Genel manada toplumsal, siyasal mücadele tarihine eşitsiz, adaletsiz ve kısaca haksızlıklar manzumesi olarak geçecek 24 Haziran 2018 seçimlerine 2 hafta gibi bir süre kala hukuksuzluk aratarak devam ediyor. Daha dün Bolu'da HDP'nin seçim minibüsünün ırkçı bir güruh tarafından polis gözetiminde taşlandığını seyrettik. Tv'lerde mi? Elbette hayır. Görsel veya yazılı medyanın iktidarın borazanı olduğunu söylemeye gerek bile yok. Sosyal medya olmazsa dünyadan haberimiz olmayacak.

İktidar temsilcilerinin sorumluluğuna rağmen, söz konusu hukuksuzluklar başkalarının eseriymiş gibi, seçim propagandalarında daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi gibi vaatlerde bulunmaktan yüzleri kızarmıyor.

Muhalif bir aday cezaevinden seçim propagandasını yürütmeye çalışıyor. Selahattin Demirtaş'ın eşi ile on dakikalık kısa süreli sohbeti 'miting' olarak kabul ediliyor. Tutuklu bir siyasetçi cumhurbaşkanlığı gibi bir makama aday. Cumhurbaşkanı seçilirse neleri değiştireceğini veya başkaca uygulayacağı yeniliklerinin neler olacağını diğer adaylar kadar anlatabilme hakkına sahip değil. Seçim bittiğinde dünyaya seçimimizi adil ve tarafsız bir şekilde yaptık diyeceğiz, öyle mi?

Ne bekliyorsunuz, bu kadar eşitsizlikte tuhaflık yok denilebilir elbette. Zira bu coğrafyada hiçbir zaman en basit anlamda dahi demokratik bir biçim almamış bu sermaye devletinin emekçi kitlelere karşı uyguladığı baskı ve şiddet politikalarının bu döneminde en küçük demokratik taleplerin dahi insanlarda heyecan yaratmasına şaşırmamak lazım. Örneğin, CHP adayı Muharrem İnce ' her mahalleye bir kreş, yaşlılar için bir bakım evi açacağım' diyor, alkış tufanı kopuyor. 'Kaynağı, israfı önleyerek bulacağım, milletin parası çalınmasın, çarçur edilmesin, kaynak sorunu çözülür' diyor insanlar sevinçten temaşa oluyor. Çalmamak gibi en basit insani alışkanlık bu ülkede neredeyse en yüce değer olmuş durumda. Yani kişilerin kulağa hoş gelen en basit insani değerlerin ifadesi milyonlarca insanda heyecan yaratabiliyor. . .

Toplumsal olarak siyasal bilinç ve düşünsel manada ne kadar diplerde olduğumuz çok aşikar. Bütün bunların nedeni noktasında ise din ve dinsel düşünüş biçiminin toplumsal yaşamdaki rolünün belirleyici olduğunu düşünüyorum. Zira din, bir anlama, bir bilgi edinmenin ötesinde bir şeydir. Bir şeyi anlamak değil, onu bilgisizce ve anlamaksızın kabullenmedir. Bilmeyi değil imanı, adanmayı ve tapınmayı vurgular. Dinsel bilgi, anlama ve algılama güçlüğü çeken, düşünme yapmayan cahil insanlar tarafından çok itibar görür. Çünkü bilgiler ona, düşünme zahmetinde bulunma gereği olmaksızın hazır verilir. Hatta onu ihtiyacı olduğu bilgiyi üretme zahmetinden kurtarır. Üstelik cahil insan düzeyindeki bilgilere tanrısal bilgi değeri yükleyerek, bunları bilmekle en değerli bilgileri bilen kişi olma sanısına kapılırlar. Yani insanlık için gerekli bütün bilgilerin kutsal kitapta mevcut olduğuna inanıldığından, başka bilginin veya bilgilerin var olmadığına inanılır. Bu nedenle başka bilgi bulmak için araştırma ve çalışma yapmak sorumluluğundan kurtulmuş olur. Dinler insanların düşünüşlerine değil, duygularına hitap ederler. Eğitim gibi uzun vadeye tahammülleri olmadığından kısa vadede hedeflerine ulaşmayı amaçladıklarından insanların kar ve zarar duygularına hitap ederler. Tam da bu anlamda dinler, geçmişteki sihirsel, mitolojik, tanrısal ve felsefi düşünüşün ürünlerini alıp birbirine karıştırarak insanların bütün hayatının, düşüncenin, günlük hayat işlerinin görünüşteki kaynağını gökte bir tanrısal oluşumda aramaktan başka bir şey değildir. Mevcut iktidarın hemen her mahalleye dini külliyeler, camiiler, toplumdan talep olmamasına rağmen dinsel müfredata ağırlık veren imam hatip liselerini açması sanırım boşuna değil.

Özetle “dinsel bilgi, gerçeğin bilgisi değildir. İnsanın hayal, tahayyül, duygular ve sistemsiz aklı ile spekülatif olarak ürettiği bilgilerdir''(Prof. Dr. Niyazi Kahveci Çağımız ve Türkiye, Sinemis Yayınları. ) Bu anlamda da ''din, felsefenin ve bilimin bağımsız oluşuna kadarki devrede hayatın bütün alanlarına sonraları verilen isimdir.'' (Prof. Dr. Niyazi Kahveci a. g. y. )

Din ve dinsel düşünme ile ilgi bu değerlendirmeden de anlaşılacağı üzere devletlü yetkililerimizin 'biz aya dört şeritli otoban yapacağız dersek insanlarımızın bize inanacağından kuşkumuz yok' derken neden şaşırmamak gerektiğini bilmem anlatabiliyor muyum?

Uzun sözün kısası,  din ve dinsel düşünüş biçiminin toplumsal yaşamın hemen hemen tüm alanlarında belirleyici olduğu ve seçim gibi toplumsal duyarlılığın önem kazandığı bu koşullarda demokrasi bilincinin gerekliliği ortadadır.