Seçimler sonuçlanalı yaklaşık 1 hafta oldu. Sonuçlarla birlikte seçim analizleri de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. HDP'nin barajı aşıp, meclisteki 3. parti olması HDK projesinin devamlılığı açısından önemli... Zira mevcut sonuçlardan sonra başlayan tartışmaların şiddeti bu olmayacaktı. Müneccim gibi davranmak istemem ama HDP'nin barajı aşmaması durumunda, HDP ile ilişkileri neredeyse pamuk ipliğine bağlı bazı bileşenlerin bu çatıdan göçecekleri inancındayım. Elbette bu bir varsayım ve neyse ki HDP barajı aşarak mecliste güçlü bir muhalefet olmaya aday oldu. Dolayısıyla bu "varsayım" tartışmasının yersiz olduğunu düşünmekteyim.

Ancak somut veriler üzerinden ve yaşanan nesnel gerçeklikler üzerinden bir tartışma yürütmek mümkün... Seçim sonuçlandı. HDP yine meclise girdi ama ortada 3 puanlık bir düşüş, yaklaşık 1 milyonluk oy kaybı var. Bunun nedenleri niçinleri sorgulanmalı, araştırılmalı, fatura bir yere kesilmelidir. Bunun sosyolojik, ekonomik nedenleri elbette masaya yatırılmalı ve AKP iktidarı ile Saray Cuntasının ülkeyi kan gölüne dönüştüren siyaseti göz ardı edilmemeliydi. Ancak seçim sonuçlarının açıklanmasından hemen sonra seçim dönemi boyunca AKP ve Saraya çevrilmiş oklar birdenbire Kürt Siyasal Hareketine döndü. Kürt Siyasal Hareketi ile dayanışma içinde bulunan "dost ve müttefikler" ağız birliği etmişçesine bir saldırı pozisyonuna geçmişlerdir. En başından beri Kürtlere akıl vermekte, nasihat etmekte ve Kürt Hareketine "devrimcilik dersi" vermekte birinciliği kimseye kaptırmamış Türkiye sol sosyalist çevreleri, bir defacık olsun objektif bir seçim analizi yapmak durumundadırlar. Objektif yapılmayan hiçbir analiz bu çevreleri marjinal olmaktan kurtaramayacaktır.

Kürtlerle dayanışma içinde olmanın, bir lütuf olmaktan öteye kendilerini de değiştiren, dönüştüren, dinamizm katan bir ittifak olduğunu algılamak ve ona göre davranmak gerekiyor. Dilimizde tüy bitene kadar biz Kürtler de söylemeye devam edeceğiz. Elbette Türkiye'yi demokratikleştirme gibi bir sorunumuz ve derdimiz vardır. Lakin bununla birlikte "Kürdistan'a Statü" gibi bir derdimiz de vardır. Kürtlerin statü talebi dönemsel bir politika olarak algılanmamalıdır. Bu mesele Kürtler için hayati bir mesele olduğu gibi Türkiye muhalif güçleri için de stratejik önemde değerlendirilmelidir. Zira, 7 Haziran seçimleriyle birlikte ara verdikleri nasihatlere girişmeleri Türkiye sol sosyalist muhalefetinin, HDK ile başlayan ortak mücadele zemininden çok fazla etkilenmediğini gösteriyor. Türkiye Devrimci Hareketinin, Kürdistan'ın muhtelif yerlerinde "öz yönetim" hamlesini, Kürtlerin statü talebine dil uzatmaya vardıran eleştirilerinin bizi birlikte büyütmeye hizmet etmediğini hatırlatmak gerekiyor. Televizyon ekranlarından yaşanan oy kaybını takip etmek yerine, AKP İktidarının viraneye dönüştürdüğü şehirler düşünülseydi HDP şimdi çok daha farklı bir durumda olurdu.

Bunların yanı sıra, seçim analizleri değerlendirilirken tüm veriler Kürtlerin oy istikametinin değişmediği, Kürtlerin tekrar HDP'ye oy verdiği yönünde... Kürdistan'da yaşanan kaos ortamından dolayı bazı oy kayıpları yaşanmıştır. Ancak bunlar bütünün içinde münferit kalmaktadır. Esas olarak da sonucu değiştirecek ehemmiyette değildir. Bu nedenle seçim sonuçlarını analiz ederken özeleştirel yaklaşması gereken Kürt Siyasal Hareketinden ziyade Türkiye sol sosyalist hareketleridir. HDP içerisinde "seçimin faturası" için tartışmalar yaşanacaksa bu unsurlar göz ardı edilmemelidir.

Hendekler tekrar kazılmaya başlandı. Hendeklerin Kürtlerin statü talebine ne kadar hizmet ettiği biraz daha objektif değerlendirilmelidir. Kürt Siyasal Hareketinin yaklaşık 40 yıldır sürdürdüğü "devrimci şiddet" ile vardığı nokta ve yakaladığı başarı ortada... Lakin hendeklerin "devrimci şiddeti" ne kadar algıladığı, ne kadar içselleştirdiği ve ne kadar temsil ettiği hususunun Kürt Hareketince değerlendirmeye ihtiyacı vardır. Böylesi bir değerlendirme yapıldığı takdirde "devrimci şiddetin" siciline gölge düşmeyecektir. Zira doğru tarzda olmayan bir temsiliyetin Kürt Siyasal Hareketine kaybettireceği inancındayım.

Bu konuda bir hususu daha gündeme getirmek gerektiği inancındayım. Bu da hendeklerin doğru bir hamle olduğunu savunan seçilmişlerin, bu düşünceye denk bir pratik içinde olmadıkları görülüyor. Zira doğru olduğu düşünülen bu hamlenin her platformda savunulması, meselenin meşruluğuna katkı sağlayacaktır. Meşrulaşan bir olgunun geniş halk kitlelerince savunulması, sahip çıkılması sonucunu doğuracaktır. Bu meşrulaşma sürecinin uzaması demek, devletin savaş politikalarının devamı anlamına geleceğini ve yeni ölümleri beraberinde getireceğini unutmamak gerekir.