Erdoğan ani bir gece yarısı kararnamesi ile Merkez Bankası Başkanını 16 ay aradan sonra tekrar değiştirdi. 6 Temmuz 2019’da bu göreve atandıktan sonra, “Adam laf dinlemiyordu” denilerek Murat Çetinkaya görevden alınmış ve yerine soyadı ile müsemma Murat Uysal getirilmişti. Murat Uysal zaten bu görevi kabul ederken, “emir eri” olacağını baştan kabul etmişti. Nitekim üst üste faiz indirimleri ile Külliyenin talimatlarını yerine getirmiş oldu. Fakat 2 ay önce bir şeyler değişti. Piyasanın gereklerine ve baskısına artık dayanamayan Uysal, bu sefer faiz arttırdı. %8.25 olan faiz %10.25’e çekildi. Geçen ay ise neredeyse %150 oranında bir faiz artışı beklenirken, çok büyük sürpriz ile faizler değiştirilmedi. Bu şekilde Türkiye’ye gelmeye ve inanmaya başlayan dış sermaye birden durdu, bu şokun etkisiyle Dolar ve Euro hızlı bir tırmanışa geçti. Uysal sunumunda Türk Lirasının aşırı şekilde değersizleştiğini söyleyerek ve kabul ederek de kendi ipini çekmişti. Bugün itibariyle bir kâbus yaşıyoruz. Euro çoktan 10’u geçerken, dolar 8.50’yi buldu.

Oxford Economics’in raporuna göre, Türkiye, Güney Afrika, Brezilya, Meksika ve Hindistan bile birlikte kaynak yaratmakta en çok zorlanan beşinci gelişmekte olan ülke konumundayken, Commerzbank ve Societe Generale gibi kurumlar doların 9 liraya koştuğu yönünde tahminleri içeren raporlar hazırlıyorlar. Bu öngörünün gerçekleşmesi durumunda ise, birkaç ay içerisinde Türkiye'de bir enflasyon patlaması yaşanması kaçınılmaz olur. Uysal yerine çoktandır Ekonomi Bakanı olması beklenen Naci Ağbal’ın atanması, aslında yüzeyden bakıldığında olumsuz bir gelişme gibi görülse de, Erdoğan’ın buradaki hedefi biraz olsun piyasanın gazının alınması ve güven vermeye çalışması olabilir. Erdoğan dediğim dedik bir lider olduğu kadar, gerektiği veya mecbur kaldığı zamanlarda pragmatik de olabileceğini defalarca kanıtlamıştı. Zira Ağbal az çok dış piyasaların tanıdığı bir isim. Uysal ise tam bir itaat seven memurdu ve Merkez Bankasının bağımsız olmadığı görüntüsünü ve izlenimini pekiştiriyordu.

Murat Uysal’ın görev yaptığı dönem boyunca performansı inanılmaz kötü. Göreve gelmesinin ardından aşamalı olarak faizleri %24’ten %8.25’e kadar indirse de, Merkez Bankasının brüt dolar rezervleri 74 milyar dolardan 42 milyar dolara geriledi. TCMB’nin toplam brüt rezervi ise 97,2 milyar dolardan 84,4 milyar dolara indi. Net rezervler ise 12 Temmuz 2019 tarihinde 32,7 milyar dolarken, 30 Ekim 2020 tarihinde 18,9 milyar dolara kadar düştü. Yabancı para mevduatları Uysal’ın görev yaptığı bu 16 aylık dönemde tam 35,7 milyar dolar arttı. Dolar kuru ise 5.60’dan 8.57’ye kadar fırladı. Böylece Rahip Brunson krizinde, Ağustos 2018’de kaydedilen 7.23’lük rekor fazlasıyla aşılmış oldu. Ülkeye döviz girişlerini azalması, jeopolitik sıkıntılı vaziyetler ve eksi reel faiz ısrarı bu rekorların kırılmasında etkili oldu. Ağbal ekonomi konusunda yetkin bir isim olmasına rağmen, Maliye Bakanlığı Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığı yapan tamamen siyasi bir isim ve asıl uzmanlık alanı Hazine ve hiçbir zaman Merkez Bankasında çalışmadı, bu alanda deneyimi yok. Performansınız ve nasıl bir yol izleyeceğini hep birlikte göreceğiz.

Kamunun elindeki tüm değerli şirketleri bünyesinde toplayan Türkiye Varlık Fonu'nun (TVF) net kârı, 2019'da bir önceki yıla göre %48,3 düşüşle 8 milyar 854 milyon TL'ye geriledi. Bu rakam, bugünkü kurla 954 milyon Euro ve 1 milyar 123 milyon dolara denk. TVF'nin internet sitesinde yer alan finansal rapora göre, 2018 sonunda 194,6 milyar TL olan TVF'nin finans sektörü dışı toplam borcu, 2019 sonunda 284,2 milyar TL'ye yükseldi. Bir yıllık borç artış oranı %46 oldu. Bakan Albayrak, “İhracatın her geçen gün güç kazandığı yeni bir döneme giriyoruz” diyerek aslında bize bir işaret fişeği çakmıştı. Bu da bariz bir biçimde, “doları dizginlemek gibi bir derdimiz yok, artmaya devam edecek” imasını içermekteydi.

