HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Mahkeme bir haftada on binlerce sayfa okunarak savunma yapılmasını dayatıyor” açıklamasını yaptı.

HDP Parti Meclisi, Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında Ankara'da toplandı. Sancar, "Biliyorsunuz yaz ayları boyunca hepiniz sahada çalıştınız. Partimizin bütün birimleri her alanda ellerinden gelen çabayı sarf ederek bir çalışma yürüttü ve bunun sonucunda Demokrasiye Çağrı Deklarasyonumuzu yayınladık. Bu deklarasyon Türkiye'nin geleceğini demokratik bir şekilde ve eşit yurttaşlık temelinde, ortak yaşamı özgürlük üzerine inşa etme amacına yöneliktir. Türkiye'deki bütün demokrasi güçlerine çağrı içeren bu deklarasyonumuz aynı zamanda yol haritamızdı. Yol haritamızın ana hatlarını belirliyordu. Bundan sonra yeni bir aşamaya geçtik ve bu aşamayı da zaten adım adım yürütüyoruz. Bu aşama, Demokrasiye Çağrı Deklarasyonunun hayata geçirilmesi aşamasıdır. Tıpkı deklarasyonu hazırlama sürecinde olduğu gibi şimdi de yine tabandan başlayarak halk buluşmalarıyla, esnafla görüşmelerle, sivil toplum örgütleriyle istişarelerle, kanaat önderleriyle sohbetlerle yolumuzu halkımızla birlikte belirlemeye çalışıyoruz" dedi. 

"BU TOPLANTIMIZIN EN ÖNEMLİ GÜNDEMİ DEKLARASYONUMUZU SOMUTLAŞTIRIP HAYATA GEÇİRMEKTİR"

Sancar şu ifadeleri kullandı: 

"Yine meydanlardayız, yine halkımızın içindeyiz. Bu deklarasyonun gereklerini nasıl yerine getireceğimizi değerlendiriyoruz. Bu çalışma önümüzdeki dönem en yoğun ve en önemli faaliyet alanımız olacaktır. Bu Parti Meclisi toplantısında esas üzerinde duracağımız konu, Demokrasiye Çağrı Deklarasyonunun somutlaştırılarak hayata geçirilmesi meselesidir. Bunu nasıl yapacağımızı yine hep birlikte burada tartışacağız. Daha sonra başka kurullarımızı da toplayacağız ve bu kurullarda yine tartışmalarla, istişarelerle yolumuzu netleştireceğiz. Dediğimiz gibi bizim çok net hedeflerimiz var ve bu hedeflerimizi açıkça Türkiye halklarıyla paylaşan ilk parti olduğumuzu da söyleyebiliriz. Yani ne kulislere ne kapı arkası pazarlıklara pirim verdik, tam tersine halka sözümüzü açık söyledik. Yolumuzun ana hatlarını bütün kamuoyuna net bir şekilde ilan ettik.

"PAZARLIKLARA VE SPEKÜLASYONLARA NOKTAYI KOYDUK"

"Dolayısıyla bizim üzerimizden yürüyen pazarlıklara, bize yönelik spekülasyonlara büyük ölçüde nokta koyduğumuzu düşünüyoruz ve deklarasyonumuzun Türkiye toplumunun önemli bir kesimi tarafından gayet olumlu karşılandığını tespit etmekten memnuniyet duyuyoruz. Hedefimiz Türkiye'de demokrasinin yolunu açmak, Türkiye'de barışı inşa etmenin zeminini yaratmak, eşit yurttaşlığı inşa etmektir. Demokrasi, özgürlük, eşit yurttaşlık, eşit ortak yaşam... İşte hedefimiz budur. Bunun için de barış mücadelesi bizim açımızdan en hayati konudur. Barışı da yine toplumdan, tabandan inşa etme gibi bir hedef koyduk önümüze. Barışın hedeflerini, barışın amacını ve barışın boyutlarını yine toplumda birlikte konuşacağız ve toplumla birlikte inşa edeceğiz. Bu meseleleri sadece siyasi partilere hele de iktidara bırakmaya hiç niyetimiz yok. Ancak tabandan inşa edilen bir barış kalıcı hale gelebilir. Ancak böyle inşa edilmiş bir barışın üzerine demokratik bir gelecek kurulabilir. Ancak böyle bir barış eşit ortak yaşamın güvencesini oluşturur."

