Devlet Tiyatrolarında üç sezon boyunca seyircilerin ilgiyle takip ettiği Neşet Ertaş’ın hayatını anlatan “Neşe’dert’aşk” oyununun yazarı Şirin Altemur bu defa da Hasret Gültekin’in hayatını oyunlaştırarak ‘Ekip-iz’ tiyatro grubuyla birlikte sahneye taşıdı.

Şirin Aktemur kendi ifadesiyle tek kişilik türkü müzikali ‘Hasret’i anlattı.

Birgün'den Şenay Eroğlu Aksoy'un Şirin Aktemur ile söyleşisi şöyle:

»Daha önce Neşet Ertaş’ın hayatını oyunlaştırmıştınız şimdi de Hasret Gültekin’i sahneye taşıdınız, nasıl doğdu bu düşünce? ‘Neşe’‘Dert’Aşk’ Hasret Gültekin’i hatırlatmış, sessizce onu çağırmış olabilir mi? Bu çalışmalarınız devam edecek mi?

Neşet Ertaş, bu topraklarda yetişmiş insan aşığı bir ‘halk’ ozanıydı. Politikaların, dinlerin üstünde bir ahlakla dünyayı algılayan, insanı merkeze alan, haklının ve ezilenin yanında; ezene bozkır avazıyla ve edebiyle karşı çıkan, kendine özgü felsefesi olan bir ozan. “Neşe’dert’aşk”ı yazarken onun felsefesine kaynaklık eden inançlar ve kültürlerin araştırmalarını yaptım. Abdallık kültürü bunların başında geliyordu. Ve bu kültüre kaynaklık eden Alevilik inancı da. Derin bir akarsuyun içindeydik. Bütün çalışmalar sırasında bir yandan Neşet Ertaş’ın sesi, diğer yandan oyunda Neşet Ertaş’ı oynayan ve türkülerini çalıp söyleyen sanatçımız Mert Kılıç’ın sesi günler boyu hep kulağımdaydı. Neşet Ertaş’ın insana ve hayata bakışı ona kaynaklık eden felsefeler ve inançlarla; Mert Kılıç’ın sesinin ve bağlamasının Hasret Gültekin’i anımsatması, söylediğiniz gibi bize sessizce Hasret Gültekin’i çağırdı. Tam da o günlerde meydanlarda bombalar altında, onlarca gencin hayatı yarım bırakılırken; tıpkı 25 yıl önce Madımak’ta olduğu gibi. Davalar zamanaşımına uğradıkça ne yazık ki katliamlar birbirini tekrarlıyordu.

»Bu tür oyunları yazarken nasıl bir ön hazırlık aşamasından geçiyorsunuz?

Bu oyunu yazmaya karar verdiğimde ilk önce Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin’le Berlin’de uzun görüşmeler yaptık ve oğlu Roni Hasret Gültekin’le. Bize Hasret Gültekin’in hayatını, anılarını, arşivini, dünyasını açtılar. Sonrasında annesi, kardeşleri, arkadaşlarıyla görüşmeler yaptık. Ayrıca dönem araştırması, tarih, belgeler, kayıtlar incelendi. Sahneleme süreciyle birlikte yaklaşık 3 yılık bir çalışma sonunda seyirciyle buluştuk.

»Belgesel niteliği taşıyan yazıp yönettiğiniz oyun gerçeğe dokunabilmenin yollarından birinin sanat olduğunu yakıcı bir şekilde hatırlatıyor. Seyirciden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Onlar Hasret Gültekin’le bu yolla buluştuklarında salonu hangi duygularla terk ediyorlar?

Aslında sanatın içinde de hep gerçek olanla ilgilendiğimi söyleyebilirim. Sahnede bir gerçekliği ne kadar samimiyetle anlatabilirsek seyirci anlatılanı o denli yüreğine alıyor ve etkileniyor. Oyunun ardından seyircide iz bırakan duygular; Madımak katliamını hatırlamak, unutmamak, adının katliam olduğunu tanımlayabilmek, katillerin cezalandırılmaması ama kimsenin de intikam duygusu taşımaması, bugün de benzer şekilde hayatların yarım bırakılması ve hasretlik. Ama finalde de göz ışığı gibi bir umut yanması, Hasretle…

»Duygusal yükü bu kadar yoğun bir ömrü oyunlaştırmanın ağırlığından nasıl sıyrıldınız? Ekip olmak, birden çok gözün işin içinde olması bu yükü biraz olsun hafifletiyordur sanırım, ne dersiniz?

Evet kesinlikle paylaşarak hafifledik. Bu oyunu ‘Ekip-iz’ grubu adı altında; hiçbir kurum ve sponsor desteği almadan bağımsız bir akıl ve insiyatifle sahneledik. ‘Ekip-iz’; ekip olarak iş yapma, ekip olarak yeme içme, dertleşme, paylaşma anlayışıyla bir arada olan 5 dostun iş yapması sonucu oluşan bir grup. Farklı disiplinlerden bir araya gelen 5 sanatçıdan oluşuyor. Bu güç, zorlukları paylaşmayı da sağladı.

Hiçbir kurgunun gerçeğin kendisi kadar etkileyici olmayacağını düşünüyorum. Elbette gerçeğin kendisiyle ilgilenirken ağırlığını taşımak hiç kolay olmuyor. Kurgusal yazımlarla aramızda bir mesafe olması doğal ama gerçekle aranıza mesafe giremiyor. Gerçek olan şey artık hayatınızda. Ve hayatıma aldığım o gerçekten uzaklaşmam mümkün değil. O insanların yaşamlarını, acılarını, aşklarını, anılarını, bugününü, duygularını yüreğime alıyorum. Onlarla aynı seviyede hissetmek mümkün değil ama mesafe koymadan anlamaya çalışıyorum. Tek emin olduğum şey, onları çok sevdiğim, o sevgiyle zaten duygusal yükü bu kadar ağır bir ömrün acısını biraz olsun hafifletiyoruz. Hasret Gültekin’in annesinin gözyaşı, oğlunun yüzündeki bir gülümseme, eşinin dirayeti, kardeşlerinin ve arkadaşlarının acılarını paylaşmaya çalıştık. Sonra biz de bunları seyirciyle paylaştık, ve sanırım hepimiz birbirimize iyi geldik. Oğlu Roni’nin babasıyla ilgili yapmak istediği bir hayali vardı. Oyunun finalinde biz o hayalin bir parçasını gerçekleştirdik. Ve o sahnede Roni Gültekin’in gülümsemesi bütün acıların ağırlığını alıyor aslında. Ve geleceğe dair hepimizin yüreğine bir parça umut bırakıyor.

»Prömiyerini Berlin’de Hasret Gültekin’in oğlu ve eşinin konukluğuyla yapan müzikali nasıl seyredebiliriz? Ankara Yılmaz Güney Sahnesi’nde yeniden görebilecek miyiz örneğin? Turne yapacaktır mutlak…

Ankara’daki en yakın gösterim 29 Mayıs 2018’de Yılmaz Güney Sahnesinde olacak. Sonrasında Türkiye’de ve Avrupa’da farklı şehirlerde turneler planlıyoruz.