Sarayın sırlarına vakıf olan gazeteci Abdülkadir Selvi bile, “Türkiye'nin sorunlarını bu iktidar çözer diyenlerin oranının %33'e düştüğünü” itiraf etti. Burada uygulanan taktik aynen şu; "Biz kötüyüz anladık ama muhalefet bizden de beter." Askıda ekmek varken, Erdoğan erken seçime gitmekte zorlanır. Bu şartlarda Ak Parti için sandıktan yeniden iktidar olarak çıkması pek mümkün değildir. Zira en sefil halk ve seçmen kitlesi bile, sadaka düzeninden hoşlanmaz ve bu yaşam koşullarına mecbur bırakılmayı affetmez. Taha Akyol’un dediği gibi; “Çağımızda gelişmiş ülke olmak için “sıkılmış yumruk” değil, bilim, teknoloji ve sanat üreten özgür eller lazımdır... Bağımsız şahsiyetler, yenilikçi düşünceler lazımdır. Hukuk ve siyaset bunları bastırmamalı, aksine önlerini açmalıdır.”

ABD seçimlerinde Joe Biden renkli rakibi Donald Trump’ın 12 puan kadar arkasına düşmüşken, pandemi ve Trump’ın özellikle ABD’yi kasıp kavuran bu salgına yönelik tavrı ve yol açtığı ekonomik yıkım nedeniyle, seçim öncesi kamuoyu yoklamalarına göre 8-10 puan öne geçmeyi başardı. Trump karantinadan sıyrıldıktan sonra seçime yaklaşan son haftalarda yaptığı yurt gezileri, konuşmaları ve dinamik tarzı ile aradaki bu farkı elinden geldiğince kapattı. Netice itibariyle Biden %2 gibi bu koşullar altında az denebilecek bir fark ile ipi göğüslemeyi bildi. Trump’tan sonra Biden gibi silik, sakin ve sinsi bir Amerikan başkanı ile baş etmek durumunda kalacağız. Kısacası aslında ABD’nin renkli reisi Trump’ı covid-19 pandemisi götürdü, koltuğundan etti.

Benzer bir şekilde, Yeni Zelanda’da covid-19 ile çok etkin bir biçimde mücadele ederek halkına güven veren Jacinda Ardern’in sol partisi %49 gibi kuvvetli bir oy ile seçimi kazandı. Bunun seçim kadar bir virüs zafer olduğu dile getiriliyor. Almanya'nın en güçlü ülkesi, ağır sanayi devi, bütçesi her daim açık veren ülkesi Almanya'nın Başbakanı Merkel bile, "gereken bireysel önlemler alınmazsa (maske, mesafe, hijyeni kuralları), hastanelerde bütün hastalarımıza bakamayız. Çocuklarınızın eğitim almaya devam etmesini ve bir işinizin olmasını istiyorsanız, bireysel tedbirlere uymak zorundasınız" açıklamasında bulunuyor. Gereksiz şov yapmıyor, bizdeki gibi "yendik, bitti, gitti" diyerek zafer açıklamaları da yapmıyor.

Bu arada, Nedim Şener’in hatırlatmasıyla; "1980 darbesi öncesi Başbakan Demirel'le son görüşen ABD'li senatör heyetinin başkanı Biden olmuştu. Kenan Evren'in ABD'lilerle Ankara'daki ilk resmi temasında da yine Biden heyetteydi. Biden, ABD'nin darbe elçisidir." Şu an 78 yaşında olan Biden, Türkiye’de mesai yaptığı yıllarda henüz 37 yaşında olan Orta Doğu uzmanı bir diplomattı. Bu arada, bu seçimde ilginç bir şey de yaşandı. Yahudilere bütün kapıları açan Trump'a yine Yahudi seçmen ihanet etti. Aynen hispanik ve Müslüman seçmenler gibi, Yahudi seçmenlerin sadece üçte biri Trump'a oy verdi. Mormonların ise üçte ikisi... Anlaşılan Yahudi lobisi Trump'tan alacağını aldı, bir kenara koydu. Yeni dönemde Biden'dan daha fazla şey umuyor ve gereken vaatleri almış gibiler. Trump 3 ay kadar daha görevde kalacak. Bu son demlerinde de yeni şovlar sergilemesi beklenebilir. O koltuğu iyice eskitmeden bırakmayacaktır. Şimdiden 2022'deki senato seçimlerinde Trump'un adaylığını koyacağı sanılıyor. O süre zarfında ülke çapındaki mitinglerine devam edip gündemde kalmaya çalışacak olan Trump’ın, 2022'de senatoya girerse 2024'te Cumhuriyetçi Parti'den aday olmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Geçenlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ülkemizi ekonomi alanından kuşatmaya çalışanlara cevabımızı yeni bir ekonomik kurtuluş savaşıyla veriyoruz. Yıllarca bu ülkeyi faiz, kur, enflasyon şeytan üçgenine sıkıştıran cari açığını yüksek maliyetli borçlanmayla kapattırarak sömürenlerin oyunlarını birer birer bozuyoruz." şeklinde konuşmuştu. Yöntem tamamen doğru. Bunalım düzeyine varan bir ekonomik kriz, bütün dünyayı karşımıza alma ve düşmanlık sergileme, her noktada dünyadan kopma gibi gerçeklikleri görmezden gelebileceğimiz tek alan, dış güvenlik meselesidir. Yani konu “can derdi” olduğunda, “vatan elden gidiyor, sen halen neyin derdindesin?” diye sorgulandığında, söyleyecek bir söz bulmak zordur.

CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, 15 Temmuz şehit yakınları ile gaziler için toplanan 309 milyon TL'nin halen dağıtılmadığını ve bu paranın faiz geliri olan 500 milyon TL'nin de harcandığını söyledi. 17 yılda deprem vergilerinden 147 milyar lira toplandı. Şimdi ise Cumhurbaşkanımız Erdoğan İzmir için 20 milyon TL ödenek çıkarıldığı müjdesini veriyor. Durmak yok, yola devam. Saray çalışıyor...