Türkiye tuhaf bir ülke. Dünyanın geri kalanı için fantastik görünen her şey, bizim ülkemizde hayatın doğal akışında meydana gelebiliyor. Cumhurbaşkanlığı adayı olma sürecinde, Doğu Perinçek son güne kadar zorda kalınca, CHP teşkilatı ve bizzat Muharrem İnce’nin talimatıyla bir kısım partililer Perinçek’e oy vermek suretiyle son gün imza sınırı olan 100.000 imzayı hayli geçmesini sağladılar. Yeter sayıda imza elde ettikten sonra Perinçek birbirinden garip açıklamalar yaptı. Mesela “ikinci tura kalınırsa, İnce’ye oy vermem, onlar PKK ile işbirliği içerisindeler” dedi. “OHAL’i kaldırmayacağım” dedi. “Sadece Erdoğan’a karşı değilim, Erdoğan’a karşı olanlara da karşıyım” dedi. “Ya Demirtaş içeride olur ben dışarıda, ya ben içeride olurum Demirtaş dışarıda” dedi. Fakat ne yaptı ettiyse, oy oranında değil bir patlama, kıpırtı bile yaratamadı. Cumhurbaşkanlığı adayı olmak için ‘imece usulü’ topladığı imza sayısının üçte ikisi kadar oy aldı Türkiye genelinde. Buna rağmen soğukkanlı davrandı doğrusu, bu durumu bile sorun yapmadı. Belki ilerleyen seçimlere bakacaktır… Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen’in güzel bir sözü var onun hakkında: “doğu belirli bir yöndür ama bizim Doğu’nun kesin bir yönü yoktur, hep değişir durur”.

Bunun yanında, Yalova kahramanı ve Türkiye’nin umudu olarak görülen Muharrem İnce’nin kendi oy kullandığı sandıktan bile kendisi değil, Erdoğan çıktı. Üstelik Muharrem İnce’nin doğduğu köydeki sandıktan Erdoğan’a İnce’nin ‘iki katı’ oy çıktı. Temel Bey’in ve eşinin oy kullandığı sandıktan ise kendisine sadece ‘iki’ oy çıktı. Demirtaş’ın oy kullandığı sandıktan ise Erdoğan’a hiç oy çıkmadı...

İlginç bir seçim süreci geçirdik. Bu seçimin pek çok kaybedeni olduğu gibi, farklı açılardan birkaç kazananı da oldu. Öncelikle, Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan istediği kadar görkemli olmasa da yeni bir seçim zaferine imza attı. Genel Seçimlerde partisinin oy oranını düşük bulduğunu kendisi de dile getirdi ve doğrusu gece bitmeden yaptığı balkon konuşması önceki seçim zaferi konuşma ve nutuklarına kıyasla oldukça heyecansız ve donuk kaldı. Diğer yandan, MHP ile yapmış olduğu “seçim ittifakının” ve bu ittifak çerçevesindeki matematiksel hesaplamalarının ne kadar doğru, günlük yaptırdığı anketlerin ne kadar yerinde olduğu görüldü, bu bakımdan yanılmadı. Zira bu ittifak kurulmamış olsaydı, hem Erdoğan Başkan seçilemiyor, hem de mecliste karar çoğunluğuna ulaşamıyor olacaktı. MHP seçmeni ise ilginç bir şekilde neredeyse firesiz bir biçimde Erdoğan’a oy verdi. Daha da ilginci, bu kadar basiretsiz, iddiasız ve renksiz siyasetine rağmen, MHP’nin yine de %10’u aşan bir oranda mecliste yer alabilmesi oldu. Şüphesiz İyi Parti son haftalarda İnce’nin gölgesinde kalmasından dolayı kaptırdığı oylara rağmen, yeni kurulan bir parti olarak meclise (lideri olmadan da olsa) girebilmeyi başardı. Muharrem İnce ise özellikle meydanlarda yarattığı umut, beklenti ve coşkunun, “Erdoğan ile baş edebilecek tek kişi” algısının meyvesini topladı, %30’u aştı ve partisinden çok daha fazla oy topladı. Böylelikle, bana kalırsa, CHP’nin doğal lideri haline geldi. Sol seçmene umut aşıladı, Ecevit’ten beri sol kesimde en çok ve güçlü heyecanı yaratan siyasetçi oldu.

HDP ise Türk milliyetçiliğinin merkezi olarak görülen MHP’nin ve üstelik yeni sağcı parti olarak ortaya çıkan, biraz MHP’den, biraz CHP, biraz da Ak Partiden oy ve seçmen koparan İyi Partinin de üzerinde bir oy alarak önemli bir başarıya imza attı. Türkiye dışında politikadan az çok anlayan herhangi bir kişiye sorsanız, eş başkanı tutuklu ve hapishanede olan, belediye başkanlarının neredeyse hepsine el çektirilmiş ve kayyum atanmış, milletvekillerinden bazılarının vekilliği düşürülmüş, seçim görevlilerinin bile tutuklama baskısı altında olduğu, engelleme ve sindirme amaçlı daha pek çok “tedbir” alındığı bir parti bu durumda bu oyu alabiliyorsa, normal şartlarda girse herhalde buna %5-6 daha eklenmesi gerekirdi diye düşünür. Fakat ben öyle söylemeyeceğim. Zira bütün bu baskı ve yıldırma gayretleri nedeniyle birtakım CHP seçmeni ile bazı kararsızların HDP’ye oy vermiş olduğu da bir başka Türkiye gerçeğidir. Çünkü, seçim öncesi yapılan basit hesaplamalarda, HDP meclise giremezse, Ak Partinin çok daha fazla koltuk kazanacağı anlaşılmıştı. Fakat “HDP barajı geçerse, Cumhur İttifakı çoğunluğu elde edemez” tezi doğrulanamadı ve muhalefet yine başarısız oldu. Oluşan bu nihai durumda, bol partili, çok sesli bir meclis ortaya çıkmış gibi görünüyor. Meclisin yetkileri artık eskisi kadar olmasa da, yeni sistemin ilk Başkanı Erdoğan’ı dilediği her kararı istediği hız ve kolaylıkla aldıramayacağı açık. Hele ki potansiyel yeni istek ve şantajları kaldığı yerden başladığında, anlaşmalı ve koşullu ortağı MHP ile araları açılacak olursa...

Netice itibariyle Türk seçmeni tercihini yaptı, iyisiyle ve kötüsüyle sonuçlarına da katlanacaktır. Hem zaten “demokrasi” böyle bir şeydir. Umut da yaratabilir, idealize de edilebilir veya mahir ellerde sihirli bir enstrümana da dönüşebilir.