100 yıl önce sperm sayısı mililitrede 100-120 milyonken, DSÖ’nün son verilerine göre birçok erkekte rakam artık 15 milyon. Yani dünya giderek kısırlaşıyor...

İSTANBUL - Dünya Sağlık Örgütü, dünyadaki infertilite oranını yüzde 15 olarak veriyor. Yani bir yıl korunmadan cinsel ilişkiye girilmesine rağmen 100 çiftten 15’i çocuk sahibi olamıyor.

Yine DSÖ raporlarına göre, sperm konsantrasyonunda mililitrede 20 milyon ve üzeri sperm sayısı üreme sağlığı açısından yeterli bulunuyor. Ancak son veriler bu rakamın pek çok erkekte mililitrede 15 milyona kadar düştüğünü gösteriyor. Acıbadem Sağlık Grubu Tüp Bebek Merkezleri Koordinatörü Prof. Dr. Bülent Tıraş’a göre dünyanın giderek kısırlaşmasındaki en önemli etken, insanı modern yaşamın nimetleriyle buluşturan teknolojik gelişmeler ve yaşam şeklindeki değişmeler.

Sorundaki en önemli göstergelerden birinin sperm sayısı olduğunu söyleyen Prof. Tıraş, “100 sene önce sperm sayısı mililitrede 100-120 milyondu. Bu rakam geçtiğimiz yıllarda 20 milyona kadar indi. Ancak DSÖ’nün son revizyonuna göre rakam artık 15 milyon. Yani sperm sayısı çok düşük. Bunda hava, su ve çevre kirliliği gibi faktörler çok etkili. Sanayide kullanılan ağır metallerin, gıdalarla, suyla ve havayla aldığımız yabancı maddelerin çok büyük rolü var. Benzindeki kurşun, ağır sanayide kullanılan civa, nikel, kadmiyum gibi metallerin hepsi toksiktir. Özellikle baca gazları kısırlıkta çok etkili. Sanayide kullanılan baca gazlarından çıkan dioksin kısırlık oranını önemli ölçüde artırıyor” dedi.

10 KİLO FAZLALIK KISIRLAŞTIRIR

Değişen yaşam koşullarının kısırlığın artmasında önemli etkisi bulunuyor. Prof. Tıraş’a göre, bunların başında obezite geliyor. Kilonun hem kadınlarda hem de erkeklerde üreme sağlığı üzerine ciddi zararları olduğunu belirten ve “10 kilo fazlanız varsa bu sizi kısırlaştırır’ diyen Prof. Tıraş, “Bununla ilgili çok yeni makaleler yayınlandı. Son gelen raporlar durumun çok daha ciddi olduğunu gösteriyor” dedi ve kilo ile üreme sağlığı arasındaki ilişkiyi şöyle anlattı:

HAFİF KİLOLU OLANLAR DA RİSK ALTINDA

“Biz vücut kitle endeksini 20 ila 25 arasında normal kabul ediyoruz. 25 ila 30 arasına hafif kilolu, 30’un üzerine obez diyoruz. Eskiden kısırlığın obezlerde görüldüğü düşünülürken şimdi artık hafif kilolu olanlarda da gözlendiği belirlendi. İsveç’te yapılan ve sonuçları Ekim 2011’de yayınlanan son bilimsel çalışma, kilonun kısırlık üzerindeki etkisini bir kez daha ortaya koydu. Makale, ‘kilo ile yumurta sayısı ve gelişen embriyolar arasında ters orantı vardır’ diyor. Makaleye göre, kilosu normalin altında olanlar da, üstünde olanlar da sorun yaşıyor. Obez kadınlarda gebelik oranları, normal kilolu kadınlara göre daha düşük. Kilolu olanlarda bu oran 20.8 iken, normal kilolularda 28.3.”

Sigara kısırlık nedenleri arasında önemli bir yere sahip. Kadınlarda yumurtalık rezervini azaltarak gebeliği engelliyor, erkeklerde ise sperm sayısı ve hareketleri üzerinde zararlı etki yapıyor. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların da sorunda önemli payı var. Prof. Tıraş, “Cinsel yolla bulaşan hastalıklar kadınlarda tüplerin tıkanmasına neden oluyor. Özellikle bel soğukluğu yani gonore ile klamidya enfeksiyonu çok ciddi problemlere yol açıyor” dedi.

ERKEK KISIRLIĞININ YÜZDE 85 NEDENİ BELLİ DEĞİL

Doğru teşhis ve zamanında müdahale tedavide başarıyı artırıyor. Kısırlıkta en çaresiz kalınan nokta ise erkek infertilitesi. Bülent Tıraş, kısırlığın erkeğe ve kadına ait nedenleri ve tedavi seçenekleri hakkında şunları söyledi: “Kalitesiz sperm, sperm sayısının düşük, hareketlerinin az olması ve morfolojisinin, yani sperm biçiminin bozuk olması gibi faktörler ile azospermi yani erkekte hiç sperm olmaması tedaviyi en çok zorlayan ve çaresizlik yaratan durumlardır. Çünkü erkek infertilitesinin yaklaşık yüzde 85’inin nedeni belli değil. Nedeni belli olmadığı için de tedavisi yapılamıyor. Bunlarda sonuca yönelik tedavi yapılıyor ve tüp bebek uygulanıyor. Kadınlarda sorunun yaklaşık yüzde 40’ı yumurtlama yani ovülasyon problemleriyle ilgilidir. Yaklaşık yüzde 40’ı da tüplerin tıkalı ve karın zarının kapalı olması durumudur. Bunlarda da endoskopik yöntemlerle tedavi sağlanabilir. Bunlar yardımcı üreteme teknikleri öncesi yöntemlerdir ve kadında yumurtlama bozukluğu varsa bu tedavi edilebilir. Daha sonra aşılama gibi yöntemler uygulanabilir ama tedavide bugün en etkili yöntem tüp bebek tedavileridir.”