"HDP, TÜRKİYE SİYASETİNİN KURUCU AKTÖRÜ OLMA İDDİASININ HAKKINI VERMEYE ÇALIŞIYOR"

Türkiye'nin çoklu bir kriz içinde olduğunu söylüyoruz ve bu çoklu krize olabilecek en kapsamlı çözüm programını da yine HDP olarak bizler sunuyoruz. HDP siyaset üretiyor. HDP, Türkiye siyasetinin kurucu aktörü olma iddiasının hakkını vermeye çalışıyor, gereklerini yerine getirmek için elinden geleni yapıyor. Bu gerçeği göz ardı edenler, bu gerçeği tartışmaya katlanamayanlar ölü balık numarası yapmanın bir sonuç doğurabileceğini sanıyorlar ama gerçeklik onları yanıltacaktır. Çünkü bu sesin halkta yankı bulacağını ve bu sesin yine Türkiye'de en geniş demokratik mücadele ortaklığını yaratmayı sağlayacağını bizler biliyoruz. Bunu başarmak için de birkaç şeye ihtiyacımız var.

Her şeyden önce örgütlülüğümüzü güçlendirmek, ikincisi birliğimizi sağlam tutmak, bu kadar farklı eğilimlerin bir arada bulunduğu bir partinin en büyük gücüdür. Çünkü farklılıkları temel ilkeler etrafında buluşturabilme becerisi gerçekten toplumu demokratik temelde bir arada yaşatma imkanının da temelinde olmuştur. Bu yüzden bizim herkes tarafından ya da bazıları tarafından dezavantaj görülen bu özelliğimiz, tam tersine kendi içimizde demokrasi pratiği geliştirmenin bir imkanıdır aynı zamanda. Kendi aramızdaki tartışmalar, Türkiye'yi gerçek ve güçlü bir demokrasiye taşımanın bir provası ve tecrübesidir. Deklarasyonun hazırlık süreci tam da böyle işlemiştir. Gerçek anlamda demokratik bir işleyiş, gerçek anlamda demokratik bir süreç olarak yaşanmıştır deklarasyonun hazırlık süreci. Bunun HDP'yi parti olarak, partinin iç işleyişi olarak bir adım daha ileriye taşıdığından hiç şüphe duymuyorum. Ama eksiklerimiz vardır, yapmamız gereken şeyler mevcuttur. Bu iradeyle ve bu ortak akılla bu eksikleri gidereceğimizi de biliyoruz. Önümüzdeki dönemde yine aklımızı ve irademizi birleştirerek bu yolu en güçlü şekilde yürüyeceğimiz kesindir. Buna bizler inanıyoruz, halkımız inanıyor. Bize kulaklarını kapatanların da bundan sonra bu sese daha fazla kulak vermek zorunda kalacaklarını biliyoruz.

"İKTİDAR SİYASAL GELENEĞİMİZİN TÜMÜNÜ YARGILAMA HIRSIYLA HAREKET EDİYOR"

Türkiye belki de tarihinin en ağır hukuksuzluk dönemini yaşıyor. Hukukun bütünüyle devre dışı bırakılması gibi bir yönelim içinde iktidar. Şimdiye kadar hiç olmazsa görünüşte hukuka uymak gibi bir kaygı güttükleri olmuştu. Yani hukukun gereğini yerine getirmeseler de hiç olmazsa buna kendilerince gerekçeler üretmeye çalışmışlardır. Ama böyle zorba bir iktidarın, sömürü, talan ve zulüm üzerine kurulmuş bir iktidarın hukuku göstermelik olarak bile dikkate almasının bir sınırı vardır. İşte o sınır şimdi gelmiş çatmıştır. Türkiye toplumunun tam karşısında durmaktadır. Hiçbir hukuksuzluğu açıklama ihtiyacı bile duymadıkları gibi, kamu yönetiminde çalışanları da hukuksuz davranma konusunda cesaretlendirme pervasızlığı da yapabiliyorlar. Bunu bizzat iç güvenliği sağlamakla görevli bakan açıkça dile getirebiliyor. Yine kapatma davası, aynı mutsuzluk anlayışının bir ürünüydü. İktidarın küçük ortağı sadece partimize karşı kapatma davası açılması için yoğun bir siyasi kampanya yürütmekle kalmadı, aynı zamanda Anayasa Mahkemesini her fırsatta tehdit etti. Aynı yöntem Kobanî Davasında da devam ediyor. Kobanî Davasında yine siyasi müdahaleler hiç gizlenme ihtiyacı duyulmadan gerçekleşiyor. Burada yargılanan arkadaşlarımızın içinde 6 eş genel başkanımız var. Yani aslında HDP'nin ve HDP'nin üzerine oturduğu siyasal geleneğin tümünü yargılamak gibi bir hırsla hareket ediyor iktidar.

