Seçimi geride bıraktık. Seçim AKP'nin istediği biçimde sonuçlandı. 7 Haziran seçimlerinde istediği sonucu alamayan AKP ülkeyi sancılı bir seçim sürecinden geçirerek ve pek de adil olmayan bir şekilde "erken seçim" kararı alarak ülkeye "istikrarı" getirdi. Ama öyle bir istikrar ki peşinde yüzlerce sivilin ölümünü, yağmalanmış şehirleri, acısının dile getirilemeyeceği trajik sahneler bıraktı. Öyle bir istikrar ki ardı sıra ölü bedenlere işkenceyi, cenazelerin panzerlerin arkasından sürüklendiği, sokaklara çırılçıplak atılan kadın cenazelerini, polis kurşunuyla öldürüldükten sonra gömülemeyip, kokmasın diye derin dondurucularda saklanan çocuk bedenlerini bıraktı.

Öyle bir istikrar sağlandı ki, bir daha asla kardeş olamayacak halkları birbirine düşman ettirdi. Bir daha asla birbirinin külüne muhtaç olmayacak komşulukları, "barışmak" adına sıkılan ellerin şüpheli tokalaşmalarını, bir daha asla birbirine karışmayacak tavukları, et ile tırnak gibi birbirine entegre olmayacak iki halkı bıraktı ardında... Bu öyle bir istikrar ki bin yıldır aynı coğrafyada yaşayan halkı ayrılma noktasına getirdi. Çanakkale'de omuz omuza savaşıp "yurdumuzu" düşmanlardan kurtarıp ölürken aynı çukura gömülen Memed ile Memo'yu bir birbirine arkasını dönemeyecek kadar "güvensiz" hale getiren bir istikrar...

Ha bir de ekonomik istikrar vardı. Evet 13 yıldır ekonomik anlamda tam bir istikrar vardı. Bu istikrarın devam etmesi gerekliydi. Ülke tam olarak "hırsızlar cennetine" dönüşmüş durumda... Hırsızlar ceza almasın diye özel yasaların çıkarıldığı bir ekonomi sistemine sahibiz. Zengin daha da zengin olduğu, fakirin daha da fakir olup her ay 50 liralara talim edildiği, oyların parayla halkın parasıyla satın alındığı, şaşaalı seçim kampanyalarının devletin yani halkın parasıyla yürütüldüğü, devletin televizyonlarının babalarının çiftliği gibi at koşturulduğu, seçimlerde en fazla para veren aday adayının en üst sıralarda yer verildiği bir istikrar... Kazanamayan adayların da artık "tescilli AKP'li" olarak ihalelerle beslendiği bir ekonomik istikrar var bu ülkede... 13 yıldır zerre şaşmayan bu ekonomik istikrar elbette devam etmeliydi. Yoksa bu kadar yolsuzluk, hırsızlık davası ve dosyasına ne gerek var ki?...

Bir ülkeyi büyük devlet yapan adalet sistemidir. Yargıdaki istikrar da devam etmeliydi elbet. Yargıdaki istikrara bir göz atalım. Öyle bir istikrar sağlandı ki 13 yıldır bir tek faili meçhulün faili bulunamadı. Tek bir tanesi yargı önünde cezalandırılmadı. Herkesin gözü önünde silahını çekip gencecik insanları katleden polisleri cezalandırmaya hiçbir savcının, hakimin cesareti yetmedi. Roboski'de masum insanların üzerine bombalar yağdıran katillerin kim olduğu bile sorulamadı halen... Yüzlerce basın yayın kuruluşu kapatıldı. Gazete, televizyon binaları uluorta çetevari şekilde basıldı kimsenin gıkı çıkmadı. Ama Allah var yargı kurumu, Saraydaki Sultanı eleştirmeye yeltenen herkesi yaka paça gözaltına alma konusunda ansiklopedilerce iddianameler hazırlamakta aslan kesildi. Bu konuda da istikrar devam etmeliydi.

Demokrasi ve insan hakları alanında da istikrar devam etmeliydi. Kürtçe konuştuğu için katledilenlerin faillerini korumak elbette bu iktidara düşmeliydi. "Kürt Kökenli" kardeşlerinin zaten hiçbir sorunu ve sıkıntısı yoktu. İşkence zaten yoktu. Nasıl olsa keskin nişancılar sorunu kökten hallediyordu. Başbakan'ın dediği gibi, AKP iktidarının sağladığı istikrar olmasa ortalığa "Beyaz Toroslar" doluşurdu. Ama unutulmamalıydı ki artık Beyaz Torosların yerini "Siyah Rangerlar" almıştı. Katil, tecavüzcüler ordusu IŞİD'e yardımlar akmaya devam etmeliydi. Etmeliydi ki Amed, Suruç ve Ankara'da sivilleri hedef alarak sindiren bombalar patlamalıydı. İstikrar devam etmeliydi. İstikrar sağlandı!

7 Haziran seçimlerinden bu yana ne değişti de seçmen oy rengini bu kadar değiştirdi diye soruyorlar. Çok şey değişti. Bu süre zarfında yüzlerce sivil ölüm, viraneye dönmüş şehirler, ülkenin kalbinde patlamış onlarca bomba ve çıplak zoru benimsemiş bir dikta rejimi... Söylenecek çok şey var elbet. Ama sözüm bu kadar acıyı iliklerine kadar yaşamış Kürt halkına... "Yerden sürüklenen Hacı Birlik'i, çırılçıplak bedeni sokağa atılmış Ekin'i, buzlukta cansız bedeni saklanan, günlerce gömülmeyi bekleyen Cemile'yi hiç mi hatırlamadın? Hatırladın da hiç utanmadın mı?"