Alzheimer hastalığı, bilişsel işlevlerde düşüşe neden olarak, nihayetinde günlük yaşam etkinliklerinin yerine getirilmesini olanaksızlaştıran bir nörodejeneratif hastalık. Şimdiye dek yapılan araştırmalar, depresyon ve diğer nöropsikiyatrik semptomların, bu hastalığın “klinik öncesi” evresi sırasındaki (yani beynin ipliksi amiloid ile patolojik tau biriktirdiği dönemdeki) ilerleyişinin belirtileri olabileceğine işaret ediyordu. Bu evre, hastadaki bilişsel işlev bozukluklarının fark edilebilir hâle gelmesinden 10 yıl kadar öncesine dek uzanabiliyor.

Buna göre, yüksek düzeydeki amiloid beta, bireylerde kaygı belirtilerinin artması ile ilişkili olabiliyor. Bu sonuç, nöropsikiyatrik semptomların, Alzheimer hastalığının erken dönem belirtisi olabileceği yönündeki kuramı destekliyor. Ekip, çalışmada kullandıkları verileri, Alzheimer hastalığının erken döneminde beliren nörobiyolojik ve klinik değişiklikleri belirlemek amacıyla ileri yaştaki yetişkin gönüllülerin gözlemlenmesi ile gerçekleştirilen Harvard Yaşlanan Beyin Araştırması‘ndan aldı.

Katılımcılar, yaşları 62 ile 90 arasında değişen, herhangi bir psikiyatrik bozukluğu olmayan, bilişsel açıdan normal erkek ve kadınlardan oluşuyordu. Çalışmanın özetlendiği makalenin başyazarı olan geriatrik psikiyatrist Nancy Donovan, genel olarak depresyon düzeyine bakmak yerine, kaygı gibi spesifik semptomlara odaklandıklarını belirtiyor.

Üzgünlük ve ilgi kaybı gibi diğer depresyon semptomları ile karşılaştırıldığında, beyinlerindeki amiloid beta düzeyi artan kişilerde, kaygı semptomlarının zamanla arttığını saptadıklarını ekliyor. Bu da, anksiyete semptomlarının Alzheimer hastalığının bilişsel bozukluğa yol açmadan önceki dönemdeki bir dışavurumu olabileceğini gösteriyor.

Kesin tedavisi olmadığı gibi, verdiği zararın iyileştirilme olanağı da bulunmayan Alzheimer hastalığı için erken tanı koyabilmek, eğer yapabilirsek, yapabileceğimiz en iyi şey. Çünkü hastalık ne kadar erken evrede teşhis edilirse, ilaç kullanımı ile ilerleyişini o kadar yavaşlatmak mümkün olabilir. Sonuçlar bu açıdan büyük önem taşıyor.

Kaynak: Bilimfili