"MAHKEME BİR HAFTADA ON BİNLERCE SAYFA OKUNARAK SAVUNMA YAPILMASINI DAYATIYOR"

Özellikle iktidarın küçük ortağı bunu açıkça dile getirmekte hiçbir beis görmüyor. Kobani davasında bu hukuksuzluklara karşı avukatlarımız davayı protesto ediyor. Yine yargılanan yoldaşlarımız da aynı şekilde protestolarını sürdürüyor. Bu protestoların nedeninin ne olduğunu belki de kamuoyu yeterince bilmiyor. Bunu anlatmak da bizlerin görevidir. Mahkeme bir hafta içinde on binlerce sayfa üzerinden arkadaşlarımızın savunma yapmasını bekliyor. On binlerce sayfalık iddianame ve eklerini veriyor ve bir hafta içinde savunmalarını yapmalarını dayatıyor. Bunun fiilen mümkün olmadığını görmek için hukukçu olmaya gerek yok.  Amaç savunmayı engellemektir. Aslında yapılan şey savunma değildir. Bizim yargılanan yoldaşlarımızın yaptığı şey bu iktidarı, bu iktidarın yaslandığı zihniyeti, bu zihniyetin beslendiği düzeni yargılamaktır. İşte bunu engellemek için bu tür dayatmalara girişiyor iktidar. Yine iktidarın küçük ortağının geçen gün yaptığı açıklama bu sözlerimizin başka herhangi bir kanıta gerek kalmadan doğruluğunu ortaya koyuyor. Ne demişti iktidarın küçük ortağının başkanı “108 kişi hakkında gün yüzünü haram edecek karar çok kısa sürede alınmalıdır". Yani mahkemeye apaçık talimat veriyor.  Anayasayı çiğniyor diyeceğim ama Anayasa umurlarında değil. Peki, bu kadar doğrudan talimat verme ihtiyacını neden hissediyorlar? Aslında bu bir ihtiyaç değil, bu bir mecburiyettir. Çünkü HDP var oldukça bu iktidarın sonunun geleceğini biliyorlar. Bu iktidar ve onu besleyen zihniyetin de sonunu getirebilecek olan işte bu kararlı mücadeledir. Bunun farkındalar ve bunu en açık dile getiren de iktidarın küçük ortağıdır.

NE MAHKEMELERDEKİ MİZANSENLER NE DE ZULÜM OPERASYONLARI HDP’Yİ YOLUNDAN ALIKOYABİLİR

Hakimler Savcılar Kurulu'nun bir üyesi istifa etti. İstifa ederken "Bahçeli'yle istişare ederek aldım bu kararı" dedi. Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun bir üyesinin, iktidarın küçük ortağının başkanına danışarak bu kararı aldığını söyleyebileceği kadar pervasız bir ortamın yaratıldığını görmemiz gerekiyor. Tabii binlerce örnek daha verebilirim. "Bu davayı bir an önce hızlandırın ve HDP'yi ne olursa olsun tasfiye edin" talimatından başka bir şey değil. Nafile bir talimattır, boş bir çaba. Ne mahkeme salonlarındaki bu mizansenler ne iktidarın diğer zulüm operasyonları ne de başka saldırılar HDP’yi yolundan alıkoyabilir. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da HDP bütün bu saldırıları boşa çıkaracak güce ve inanca sahiptir. Aslında iktidar bu tür davaları ölüm kalım meselesi haline getirmekle kendisinin kaybedeceğini açıkça ilan etmektedir. Çünkü eğer biri için ölüm kalımsa mesele, yaşamda kalma becerisini ve gücünü en iyi sergileyen, en iyi gösteren, bunun pratiğiyle dolu bir geçmişe sahip olan parti HDP’dir. Diğerleri ise kendi dayattıkları tercihin öbür kısmına mahkumdurlar. Burada yapılanlar boştur. Burada yapılanlardan sonuç almak imkansızdır. Baskılara rağmen HDP'nin büyüdüğünü biliyoruz. Sadece kendi tabanımızın daha kararlı bir tutum sergilemekle kalmadığını da görmemiz ve göstermemiz gerekiyor. Türkiye'nin her yerinden bu kabul ve bu destek HDP’ye en azından sempati olarak, en azından HDP'yi dikkatle izleme olarak ortaya çıkıyor ve bunun oya dönüşeceğini de biliyoruz.

"ÇALIŞMALARIMIZIN DEMOKRASİ İRTİFAKINA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ SOMUT BİR PROGRAM OLARAK ÖNÜMÜZDEDİR"

En geniş kapsamda bir demokratik mücadele ortaklığı ve bunun ihtiyaç durumunda parlamento seçimleri için demokrasi irtifakına dönüştürülmesi meselesi artık somut bir program olarak önümüzdedir. Sadece bir söylem değil, sadece bir slogan değil somut bir program olarak artık şekillenmektedir. Nasıl yürüyeceğimizi, ilişkileri, en geniş demokrasi ittifakı için ilişkileri nasıl kuracağımızı, kurallarımızı yine bütün demokrasi güçleriyle istişare ederek, halkla buluşarak belirleme aşamasında olduğumuzu bilelim. Slogan ve hedef değil somut adımlarla hayata geçirilecek hayati bir amaç. Çünkü eğer bu birlikteliği sağlayabilirsek gelecek dönem, yeni bir başlangıcı, demokratik dönüşümü ve barışı sağlamanın önündeki engellerin hepsini ortadan kaldıracak halkların ortak iradesini yaratma imkanımız da o kadar büyüyecektir.