HİÇ SPERMİ OLMAYAN ERKEK, BABA OLABİLİR Mİ?

Prof. Bülent Tıraş’a göre, TESA işleminde sperm bulunamayan, yani hiç spermi olmayan bir erkeğin baba olma ihtimali henüz yok: “Bu konuyla ilgili sadece hayvanlarda yapılan deneyler var. En son farelerde kök hücrelerden elde edilen spermlerle iki jenerasyon fare üretildi. Yani birinci nesil üretildi, ondan ikinci nesil de üredi. Bu çalışma sadece fareler üzerinde denendi, henüz insanlar için yapılmış bir çalışma yok. Ama bu ümit verici bir gelişme, spermi olmayan erkekler ve yumurtası olmayan kadınlar için bu tür çalışmalar devam ediyor. Kök hücre çalışmaları başarıyla sonuçlanırsa kısırlık da belki bir gün tarihe karışabilir.”
Peki, üreme sağlığını korumak için neler yapılmalı? Prof. Tıraş’ın önerileri şöyle: “İyi yaşamak lazım. Bir kere çok aşırı zayıf ve şişman olunmayacak. İnsanlara özellikle sigara içmemelerini, aşırı alkol tüketmemelerini öneriyoruz. Bunun dışında bugünkü koşullarda ne kadar mümkün olur bilemeyiz ama çevre kirliliğinden uzak durmaya çalışmak gerekir. Ama bunu yapmak çok zor, belki suların tekrar filtre edilerek tüketilmesi düşünülebilir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı dikkatli olunmalı. Bunun için çok eşlilikten uzak durmak ve kondom kullanmak çözüm olabilir.”

TÜP BEBEK İÇİN YAŞ SINIRI

Kısırlık tedavisinde başarılı olmak için vakit kaybetmeden tedaviye başlamak önemli. Zira işin uzmanına göre, tedavilerin belirli bir sıralaması, kadınlarda da yaş sınırlaması var: “Tüp bebek yapmak bazılarına korkutucu geliyor, bu yanlış bir yaklaşımdır, sonuçta tüp bebek de bir tedavi şekli. Gerekiyorsa ve kişinin şartları uygunsa en baştan da tüp bebek tedavisi yapılabilir. Çünkü tüp bebek tedavisinde kadınlar için yaş sınırı 43’tür. Erkeklerde yaş sınırı yok ama kadınların bu yaşı geçmemeleri tedavinin başarısı açısından önem taşıyor. 43 yaşından sonra şans çok düşüyor. En randımanlı yaş grubu ise 20 ile 35 yaş arasıdır. 35’den sonra iş zorlaşıyor.”

TÜP BEBEK TEDAVİSİ KANSERİ TETİKLER Mİ?

Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçların kanseri tetiklediği yönündeki iddiaları hatırlattığımızda Prof. Tıraş’ın yanıtı, “Dünyada bu konuda yapılmış tek bir çalışma mevcut. Kadınlarda yumurtlamayı sağlayan klomifen sitrat denilen bir ajan var. O çalışmada eğer 12 aydan daha fazla bu ajanın kullanılması söz konusu ise yumurtalık kanserinde bir miktar artışa yol açabileceği yönünde tek bir yayın yapıldı. Ama tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçların kanser yaptığına dair bugüne kadar hiçbir çalışma ve yayın yok. Zaten bu ilaçlar da vücutta mevcut olan hormonların daha yoğunlaştırılmış olarak verilmesinden ibarettir. Yani gebeliği sağlayan hormonları biraz daha yoğunlaştırarak veriyoruz. Bunlar vücutta olmayan hormonlar değil” şeklinde oldu.

TEDAVİDEN ÖNCE İYİ BİR ARAŞTIRMA YAPIN!

Merkezden merkeze değişmekle birlikte, tüp bebek uygulamalarında yüzde 40 ile 50 civarındaki gebelik oranları başarılı kabul ediliyor. “Eve bebek götürme oranı yüzde 25-30 civarında olan merkezler, iyi merkezlerdir” diyen Prof. Dr. Bülent Tıraş, tüp bebek yaptıracaklara öneride bulundu:
“Bu tedaviye başlayacakların çok iyi bir araştırma yapmaları, merkezlerin başarı oranlarını araştırmaları lazım. Ancak Türkiye’de bu konuda ne yazık ki baş vurulacak bir kaynak yok. Çünkü yönetmeliğe göre merkezlerin başarı oranlarıyla ilgili veriler yayınlanmıyor. Ancak tüp bebek tedavisi göreceklerin embriyolog ile kliniğin deneyimini, merkezin imkânlarını ve gebelik oranlarını araştırmalarını özellikle tavsiye ediyoruz.” (ntvmsnbc)