Sezaryenle dünyaya gelen bebeklere doğar doğmaz annelerinin vajinal sıvısı sürülmeli mi?

"Vajinal tohumlama" genel bir uygulama olmasa da, popülerliği giderek artıyor.

Vajinal tohumlamanın ardındaki mantık, sezaryenle doğan bebeklerin annelerinin vajinasında yaşayan iyi bakterilerden mahrum kalmasını önlemek.

Annenin vajinal sıvısından alınan numune, bebeğin derisine ve ağzına sürülüyor.

Amaç, bu mikrobik hediyenin uzun vadede çocuğun sağlığını geliştirmesi, özellikle de bağışıklık sistemi hastalıkları riskini azaltarak.

Üstelik çok önemli bir anda yapılıyor.

Anne karnında steril ortamdayız ve hayattaki o ilk anda bebek ve bakteriler arasında görülmez bir bağ oluşuyor.

Ömür boyu süren bu ilişkide ilk temas romantik ilişkilerdeki ilk buluşma kadar önemli.

Birmingham Üniversitesi'nden Prof. Peter Brocklehurst "Bebeğin kendi bağışıklık sisteminin ilk tepki vermesi gereken şey bu ilk birkaç bakteri. Bir şekilde bebeğin bağışıklık sistemine ilk ayarı verdiği için önemli olduğuna inanıyoruz" diyor.

Normal doğum ve sezaryenle dünyaya gelen bebeklerin, bakteriler, virüsler, mantarlar ve arkelerden oluşan mikrobiyomları arasında göze çarpan farklar var.

Bu fark, bebeğin ilk bir yılı boyunca devam ediyor.

Normal doğumla dünyaya gelen bebekler, ilk olarak annelerinin vajina ve bağırsaklarındaki mikroplarla karşılaşıyor ve bu mikroplar bebeğin vücuduna yerleşiyor.

Ancak Prof. Brocklehurst, sezaryenle doğan bebeklerin "şanslılarsa" annelerinin derisindeki çok farklı organizmalarla karşılaştığını söylüyor.

Brocklehurst, sezaryenle doğan bebeklerin ileride daha fazla astım ve alerji hastalıklarına yakalanmalarına bu durumun neden olup olmadığını araştırıyor.

İnsan olduğumuzdan çok mikrobuz - Vücudumuzdaki hücrelerin sadece yüzde 43'ü insan hücresi

Geriye kalan kısmını mikrobiyomumuz oluşturuyor, bunlara bakteriler, virüsler, mantarlar ve tek hücreli arkeler dahil.

İnsan genomu, gen adı verilen ve bizi biz yapan 20 bin talimattan oluşuyor.

Ancak mikrobiyomumuzdaki tüm genleri topladığımızda ortaya iki ila 20 milyon mikrobiyal gen çıkıyor.

İkinci genom diye bilinen bu gen topluluğu, alerji, obezite, uzun süreli sindirim sistemi problemleri, Parkinson, kanser ilaçlarının işe yarayıp yaramaması ve hatta depresyon ve otizmle ilişkili.

Bağışıklık sisteminin mikroplarla erkenden karşılaşması hayati önemde gibi gözüküyor.

Vücudumuz tehlikeli olanlara saldırıyor, ancak miroplar ve bağışıklık sistemi hücreleri arasındaki ilişki, çatışmadan daha karmaşık daha derin bir dinamik.

University College London'dan medikal mikrobiyoloji profesörü Graham Rook, mikrobiyomun bağışıklık sisteminin öğretmeni olduğunu söylüyor.

Rook "Bu, öğrenen bir sistem. Beynimiz gibi. Bağışıklık sistemimizin veriye ihtiyacı var, tıpkı beynimizin de olduğu gibi. Bu veriler de mikroplardan ve ürettikleri kimyasallardan geliyor. Bağışklık sistemindinde ömür boyu sürebilecek bir reaksiyon yaratıyorlar" diyor.

Rook, bağışıklık sisteminin ilk kurulumunun hayatımızın ilk hafta ve aylarında yapıldığını anlatıyor.

Profesör Rook "Bunu biliyoruz çünkü yaşamının ilk aylarında antibiyotiklerle mikrobiyom sistemi bozulan bebeklerin, yetişkinliklerinde daha çok bağışıklık sistemi hastalıklarıyla karşılaşması ve kilo almaları riski artıyor" diye konuşuyor.

Bazı anne ve babaların vajinal tohumlama uygulamasına yönelmelerinin arkasındaki mantık bu.

Bebeği getirdiğiniz evin durumu bile, çocuğun sağlığına uzun vadeli etkide bulunabiliyor.

Araştırmalara göre, köpek beslenen evlerde büyüyen çocukların astım olma riski azalıyor.

Köpekler, çamurlu patileriyle dolanarak ve her şeye burunlarını sokarak evin içindeki hijyenik ortamı bozuyorlar.

Alberta Üniversitesi'nden Anita Kozyrskyj "Köpeklerin dışarıdan, bebeğin bağışıklık sistemini kamçılayan mikroplar getirdiği söyleniyor" diyor.

Kozyrskyj, 3500 aile üzerinde yaptığı araştırmada, evde bir evcil hayvan yaşıyorsa üç aylık bebeklerin mikrobiyomlarının çok daha zengin ve çeşitli olduğu sonucuna vardı.

Ayrıca, iki farklı yararlı bakteri daha sık görülüyor.

Kozyrskyj "Oscillospira bakterisi, kilolu olmamak Ruminococcus bakterisi ise alerjik hastalıklara yakalanma riskinin azalmasıyla ilişkili" diyor.

Anne sütüyle veya mamayla beslenmek ya da antibiyotikler mikrobiyomun oluşmasını etkiliyor.

Ancak mikrobiyomun uzun vadede sağlığa etkileri konusunda yapılan araştırmaların hepsi küçük ölçekli.

Prof. Brocklehurst'ün başşlattığı Baby Biome projesinde 80 bin bebeğin dışkısının toplanması amaçlanıyor.

Bu, çok fazla kirli bebek bezinin incelenmesi demek, ancak doğum ve hemen sonrasında verilen kararların uzun vadeli etkisi konusunda eşi bulunmaz bir kaynak aynı zamanda.

Ancak, doğum ve hemen ardından alınan kararların çoğu anne ve babanın olmuyor.

Hiçbir anne-baba ya da doktor, henüz net bilinmeyen uzun vadeli etkiler için, hayat kurtaran antibiyotik tedavisinden geri adım atmayacak.

Kaynak: BBC Türkçe