Biz bu birlikteliği sağlayabileceğimize inanıyoruz. Şimdiye kadar deklarasyon konusunda heyetlerimizin görüştüğü demokrasi çevrelerinin hemen hepsinin de değerlendirmesi ve kanaati bu yöndedir. Şimdi dediğim gibi bunları somutlaştırma, bunları somut bir yol haritasına dönüştürme zamandır. Bunun için de Parti Meclisinin siz değerli görüşleri çok önemlidir.

Bunu bugün bu toplantıyla başlatmış olacağız ve başka kurullarımızda da devam edeceğiz. Oyunlar ve tuzaklarla görmezden gelerek, yok sayarak HDP'yi zayıflatabileceklerini sananlara söylenecek çok söz var ama bizim söylememize gerek yok. Halk bunu söylüyor zaten. Bakın bizim geldiğimiz gelenek, geçtiğimiz hafta Van’da 2000 günü bulan yasaklara rağmen sokağa çıkıp “Kürtler size boyun eğmeyecek” diyen Edibe Babur’un geleneğidir. Bu gelenek, "emeğimin karşılığını size meze etmeyeceğim" diyen emekçinin geleneğidir. Bu gelenek, dereler özgür aksın diye üstüne örttüğü battaniyesiyle nöbet tutan Hatice Ana'nın geleneğidir. Bu gelenek, zorla kaybedilmiş oğlunu evinin kapısı açık bekleyen ama maalesef gözleri açık giden Berfo Ana'nın geleneğidir. Biz de Berfo Ana’nın gözlerinin açık gidişinin yarattığı yaranın kapanması için mücadele yürütme mecburiyeti ve sorumluluğu altında olan bir partiyiz. Bütün halklara, halklarımıza buradan tekrar sesleniyoruz: Bu kokuşmuş, çürümüş ve karanlık düzende gözünüz HDP de olsun. Çünkü HDP hakikatin kutup yıldızıdır. Gözünüzü buraya çevirdiğinizde geleceğin barış, demokrasi, özgürlük ve eşitlik üzerine kurulması konusundaki inancınızda da umudunuzda da yanılmayacaksınız. Sizin beklentilerinizi, umutlarınızı boşa çıkarmayacağız. Bundan hiç kimsenin hiçbir şekilde şüphesi olmasın.

"BU KEYFİLİĞİ DURDURACAK İRADE BU SALONDAKİ İRADEDİR"

Biliyorsunuz bu sindirme operasyonları kapsamında gözaltı furyası durmak bilmiyor. Her gün yeni gözaltı haberleri geliyor. Daha birkaç gün önce Diyarbakır'da, İzmir'de, Antalya'da, Ankara'da, Mardin'de operasyonlar yapıldı. 30’a yakın arkadaşımız gözaltında. Bunların içinde bileşen partilerimizin temsilcileri de var. Bunların içinde sendikacılar da var. Barış Annemiz var. Ayrıca Kürdistan Sosyalist Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bayram Bozyel var ve geçen dönem milletvekilimiz olan değerli yoldaşımız, değerli kardeşimiz, emeğiyle bu partide çokça katkısı bulunan Behçet Yıldırım var. 8 günü aştı gözaltı süresi. Bu keyfiliği durduracağız. Behçet Yıldırım'a da sendikacılara da diğer muhalif partilerin temsilcilerine de sahip çıkacak irade buradaki iradedir. HDP'de temsilini bulan halkların ortak iradesi ve HDP'nin kurmak istediği ortak mücadele geleneğinin gücüdür, ortak mücadele birlikteliğinin gücüdür. Bu gözaltılar, gözaltına alınanları da asla sindiremez. Dışarıda kalanlara amaç gözdağı vermekse bunu da tekrar söyleyelim; boş hayalden başka bir anlamı yoktur. Elimizde hakikatin meşaleleri, yüreğimizde haklılığımıza olan inancımız ve en büyük gücümüz olan halklarımızın desteğiyle yolumuza devam ediyoruz. Bu yolu büyüterek, bu yolda büyüyerek yürümeye devam edeceğiz. Bunu da yine partimizin bütün emekçileri, sizler ve diğer birimde çalışan bütün arkadaşlar hep birlikte yapacağız. İnancımızda en ufak bir sarsılma, umudumuzda en ufak bir zayıflık yoktur. İrademiz her zamankinden daha güçlüdür, yolumuz açıktır."