her tarımsal alana beton yığını dikersek, bu vatana ihanet ederiz” itirafsı söyleminde bulunurken, partisinin Urfa vekili: "Emaneti bizim gibi liyakatlılara verdiğiniz için Allah mahşerde size hesap sormayacak" dedi. Böylece insanları, seçmenleri ahiret korkusuyla sandıklara yönlendirdi. Oysa son zamanlarda Ak Parti camiası içinde beka meselesini vurgulayanlar olduğu kadar, böyle bir sorun olmadığını söyleyenler de çoğalmaya başladı. Belki partinin tarihinde ilk defa propaganda stil ve stratejisinde böylesi bir ikilik yaşanıyor. En son Ak Partinin en eski gediklilerinden Bülent Arınç kendi partisinin “beka sorunu” merkezli propaganda çalışmalarını kıyasıya eleştirdi. “Şu anda ülkede beka diye bir sorun yok, nereden çıktı bu, seçim stratejimiz doğru değil” dedi. Ondan önce de Nihat Zeybekçi “Şu anda ülkede bir beka sorunu yok” ve Binali Yıldırım “Beka endişem yok” beyanlarında bulunmuşlardı. “Kanal İstanbul Türkiye’nin mili güvenlik meselesidir” diyerek ufkumuzu açan Binali Yıldırım aynı zamanda, Başbakanlığı döneminde toplam 40 bin kişiye iş bulabilmiş ve istihdam sağlayabilmişken, eğer seçilirse tenzili rütbe ile Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda yarım milyon kişiye iş bulacağını vadediyor.

Rusya’dan aldığımız S-400’e 2,5 milyar dolar ve ABD’den alacağımız Patriotlar için ise 3,5 milyar dolar ödedik. Toplamda 6 milyar dolar eder. Bu paraya büyükçe bir uzay üssü kurulurdu. Üstelik bunlardan birini alırsak, diğerini almamamız veya kullanmamamız gerekiyor. Şimdiden S-400’leri Hindistan’a verebileceğimiz ihtimalleri konuşuluyor. Zira ABD açıktan açığa “S-400 savunma sistemini alırsanız, bizim füzeleri alamazsanız veya alsanız da kullandırmayız” restinde bulunuyor. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan elini yükseltiyor ve adeta Trump’ı deli etmek istercesine (şimdiden F-35 savaş uçaklarını teslim etmemeyi gündemlerine aldılar), “belki S-400’den sonra S-500’e gireceğiz” açıklaması yapıyor. Kendisi sanki kışlık evin yanına bir de yazlık ev yatırımı yapıyormuş gibi konuşuyor, ne de olsa milletimizin parası çok. Türkiye ile ABD arasındaki dış ticaret hacmi 2018 yılının Kasım ayında 19 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu meblağın 11,4 milyar dolarını Türkiye’nin ABD’ye yaptığı ithalat, 7,6 milyar dolarını ise Türkiye’nin ABD’ye yaptığı ihracat oluşturuyor. Türkiye ihracatının 1,74 milyar dolarlık kısmını ise Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi (GTS) üzerinden yapıyor. Şimdi ABD bu GTS’de kısıtlamaya gidiyor. İki ülkenin ticaret hacmi bakımından, Türkiye ABD için ilk 15’te bile yer almazken, ABD Türkiye için 3. sırada yer buluyor.

Bir önceki yıl 2019’daki daralma beklentisini %0,4 olarak açıklayan OECD’nin yayınladığı en son raporuna göre, Türkiye’de 2019 yılında %1,8 oranında bir daralma bekleniyor ve büyümenin yeniden ancak 2020 yılında başlayabileceği öngörülüyor. Dünyanın en değerli 5 para birimi Kuveyt Dinarı, Bahreyn Dinarı, Umman Riyali, Ürdün Dinarı ve İngiliz Sterlini. Bizim yerli ve milli paramız ise son senelerde krizde debelenen ülkeleri bile çok geride bırakan bir performans sergiledi. Bu güzide memlekette “Beka endişesi” masalıyla bir milleti uyutanların en başında Devlet Bahçeli geliyor. Oysa aynı Bahçeli daha dört sene önce şu sözleri de söyleyebilmişti; “Bugün Türkiye’de kutuplaşma var. Bugün Türkiye’nin en önemli meselesi bu sosyal yarılmadır. Bu ayrışma, tam manasıyla bir felakete dönüşmüştür. Yeniden kaynaşmanın sağlanması nesiller alacaktır. Toplumsal yarılma en önemli mesele. Kaynaşma, kucaklaşma sağlanmalı...”

Ne diyor İsmet Özel; “İnsan için önüne çıkan bütün yollar "yürünebilir" yollar ise, o insan artık kaybolmuştur…”