Seçimleri geride bıraktık ama seçime giden sürecin mantığını hala geride bırakmış değiliz.

Camileri dahi karargah olarak kullanmaktan imtina etmeyen devletin güvenlik stratejisi sanırım seçimlerle sınırlı olmayan, bir taşla bir kaç kuş vurmak üzerinde kurgulanmış.

Umulan şey başkaydı oysa...

Umulan seçimlerde başarı elde ederek "şehitlerden Allah razı olsun demek" ve hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmekti. Ancak seçim sonuçları Erdoğan'ı ve AKP'yi bile hayrete düşüren bir neticeyle sonuçlandı.

İşte seçim sonrasındaki stratejiyi de bu sonuçlar belirledi. MHP'nin basiretsizliği Türkiye için ağır bir travmaya yol açtı. Buna CHP'nin devletçi refleksleri de eklenince tuzu biberi bol bir çorba olup önümüze geldi?

Homurtular yükseldi fark ediyorum ama sabredin HDP ve PKK'nin dahili ve harici rolüne ayrıca değineceğim.

Seçimden önce muazzam bir korkuyla karalama kampanyalarına girişen, gel gör ki bunu bile başaramayan havuz medyası, seçimden sonra ununu elemiş eleğini duvara asmış ak saçlı edasında nasihatler vermeye başladı.

Bunun sebebi ne ola ki!

Uçurumun kenarına gelmiş bir partiyken savaş hamlesine giriştik. Ölümcül bir riski göğüsledik ve başarılı olduk. Şimdi bu başarı zirvesinden her şeyi sonlandırmak mı kârlıdır yoksa savaş konseptini bir adım ileriye taşıyarak Kürtleri kendi siyasetimize mecbur kılmak mı?

AKP ve Saray aklı ikinci yolu tercih etti. Gücümüzün zirvesindeyken önümüzde duran tek engeli de bu yöntemle aşabiliriz dediler.

Bu siyasi hamle iki ana sütun üzerine bina edildi. Birincisi hamur kıvama gelinceye kadar su kaldırmasına müsaade edilecek. Yani savaşı kontrollü bir şekilde kızıştırmak düşüncesindeler. Bu yolla hem Kürt sokağına korku salarak tasarladıkları çözüme razı edecekler insanları, hem de kendi taraftarlarına "bakın Kürtleri dövmekte üstümüze yok" diyecekler.

İkincisi ve en vurucu olanı da HDP'yi ve Demirtaş'ı yıpratarak Öcalan'a alan açmak. Eğer işler umdukları gibi giderse Öcalan'ın serbest bırakılması pahasına olsa bile Selahattin Demirtaş'ı tasfiye edecekler.

Neden Demirtaş?

Çünkü sahada Erdoğan'a karşı koyabilecek tek kişidir Demirtaş. Orta Anadolu'da Erdoğan'ın büyüsüne kapılan seçmen profilin bir benzeri Demirtaş'a aynı ilgiyi duymakta. Özellikle genç seçmenin, demokrat seküler Türk seçmenin ilgisi AKP'yi rahatsız etmektedir.

Ve "seni başkan yaptırmayacağız" sloganı... Yılanla ahbabını düşman eden kuyruk acısı mevzusu!

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Örgüt demokratik çözüm falan istemiyor. Silahla fazlasını alırım diye bir düşünceleri var. Silahla bir yere varma anlayışının çökertilmesi lazım. Bu silah etkisiz hale getirilmeli. Öcalan’ı merkeze alan yorumlar yapmak istemiyorum ama Öcalan’a da bunlar çok kazık attılar. Canlıyken diri diri onu adeta gömdüler.”

Akdoğan'ın bu açıklamalarına bir de hükümet medyasının Öcalan'a dayandırdığı bu kasıtlı haberleri ekleyin; “Bunlar eline, yüzüne bulaştırdılar, süreci bozdular. Gelişmeler Cumhurbaşkanı’na değil bana karşı bir hamledir öncelikle. Onu perde yapıyorlar ama aslında benim altımı oymaya çalışıyorlar. Bunlar süreci bu noktaya getirdiler.”

Akdoğan, HDP ve PKK'yi Öcalan'ı pasifize etmekle suçluyor. Diri diri gömmek tabiri daha samimi, daha sahici olması hasebiyle tercih edilmiş. Hükümet medyasının Öcalan'a atfen servis ettiği haberlerde de aynı kaygılar farklı cümlelerle vurgulanıyor.

Sizce de bunda bir Osmanlı entrikası yok mu?

Yüzde 49 almış bir iktidar Kürt dağlarına bomba yağdırmakta, sokağına paletli tank sürüp şehri yakmakta, çatılara keskin nişancı yerleştirip keklik (pardon Kürt) avlamakta... Bu yol Kürt sokağına korku salarken, dindar, milliyetçi muhafazakâr ve sözüm ona kentli Türk sokağında hayranlık uyandırmakta!

Vurulan Kürt olunca suç yoktur! Tek dil, tek devlet, tek vatan, tek bayrak vardır.

İcabında Camiler kurşun yağmuruna tutulabilir, içerisine postallarla girilebilir, hatta "Esadullah Timlerinin" karargâhı olabilir! Bu koruma zırhlı sayesinde Kürtler daha rahat "etkisiz hale" getirilebilir.

Çünkü burada kutsal olan tek şey devlettir.

AKP'nin yarattığı bu topyekün savaş hali nasıl son bulacak, kim bunun önüne geçecek?

En önemli sorun da şu; Kürt sokaklarını kim teskin edecek. Cizre'deki barikatları, Lice'den Silvan'a Kürt kentlerini yakan ateşi kim söndürecek?

İşte bu noktada karanlık ufkun güneşi Öcalan olacak.

Bir tutam zeytin dalı, bir miktar özerklik ve Öcalan'ın muntazam duruşu bu sorunu bertaraf edecektir.

"Ölürsek en fazla kahvede çaylar soğur" diyen Kürt gençlerini, PKK'yi, Stalingrad'ın Muhafız Alayı Komutanı gibi her gün yeni bir devrim hayaliyle Kürt siyasetine ayar veren Duran Kalkan'ı hepimiz biliyoruz ki bir tek Öcalan ikna edebilir. Yeni bir kırılmaya yol açmadan savaşı sonlandırmanın biricik yolu budur.

AKP'nin stratejisi bu, şapkanızı önünüze alıp düşünün derim...