“Domuzlar ve katiller arasında yaşıyoruz.”

James Baldwin’in Sokakların Dili Olsa yapıtında, genç Fonny’in ağzından çıkan bu alıntı karakterlerinin yaşadığı dönemi ve yeri açısından bakınca ne kadar da zorlu hayatlarının olduğunu gösteren bir ipucu. Baldwin’in bu yapıtı anlatım yönünden kusurları olduğunu biliyorum, hatta on dokuz yaşındaki anlatıcının, Tish’in, yer yer büyük yorumlarını okurken araya olgun yaşlardaki Baldwin’in sesinin karıştığının-duyulduğunun da farkındayım, bazı karakterlerin tam olarak okurun zihnine oturmadığını da, fakat yine de bir bütün olarak değerlendirdiğinde yapıtın bir ruhu olduğunu söyleyebilirim, bu ruhu görürüz de.

Tish: “Bu zirve toplantısını ben istedim, Fonny’ye bugün söylediğim şeyi size de haber vereyim diye babamdan sizleri çağırmasını istedim. Fonny baba oluyor. Çocuğumuz olacak.”

Sokakların Dili Olsa konusunu yetmişlerin Amerika’sında, New York’ta siyahilerin yaşadığı arka bir semtte-sokakta geçen iki siyahi gencin aşkından alır. Henüz evlilik töreniyle kutsanmamış bu iki genç, sevgili, âşık; bir bebek bekliyorlar. Daha da kötüsü henüz davası devam eden bebeğin babası hapistedir ve eğer suçlu bulunursa uzun yıllar orada kalma durumu vardır.

Mrs. Hunt (Fonny’in annesi): “İhtiras dolu bu harekete aşk diyorsun herhalde. Ben öyle demiyorum. Oğlumun başını yiyeceğini biliyordum hep. Senin içinde şeytan var – bunu her zaman biliyordum. Tanrım, bunu yıllar öncesinden bildirdi bana. Kutsal Ruh, o çocuğu senin karnında kurutacaktır. Benim oğlum kurtulacak. Benim dualarım kurtaracak onu.”

Mrs. Hunt’un bu bağnaz tepkisi çoğu okuru rahatsız etmiş olabilir, bağnazları değil tabii. Ama yaşadığımız coğrafyaya şöyle bir göz atın derim. Taşranın zalimliğinin, fukaranın namustan başka övünecek bir şeyi olmadığı ve birey olma yolunda ilerleyen gencecik insanların önüne her türlü engelin çıkarıldığı yere… Böyle bir durumda aile meclisi toplanır, ölüm fermanı onaylanır, bunun için baba, kardeş, amca ve hatta ana, ya da hevesli bir akraba veya akrabalar hazır bulunur her halükarda. Neyse ki Tish şanslı biri, belki de sadece bize göre, yetmişlerin New York’unda değil de 21.Yüzyılın ilk yarısında şöyle nefes alıp verdiğimiz bu topraklarda bile doğmuş olsaydı hayat onun için bundan böyle çok daha zor olurdu. Muhtemel odur ki cesedini bir derede ya da başka tenha bir yerde bulurduk. Neyse ki Tish bizim coğrafyamızda yaşamıyor.

Sokakların Dili Olsa şiddetin kol gezdiği, ırk üzerinden insanların değerlendirildiği, aşağılandığı bir çağı anlatır, doğru, zaten yapıtın bizi ilgilendiren yönü de budur. Gücü elinde bulunduran kolluk kuvvetlerinin zorbalığı, kurduğu tuzakları…

Gelelim Tish’e yine, ailesi onu yalnız bırakmaz, hele hiç hor görmez, sorunlarına ortak olurlar ve kızlarının mutluluğu için hapisteki erkek arkadaşının-baba adayının bir an önce yanına dönmesi için ellerinden gelen her türlü yardımı yaparlar.

İnsanlar kusurludur, şiddete eğilimlidirler, sorumsuzca da davranırlar, ancak Tish’in ailesinin sağduyusu ve kızlarının mutluluğu için gösterdikleri çaba önemlidir, zannedersem yapıtı değerli kılan da bu yönüdür.

Joseph (Tish’in babası) kızına hitaben: “Birbirinize sahip çıkın. Bunu soyut bir kavramdan çok daha öte olduğunu zamanla anlayacaksınız.”

Tüm babalara…

_________________

Sokağın Dili Olsa, James Baldwin, Çev: Seçkin Selvi, YKY.